Diaspora, son zamanlarda sıkça karşılaştığımız bir kelime. Özellikle seçimlerden sonra bir de “diasporanın” nabzına bakılır. Bu her ülke için geçerli. Diaspora, antik Yunan lisanında “bir kavim, ulus veya inanç mensuplarının çok uzun zamandan beri ana yurtlarından koparak başka yerlerde azınlık olarak yaşamaları” demek. Sözcük hem kopma eylemini hem de azınlık olarak yaşayan kimseleri ifade eder. Hani en umulmadık bir ülkede yabancı bir dilde yol tarifi sormaya çalışırsınız ve bir süre sonra aslında karşınızdakinin de Türk olduğunu görürüsünüz ya, işte onun gibi bir şeydir. Her ne kadar kelime anlamı kopuntu veya dağılmış olarak görünse de aslında ülkeler arasında bağı sağlayan unsur insandır. Bu açıdan bakarsak seni o ülkeye bağlayan bağdır diaspora.
Türk diasporasından bahsedecek olursak, Türkiye dışında yaşayan Türkleri üçe ayırmanız gerek. Birincisi Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra sınırların dışında kalan Türkler. Sanırım biz Makedonya’da veya Kosova’da, daha doğrusu Balkan coğrafyasında yaşayan Türkler bu ilk gruba giriyoruz. Türk’üz ama Türk vatandaşı değiliz. İkincisi, Orta Asya’dan Anadolu’ya gelemeyen Türkler, daha doğrusu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği içinde kalanlar. Üçüncüsü de Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra çeşitli sebeplerden dolayı farklı ülkelere göç eden Türkler, yani Türk Diasporası. Onlar aynı zamanda hâlâ Türkiye vatandaşı. Yani Türkiye içinde herhangi bir seçim yapıldığı zaman oy kullanabiliyorlar.
Bunu neden anlatma ihtiyacı duydum diye sorarsanız, son referandum oylamasından sonra (oy oranlarına bakıldığında) kafası karışanlar olduğunu gördüm. Özellikle Balkanlardan gelen oylardan sonra insanlar çok tuhaf yorumlar yapmaya başladı. Balkanlarda kimler oy kullandı biliyor musunuz? Son 20 yılda çeşitli nedenlerden ötürü Türkiye’den buralara gelen Türkiye vatandaşları. Bunların arasında buradaki Türk Kurumlarında çalışanlar, Türk Üniversitelerinde görev yapan hocalar, Türkiye’den gelip burada okuyan üniversite öğrencileri, Türk elçiliklerinde çalışanlar, işadamları veya buralarda şirket kuranlar, FETÖ okullarında çalışan öğretim görevlileri, kısacası Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup Türk pasaportu olanlar var. Makedonya’da toplam seçmen sayısı 2422 olarak görünüyor. Referandum seçiminde ise 1072 kişi oy kullanmış; bunlardan geçerli oy sayısı 1066. Seçim sandıkları zaten Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliklerinde kuruldu, elçiliğe gelebilenler oy kullandı, seçime katılım %44 gibi düşük bir orandı. Evet %58, Hayır %42. Bir başka deyişle 618 kişi ‘Evet’, 448 kişi de ‘Hayır’ demiş. Arnavutluk’ta 366 kişi oy kullanmış, Bosna’da 1213, Bulgaristan’da 1274, Yunanistan’da 778, Kosova’da ise 707. Anlaşılacağı üzere, bu ülkelerde yaşayan Türkler değil Türkiye vatandaşları oy kullanabilmiş. Balkanlardaki FETÖ okullarının varlığını göz önünde bulundurursak ‘Hayır’ oylarının nerden geldiğini daha iyi anlamış oluruz.
Bizler, yani oy kullanamayan Türkler, ellerimiz duaya açılmış biçimde seçim sonuçlarını beklemek gibi bir heyecanın içine girdik. Bu yüzden, “Balkanlardaki Türkler ‘Hayır’ / ‘Evet’ dedi” diye bir çıkarım yapılamaz. Bunu neden mi tekrar tekrar belirtiyorum? Çünkü yurtdışı seçim sonuçlarına bakarken şöyle yorumlar gördük: “Makedonya Evet dedi, Bosna Evet dedi, Kosova Evet dedi ama Arnavutluk Hayır dedi, Bulgaristan Hayır dedi, Yunanistan Hayır dedi” vs. Bazı fırsatçılar da gerçeğin ne olduğuna bakmadan hemen fesat çıkarmaya çalıştı: “Bak işte, Erdoğan Arnavutluk’a yatırımlar yapıyor ama oradakiler onu sevmiyor”, “Makedonya’da yaşayan Türkler madem Evet dedi o zaman gitsinler Türkiye’de yaşasınlar, hem evlad-ı Fatihan’ım de hem de orada yaşayıp bizim geleceğimiz için oy ver”.
Bre cahiller, bizim oy kullanamadığımızı hâlâ öğrenemediniz mi? Ne bu fitne, bu fesat. Türkiye, “hiçbir menfaat gözetmeden” bizim yanımızda oldu hep, bunu anlayamadınız mı?
Referandum sonuçları gelmeye başladığında Üsküp’te Murat Paşa Camii önündeki kalabalık büyüdü. Çarşı meydanı bir anda Türk bayrakları ile donatıldı. Çarşının tam ortasına kocaman bir bayrak serildi. O gün hepimizi o meydana toplayan bir bayrak vardı. Hepimizi saran o bayrağın gölgesinde sonuçları beklemeye başladık. Tedirgindik, çünkü bütün bir kampanya esnasında tuhaf bir sessizlik vardı. Özellikle son dönemde Avrupa’nın sergilediği tavır tedirginliğimizin artmasına neden olmuştu. Niyeydi onların bu nefret söylemleri, neden bu kadar coşmuşlardı? Sonucun ‘Evet’ olması neden onları bu kadar endişelendiriyordu? Güya “taraf tutmayan” Avrupa, neden bu sefer ‘Hayır’ cephesindeydi?
Çoluk çocuk, genç yaşlı demeden meydanı doldurmaya başladık ve gergin bir bekleyiş başladı. Etrafı gözlemliyordum ben de; Türkiye vatandaşları, çarşının içinde turistik gezi yaparken gördükleri bu sahne karşısında heyecanlarını gizleyemiyordu. Kimisi hemen bayrakların ortasına geçip resim çekiliyordu, ‘Hayır’ çıkmasını isteyenler ise burun kıvırıyordu. Yüzünü ekşitenlerin bakışları, “Size ne bizim seçimimizden” der gibiydi. Keşke aynı tavrı Avrupa’ya karşı da sergileselerdi! Aslında önemli olan bu ülkeyi sevmek, çıkan her sonuca saygı duymak. Bizim kan bağımız var elbette, her türlü sonuç bizi de ilgilendirir. Öte yandan, Türk Bakanların ülkelerine girmesine ve kendi seçmenleriyle buluşmasına izin vermeyen Avrupa’nın sandıklarından ‘Evet’ çıkınca onların da yüzü ekşidi.
Gergin bekleyişten sonra malumunuz %51,4 ‘Evet’ oyuyla referandum seçimi tamamlandı. Umarım vatana millete hayırlı olur, bu sonuçtan sonra kazanan Türkiye olur. Şimdi daha çok çalışma zamanı elbette. Bir “Elhamdülillah”, yeni bir “Bismillah” doğurdu.
Bu dakikadan sonra Avrupa öç almak için elinden geleni yapacak, diasporayı cezalandırmaya çalışacak, vatandaşlık mevzusunu öne sürecek. Ancak Referandum öncesinde yaptıkları gibi bu da “gol“ olmayacak. Farkındalar mı bilmem ama onların bu tavrı hep ters tepti. Yine devam edecekler, çünkü çözemedikleri bir güç var. 15 Temmuz’u anlayamadıkları gibi sandık sonucunu da uzun süre hazmedemeyecekler.
Şimdi aynı aktörler yine sahaya inmiş. Buradan bile bu öyle açık ve net görünüyor ki. Balkanlar’da bile uzun süredir Türkiye konusunda sessiz olan bazı haber siteleri ve gazeteler, Batı ile ağız birliği yapmış gibi aynı söylemleri tekrarlıyorlar. Sosyal paylaşım sitelerinde bir anda Cumhurbaşkanı Erdoğan haberlerini daha sık görmeye başladık. En çok dikkatimi çeken ise birkaç dilde yayımlanan “Beştepe Külliyesinin maliyeti” konulu haberlerdi. Kaç odası olduğundan tutun da duvar süslemeleri için kullanılan kâğıdın kalitesine kadar her şeyi anlatan videolar çıkıyor karşıma. Hâlâ hükümet kuramayan ülkeler varken neden herkesin Türkiye’ye odaklandığını anlamak güç olmasa gerek. Bu 18 madde bütün Avrupa’yı etkiliyor. Son koz olarak “Avrupa Birliği’ne almayız” diyorlar. Burada sokaktan bir vatandaşa bile sorsan Türkiye’nin Avrupa’ya ihtiyacı olmadığını söyler. Onlar bunu hâlâ anlamadılar mı?
Her şeye rağmen ‘Hayır’ diyen de ‘Evet’ diyen de Türkiye’ye sahip çıkmalı, başka Türkiye yok çünkü.