Kimlerdensiniz?

Çok uluslu, çok kültürlü, çok dinli bir yapıya sahip olan Makedonya, bir nevi azınlıklar ülkesi sayılır. Her şeyin bu kadar “çok” olduğu ülkenin nüfusu ise bugün iki milyondur. Bu nüfusun içinde ise Makedonlar, Arnavutlar, Türkler, Boşnaklar, Sırplar, Torbeş Türkleri, Ulahlar, Yunanlar, Bulgarlar, Romlar gibi birçok ulus girmektedir. Bizlerin, yani Makedonya’da yaşayan Türklerin azınlık olma serüvenini biraz anlatmak istiyorum. Tabii bunu anlatmak için Makedonya’ya Türklerin ne zamandan beri geldiklerini de açıklamam gerek. En azından bu bölgede yaşayan Türker’in devamlı karşılaştığı şu sorudan kurtulurum belki: “Makedonyalı mısınız, evet, Türkçeyi nereden öğrendiniz? Türk’üz. Aslen nerelisiniz? Makedonya. Ama nereden göç etmişsiniz? Göç etmedik buralıyız. Dede? Buralı. Onun babası?”

Tamam, anlıyorum, biz Türklerin illa bir yerden tanıdık çıkma, mümkünse akraba çıkmak gibi yoğun bir isteği var. Emin olun mutlaka bir tanıdık da çıkarırız ilk tanışma muhabbetinden. Bizim Üsküp’te de bu böyle, bir yerden tanıdık çıkmama lüksümüz yok. “Kimlerdensin?” sorusu en başta gelir, sonrası çorap söküğüdür. Gittiğimiz her yerde bir tanıdık ararız, tanışırız, sonra o bölgeden başka biri ile tanıştığımızda o tanıdığımız aracılığıyla onunla da bir bağ kurarız. Bizim en iyi şekilde organize olmamızı sağlayan sorular bunlar. Diğer uluslara göre zaten bu topraklarda yaşayan Türkler “en iyi şekilde organize olabilen” azınlık sayılıyor. Bu yüzden farklı bölgelere dağıtılmışız. Bizi toparlayan en etkili yöntem şüphesiz sivil toplum kuruluşları ile bütün şehirlerde bir Türk derneğinin olması.

Bu konuya tekrar döneceğim, önce bir tarihçeyi anlatalım.

Dördüncü yüzyılda Hun Türklerinin Balkanlar’da boy göstermesiyle başladı her şey. 378 yılında Hun Türkleri Makedonya’dan geçip Bizanslılarla Edirne yakınlarında savaşarak galip ayrılmışlar. Makedonya’da Türk varlığının 1639 yıllık geçmişi var diyebiliriz. Bu uzun süreyi üç ayrı döneme ayırmak gerek tabii. Osmanlı öncesi, Osmanlı dönemi ve Osmanlı sonrası. Hun Türklerinden sonra Avar, Bulgar, Peçenek, Oğuz, Kuman, Selçuklu Türkleri ile devam etmiş silsile. Bir kısım Slavlaşarak Türklüklerini kaybetmiş. Bunların izlerine bazı yer isimlerinde rastlayabiliriz. Kumanova gibi, Vardar gibi… Gostivar’dan Selanik’e doğru uzanan Vardar vadisinde hâlâ bazı mezarlık türü kalıntılar, kule ve hisar kalıntılarına rastlanılır.

Müslüman Anadolu Türklerinin Balkanlar’a gelişi ise 13. Asırda, Sarı Saltuk gibi Türk dervişler eliyle olmuştur. Onlar, 9. asırda gelen Kuman ve Peçenek Türklerinin gönüllerini kazanmasıyla asıl fetih hareketinin zeminini oluşturmuşlardır. Makedonya’nın Osmanlı hâkimiyetine girmesine neden olan ise Meriç zaferidir (1371). Bu fethin ardından Konya, Karaman, Aydın, Maraş gibi yerlerden gelenlerle Makedonya kısa sürede Türk yurdu haline gelmiştir.

Saruhanlı bir Türkmen Beyi’nin oğlu olan Paşa Yiğit Bey, Yıldırım Beyazıt döneminde Üsküp’ü Türk toprakları arasına katar. İstanbul’un fethinden tam 61 yıl önce. 541 yıllık aralıksız bir hâkimiyetten sonra, Balkan savaşları (1912-13) sonrası Makedonya Osmanlı hâkimiyetinden çıkar; Pirin Makedonya’sı Bulgaristan’a, Ege Makedonya’sı Yunanistan’a ve Cardan Makedonya’sı da Sırbistan’a bırakılır.

Bu parçalanmanın rahatsızlığı zaten I. ve II. Dünya Savaşlarına kadar sürmüştür. Aslında bugün Makedonya’nın yaşadığı bazı krizler de bundan kaynaklanıyor desem yeridir. Yunanistan ülkenin ismini kabul etmez, Bulgaristan Makedon milletini kabul etmez, Sırbistan ise Makedon Kilisesini kabul etmez. Düşmanlar arasında kalan Makedonya ise iç krizlerle boğuşmaya devam eder. Haritadan bakınca bile durumunu anlamak kolaydır bu güzel ülkenin. Boşuna yurt etmemişiz bu toprakları yani.

Biz Türkler azınlıktayız şimdi buralarda. 1904 yılında Makedonya Genel Müfettişi Hilmi Paşa’nın raporlarına göre bu topraklarda çoğu Türk, birazı Arnavut olmak üzere 1 milyon 379 bin Müslüman, 869 bin Bulgar, 128 bin Arnavut, 307 bin Rum ve 100 bin Sırp yaşıyormuş. Ancak Türkler, Osmanlı hâkimiyeti bu topraklardan çekilince ekonomik, kültürel ve dini alanda baskılara maruz kalarak o bildiğimiz göçlere zorlanmış. Aralıksız göçlere rağmen, 1953 yılındaki nüfus sayımlarında 203.938 kişiyle Makedonya Türkleri ikinci büyük grup olarak bu topraklarda yaşamlarını devam ettirmiş. 1952 yılında Yugoslavya ile Türkiye arasında imzalanan “serbest göç” anlaşması neticesinde sekiz yıl içinde bu nüfus yarı yarıya inmiş. 1961 yılında, o tren seslerinin en yoğun olarak duyulduğu dönemde üçüncü sıraya düşme nedenimiz budur.

Makedonya idarecileri, sayımlarda Makedon nüfusunu çoğunluk, Türkleri ve diğer Müslüman toplulukları azınlık göstermek için ellerinden geleni yapmışlardır. Avrupalı gözlemcilerin raporlarında yer alan Türk ve Arnavut olmak üzere çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu 400.790 kişinin vatandaşlığı “evraklarındaki yetersizlik” bahanesiyle sayım dışı tutulmuştur. Büyük bir “hassasiyet” ile hazırlandığı intibaını vermek için 34 ayrı milletten bahsedip 2 İsveçli, 8 İsviçreli, 9 Hollandalıya bile yer vermişler. 100 bin civarında olan Torbeş Türkleri (ya da Türkbaşlar) kendilerini Türk olarak yazdırmak isteseler de zorla Makedon olarak kaydedilmişler.

2002 sayımlarına baktığımızda 1.292.981 Makedon, 509.083 Arnavut, 77.959 Türk gibi bir tablo çıkıyor karşımıza. Bu tablodan sonra aslında çok şey değişti. Başta zikrettiğim, iyi organize olmuş Türkler, dağınık bölgelerde yaşayanlara sivil toplum dernekleri vasıtasıyla ulaşıp yaklaşık 60 dernek kurarak birbirinden haberdar olmaya başladı. Makedonya Türk Sivil Teşkilatları Birliği kuruldu ve her bölgeden derneklerle iyi bir koordinasyon sağlandı. Bu birliğin kurulması 2003 yılında oldu. Siyasetten bile çok daha etkili ve isabetli olduğu kesin. Velhasıl 2011 yılında sayımların yapılması gerekiyordu. Sayımlar başlar başlamaz, hileli ve hazırlıksız bir sayım olduğunu beyan ederek önce Devlet Sayım Komisyon Başkan Yardımcısı, ardından Başkan istifa etti. 25 üyeden oluşan komisyonda iki Türk üye de vardı. Türklerin 19 seçim bölgesinde 23 üyesi bulunuyordu. 16.600 saymandan 1340 Türk sayman 56 belediyede görev yapmaktaydı. Sayımlar iptal edildi.

Küçük bir dokunuş, bir sarsılma, bir titreme ve kendine gelme hareketinden sonra güzel sonuçlar elde edebiliyoruz. Kültür ne yapar demeyin, kültür siyasetten bile daha etkilidir. Evet, bir insanın yükseğe çıkması için dibi görmesi gerekiyor, ancak bizler 100 yıl dipteydik buralarda, karanlık ve umutsuzluktu tek gördüğümüz, terk edilişlere salmıştık kendimizi. Elbette ki on yılda hızlı yol alamayız, elbette ki bu yolda durmak gibi bir lüksümüz yok, ama dibi tekrar hatırlatmaktansa motivasyon çok daha önemli, bu yolda ya varsınız ya yoksunuz. Zor bir yol ama her şeye değer.

Şimdi soruyorum sana kardeşim, “sen kimlerdensin?”

Benzer konular