Bizde savaş bitmez

Baharın gelişi, saatlerin değişmesiyle kendini daha çok hissettirmeye başladı. Bizler hem yaz saatine geçmekle biraz neşelendik bu bahar, hem de sizinle, yani Türkiye ile saat farkımızın bire inmesine sevindik. Ne o öyle iki saat farkı vardı aramızda, artık biraz daha da yakın sayılırız!

Bir ileri bir geri gitmekle kışı uzun ettik bu yıl. Siz tasarruf ettiniz, bizse faturalara bir saatin farkını yansıttık. Umarım bizimkiler de sizi örnek alır ve bu kış geceler o kadar da uzun olmaz. Sadece saat değil, Türkiye birçok konuda örnek alınası bir ülke aslında. Mesela bayrak yerde durmaz, eğer düşerse, onu öpüp yerden kaldırırız. Aynı ekmek gibi nimet saydıklarımızdandır bayrak da. Namustur, üstüne basılmasına, yerde sürünmesine izin vermeyiz. Biz Türkler hangi ülkede yaşarsak yaşayalım hep aynı hareketleri sergileriz.

Geçenlerde, Üsküp meydanına gitmek için meclis binasının önünden geçiyordum. Birkaç haftadır Makedonya’nın “en büyük” milliyetçileri her gece toplanıp protesto yapıyorlar orada;  hükümeti solculara kurdurtmayacağız, ülkemizi böldürtmeyeceğiz diyerek bayraklar ve marşlar eşliğinde gösteri yapıyorlar (malumunuz, tam üç aydır hükümetimiz yok bizim). Sabah saatlerindeyse haliyle o alan boş ve herkes işine gücüne bakıyor. Oradan yürürken, yerde sağa sola savrulan bir bayrak gördüm, gayriihtiyari basmamaya çalıştım ve alıp bir kenara bıraktım. Makedonya bayrağı dahi olsa bizim namustur. Benim yaşadığım, doğduğum, kendimden saydığım bir ülke burası, azınlık olmam hiçbir şeyi değiştirmiyor. Ben sadece kendi kodlarıma uygun hareket ettim. Onlar da vatanlarını savunuyorlarmış dün gece nasıl olsa.

Aynı günün akşamına doğru ise bir olay yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti Üsküp Büyükelçisinin Kültür Bakanı görüşmesi esnasında, dışarda bekleyen makam aracına bir Makedon saldırmış, “burası Türkiye değil” deyip arabadaki bayrağı sökmek istemiş. Makam aracının şoförü Üsküplü Orhan Salih abi buna izin vermeyip saldırganla biraz münakaşa etmiş. Orhan abiyi çok iyi tanırım, sakin, yaşı ellilerde bir abimiz. Bedeninden büyük yüreğiyle saldırganın bayrağı sökmesine izin vermeyip kahramanlık gösterdi şüphesiz. Bunun bir provokasyon olduğu ortada aslında. Makedonya, Türkiye ile ilişkilerinin bozulmasına asla izin vermez, işine gelmez. Yetkililer zaten saldırganı akşam saatlerinde yakalayıp gözaltına almıştı. Ne hikmetse gece karakolda nöbetçi olan polis de Üsküplü bir Türk kardeşimizmiş. Adamın şansına bak, sabah “burası Türkiye değil” de, Üsküplü bir Türk seni engellesin, akşam karakola düş karşına yine Üsküplü bir Türk polis çıksın!

Buna benzer provokasyonlar Kosova’da da oldu, bizim bayrak hassasiyetimizi bilenler bayrağımıza saldırıyor. Birileri bundan nemalanmak istiyor, belli ki Balkanlarda da Türk düşmanlığı yaratmak istiyorlar. Referandum süreci geçene kadar hepimiz tetikte bekliyoruz açıkçası. Türkiye 15 Temmuz’da “Bana dokunamazsınız” mesajı verdi. Güçlü Türkiye’ye bir şey yapamayanlar çevresindeki ülkelerde toz kaldırmaya çalışıyor. Hani ağabeye kızıp ona bir şey yapamayacağını anlayan gider küçük kardeşe saldırır ya, hepsi böyle çocukça oyunlar aslında. Avrupa’nın bu paniği ve nefretinden sonra birçok insan “Türkiye haklıymış” demeye başladı, yine ellerinde patladı oyunları yani.

Evet, referandum sadece Türkiye için önemli bir mesele değil. Türkiye yalnızlaşsın diye ellerinden geleni yapıyorlar. Ancak insanların yüreğinden sökemiyorlar bu sevdayı. Bayrak sökmekle bu sevdayı bitiremeyecekler. Kendi nefretleri içinde boğulacaklar. Geçen yıl Kâbe’de bir dua vardı. Kâbe imamı Türkiye için bir dua etmişti. Ne zaman onu dinlesem ürperiyorum. Bir ümmet var, gözü kulağı Türkiye’ye doğru çevrilmiş. Ancak balık yüzdüğü denizin farkında mı acaba?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki “hayır çadırı” ziyareti, Payitaht Abdülhamit dizisindeki bir sahneyi hatırlattı bana. Çadırdakiler, tıpkı dizideki gösteri yapan muhalif öğrenciler gibi ne istediklerini bilmiyorlardı. Sağlıkta, ulaşımda, eğitimde, kültürde, sinemada, ekonomide, yardımda, sanayide, kısacası hangi alanda olursa olsun Türkiye’nin etrafında ondan daha güçlü ve gelişmiş bir ülke var mı acaba? Balık denizdeyken suyun değerini bilmez ama karada kalıp çırpınanların haline bakınca utanır. Bugün Türkiye’de, Balkanlardan göç etmek zorunda kalmış milyonlarca Balkan kökenli insan var. Onlar neyden ve kimden kaçtılar acaba hatırlıyorlar mı? Osmanlı bu toprakları terk edince onlar da terk etmek zorunda kaldılar, Sırp Krallığına dayanamazlardı. Ardından Almanlar ve İkinci Dünya Savaşı. Bütün bu savaşların arasında sıkışıp kalmış Müslüman bir nüfus. Zordu tabii. İkinci bir göç dalgası da Yugoslavya kurulduktan sonra oldu. E hani sosyalizm iyiydi, güzeldi? O zaman bu baskılarla niye ve ne diye yine göçe zorladılar insanlarımızı? Komünizmden kaçanların birçoğu vatanın değerini çok iyi biliyordu zaten, Anavatanda kendilerini güvende hissetiler hep. Yürekleri burada kalsa da hayatlarına devam ettiler. Bizde savaş bitmez zaten. Ama Anadolu son kalemiz, bir kez de olsa Rumeli ile “bir” olmasını gönülden hep istedim. Çünkü biz ayrı değil, aynı hamurun insanıyız.

Biz Balkanlarda kalanların, gidenlerden bir ricası var: Elinizde kocaman bir imkân var, gelin hep birlikte güçlü bir Türkiye için denizin suyunu daha da güçlendirelim. Bizi düşünmeyin, biz sizin güçlülüğünüz ve diriliğinizle zaten gurur duyarız. Bu referandum seçimi biz dışarda kalanlar için de çok önemli. Aramızdaki türlü bürokratik engeller işbirliğimizi yavaşlatmayacak, aksine hızlandıracağı için çok önemli. Bizi birbirimize yaz ve kış saat uygulamalarından bile daha da yakınlaştıracak buna emin olun. Her zaman yanımızda olan Türkiye’nin elbette bizler de yanında olacağız. Ama bizim oy kullanma hakkımız yok, sizin var. Hem kendiniz hem bizler için büyük bir sorumluluk taşıyorsunuz. Avrupa’nın korkusu Türkiye’nin tam bağımsız olması, özgür olması. Özgürlüğe “evet” demek sizin tercihiniz. Zincirleri kırma zamanıdır bu bahar. Bu baharda çiçekler daha da güzel açacak bundan emin olun. Türkiye’yi daha da ileriye götürmek boynunuzun borcudur, bir zamanlar size kapılarını açan bu vatanın yanında olun. Düşmana kanmayın, yoksa tüm ümmetin vebali ahirette de boynunuzda olacak. Son kale Türkiye, siz özgür olun ki biz de olalım. Bu bayrak hepimizin bayrağı, bu vatan da hepimizin vatanı, nerede yaşarsak yaşayalım bu değişmez bir gerçek. 16 Nisan bir istiklal savaşı artık hepimiz için. Mehmet Akif’in diyarından bu sese kulak verin…

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.

Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusum, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyyet dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın

 

Benzer konular