Dünya çapında bir endüstri haline gelen futbol, kulüplerin borç çıkmazıyla gündemde. Futbol kulüplerinin gelir-gider sorununa bağlı borçluluğunun içinden çıkılmaz bir hal alması mali açıdan kötü yönetilmesinin bir sonucu. Futbol kulüplerinin bu borç yükünden kurtulması amacıyla hayata geçirilecek olan ‘yeniden yapılandırma’ ne kadar etkili olacak bilinmez ama kulüpler geçmişte yaptığı hataları düzeltmedikçe bu borçluluk döngüsünden çıkamayacak gibi. Uzun zamandır süren borçluluğun neden şimdi tartışıldığını, Avrupa’da kulüplerin borçluluk sisteminin asıl olduğunu ve önerilen sistemin çare olup olmayacağını konunun uzmanlarına sorduk.
KEREM AKBAŞ – FUTBOL EKONOMİSTİ
KULÜPLERİN YAPISI ŞEFFAF DEĞİL
Kulüpler yıllarca devletin şımarık çocuğu muamelesi gördü, bu muamele hâlâ devam ediyor. Ancak son yapılandırma haberlerinde ortaya çıkan ‘bu son’ tavrın, kulüpler için önceki süreçlerden daha sancılı geçeceğini gösteriyor. Kulüplerimiz gelir anlamında Avrupa’nın en yüksek 6. gelirine sahipken, borçluluk anlamında ilk 3 içerisinde. Bunun birçok sebebi var ancak hiçbirisi süregelen yönetim anlayışından ayrılamaz. Gelirlerin sürekli arttığı bir ortamda, uzun yıllardır borçların gelirlerden daha hızlı arttığı bir süreç yaşıyoruz. Yönetimler, bunu her ne kadar kur artışına bağlasa da kur artışı aslında bir tercih. Kulüpler Türk Lirası ya da yabancı kredi kullanarak faiz ya da kur artışı riski arasında tercih yapıyor. Ve genel olarak faizi düşük ama artış riski barındıran yabancı para cinsinden kredileri tercih ediyorlar. Bu risk de ister istemez bu sonuçları doğuruyor.
Futbol dünyasına ait borçlar uzun süredir gündemde ancak kulüplerin yapısındaki şeffaflık istenilen seviyede değil. Kamu yararına dernek statüsünde olan kulüplerin hesaplarına, borsaya açık kulüpler dışında ulaşmak pek mümkün değil. Bu da ister istemez konuyu borsaya ve kötü kulüplere getiriyor. Ancak diğer tarafta Eskişehirspor, Gaziantepspor, Kocaelispor gibi köklü camiaların iflası basit bir haber olarak geçiyor. Bu haberlerin hepsi birer belirtiydi. İş artık tüm kulüpleri tehdit eder bir hâl adı. Sezon başında Ali Koç’un açıklamaları konuya ilgiyi arttırdı. Son olarak Ziraat Bankası öncülüğünde gelen yapılanma çalışmaları kulüpleri sadece sahada takip eden pek çok kişinin dikkatini masa başına çekti ve durumun vahametini kavramasını sağladı.
KISITLAMALARLA BORÇLARIN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR
Futbol global bir spor. Bu kadar geniş bir coğrafyada kabul görmüş sporun nasıl yönetileceği konusunda her ülke kendi önlemlerini almış durumda. Özellikle UEFA’nın Finansal Fair Play (FFP) kurallarını devreye almasıyla ortaya çıkan durum işin şakasının olmadığını gösteriyor. Kulüplerin paralarını har vurup harman savurması bize özel bir durum değil, daha önce İtalya’da da ülkemizdekine benzer bir çıkmaz oldu ve devlet burada para desteğinden ziyâde kısıtlamalar yaparak durumun önüne geçti. Aynı şekilde İspanya da kulüplere nakit desteğinin yanı sıra birtakım kurallar çerçevesinde, borç gelir oranlarında katsayılar belirledi ve uymayanlara karşı caydırıcı önlemler aldı.
REÇETE KAMUOYUNU İKNA ETMELİ
Kulüpler uçurumun kenarına geldi. İki seçenekleri var; ya düşecekler ya da küçülme yoluna gidecekler. Devlet son bir el uzatıyor. Daha önce “vergi almıyoruz” denmişti, şimdi de “borcunu söyle yapılandırıyorum” diyor ancak bunlar işin teşhis ve müdahale kısmı. Kulüpler, ‘sıkışırsak kurtarılırız’ hissiyatında olmamalı. Yapılandırma sözleşmesi imzalanırken tüm tarafların sorumluluğunu bilmesi ve ödemelerde aksama durumunda neler olacağını açıkça kabul etmesi gerekiyor. En önemlisi de bu şekilde ortaya çıkacak aksaklıklarda kulüplerin, bu kulüpleri yönetenlerin canının yanması gerekiyor.
Adı “manifesto” mu olur, “eylem planı” mı olur ne olursa olsun kulüplere ciddi kısıtlamalar, uyulması gereken kurallar belirtilmeli. Bahsedilen acı reçetenin ne şekilde yürürlüğe gireceği, içinde neler olduğu kamuoyuyla paylaşılmalı. Çünkü bu plana kamuoyundan büyük bir destek gelmedi, aksine kamuoyu bunu kulüplere yapılan bir ‘kıyak’ olarak algıladı. Federasyonun “acı reçetesi” kamuoyunu ikna etmeli.
Bu yapılandırma temelde kulüplerin sıkışan nakit akışlarını düzeltmeleri için bir fırsat. Yakın döneme denk gelen ödemelerin ötelenerek daha ileri bir tarihte ödenmesine olanak sağlanarak kulüplerin ellerindeki parayı efektif kullanmaları üzerine çalışılacak. Yapılan açıklamada sadece finansal borçların değil, kulüplerin tüm borçlarının yapılandırılması söz konusu. Bu durumda finansal sistemin dışında yer alan, diğer kulüplere, 3. kişilere olan borçlar da finansal borçlara dahil olacak. Bu da aslında yeni kredi anlamına geliyor, burada yeni kredi verilmeyecek derken belki de söylenmek istenen kulüplerin inisiyatifine bir tutar bırakılmayacak, kullandırılacak krediler kulübün kasasına girmeden borçlu hesaplara aktarılacak olmasıdır.
AV. EMİN ÖZKURT – CAS HÂKEMİ
YAPTIRIMLAR MALİ ÇIKMAZA SOKTU
UEFA’nın 2014 yılında resmen uygulamaya başladığı FFP, kulüplerin sportif, altyapı, mâlî, hukukî ve idarî açıdan daha şeffaf, disiplinli ve akılcı hareket etmelerini amaçlıyor. FFP kriterleriyle 2018’e kadar takımların “denk bütçe” durumuna gelmesi yani sistematik bir şekilde takımların borçlarını sıfırlaması hedefleniyordu. İkinci amaçsa takımların borçlarını sıfırladıktan sonra kendilerine yetebilecek sağlamlıkta idarî ve mâlî bir yapı kurulmasıydı. 2014’ten 2017’ye kadar Avrupa futbolu toplamda 1,7 milyar Euro zarardan, 600 milyon Euro kâra geçti. Türk futbolunda 4 büyüklerin borcu sürekli artarak 2017 yılında 7,17 milyar liraya ulaştı.
Şimdi konuşmaya başlamamızın nedeni ise başta pek ciddiye alınmayan FFP’nin yaptırımlarının zarar vermeye başlaması. Bugüne kadar Beşiktaş ve Galatasaray birer yıl Avrupa kupalarından men edildi. Bunun yanı sıra, yine dört büyüklerin hepsi FFP’ye uymadıkları için UEFA’dan transfer kısıtlamaları içeren anlaşmalar imzalamak zorunda kaldı. Takımlar, bu yaptırımların ne tür sonuçlar getireceğini gördü. Şampiyonlar Ligi gibi büyük organizasyonların gelirlerinden mahrum kalmak, gelir-giderleri stabil olmayan kulüp ekonomilerinin darmadağın olması gibi… FFP kurallarına uymamak, bu gelirlerden mahrum kalmak demek ve bu gelirleri kaybetme korkusu, bu kuralların daha çok konuşulmasına sebep oluyor.
MAAŞLARA ÇOK PARA HARCANIYOR
Türkiye’de yöneticiler tüm sorunların çıkış noktası olarak transferi ve günlük başarılarla taraftarı memnun etmeyi görüyor. Yöneticiler, kısa vadeli, günü kurtaran planlar oluşturarak, pahalı ve geri dönüşü olmayacak transferlerle taraftarların gözünü boyuyor. Mali anlamda tıkanan, FFP kıskacındaki kulüpler hem kriterlere uymaya hem de taraftarlarının gözünde günü kurtarmaya çalışıyor. Taraftarlar durumun bilincinde olup yöneticileri günü kurtarmaya değil, doğru olanın yapılmasına teşvik etmeliler.
Mesela Galatasaray’ın toplam borcu 2017 yılında, bir önceki yıla göre yüzde 253 artışla 2,58 milyar lira oldu. Galatasaray, geçtiğimiz sezon Avrupa kupalarında yer alamadı. Bunun sebebi de FFP dolayısıyla aldığı men cezasıydı. Kulüp sonraki iki sene içinde FFP’nin mali kriterlerine uymadığı gerekçesiyle Avrupa kupalarından men edildi. Bunun sebebi de günlük büyük çaplı harcamalar, fahiş ödenen bonservisler ve şişirilmiş maaşlar. Türkiye’de kulüplerin giderlerinin yüzde 80’inden fazlasını maaş giderleri oluşturuyor, Galatasaray da bu konuda başı çekiyor. Galatasaray’ın ödemesi gereken maaş toplamı 80 milyon Euro civarlarına yaklaşmıştı. Ki bu Avrupa futbol standartları için oldukça yüksek bir rakam.
BORÇLA TRANSFER YAPILIYOR
Türk kulüpleri, ellerinde kaynak yokken borçlanarak transferler yapıyor. FFP ise bu durumda bir oyuncu satarak kaynak yaratmayı ve bu kaynağı transferlerde kullanmayı şart koşuyor. Kulüplerimizin yapması gereken, tıpkı Avrupa gibi alt yapıya önem vererek oyuncu yetiştirmek. Böylelikle kulüplerin ana giderleri arasında bulunan bonservis harcamaları ciddi ölçüde azalacak ve alt yapıda yetiştirilen oyuncular başka takımlara transfer edilecek.
UEFA’nın yanında TFF bünyesindeki Kulüp Lisans Kurulu da mali denetim yürütüyor. Profesyonel kulüpler, her yıl sezon sonunda bu kurula başvurarak gelecek sezon ligde mücadele edebilmek için lisans alıyor. Fakat Kulüp Lisans Kurulu başvuruları incelerken genellikle kulüplerin çalışanlarına, SGK’ya, vergi dairelerine borcu olup olmadığı veya borcu varsa da yapılandırma yapılıp yapılmadığını inceliyor. TFF Kulüp Lisans Kurulu’nda yapılan denetimlerin sıkılaştırılması ve UEFA modelinin örnek alınması gerekir.
GİDER BÜYÜYOR GELİR BÜYÜMÜYOR
Devlet, kulüplerin mali yönden rahatlaması adına belirli aralıklarla vergisel düzenlemeler getiriyor. Ayrıca spor kulüpleri için vergi muafiyetleri, vergi indirimleri gibi birçok teşvik zaten mevcut. Fakat takımların gelir-gider dengesini sağlamada büyük problemleri var. Borçlanma büyürken gelirler aynı ölçüde büyümüyor ve borç-alacak farkı her geçen gün artıyor. Takımların günlük politikaları bırakarak, uzun vadeli reçetelere yönelmeleri gerekiyor. Takımlarımızın önünde, FFP kriterlerini sağlamak için üç yıl var. Bu süreç içinde takımlar maaş ve bonservis giderlerini kısarak önce giderlerini azaltmalı, ardından borçlarını sıfırlamaya çalışarak mali yapısını stabil bir hale getirmeli. Ne kadar teşvik sağlanırsa sağlansın, bakış açısı değişmedikçe elde edeceğimiz netice de değişmeyecektir.