İslam Şehirleri Albümü projesi kapsamında 46 İslam şehrinin fotoğraflarını çeken fotoğrafçı Orhan Durgut, toplamda 33 ülkeden 70 şehrin fotoğrafını çekecek. Yola çıkarken özellikle isimleri Kuran-ı Kerim’de geçen şehirleri seçtiğini belirten Durgut, “Efendimizin gittiği, geçmiş peygamberlerin, İslam alimlerinin yaşadıkları şehirleri tercih ettik” diyor. Durgut daha sonra bütünlüğü sağlayabilmek adına Doha, Katar, Astana gibi İslami yaşamı devam eden şehirleri de eklediklerini söylüyor.
Yıllardır endüstri fotoğraflarından anıtlara, barajlardan turistlik bölgelere kadar birçok yerin fotoğrafını havadan çeken fotoğrafçı Orhan Durgut, şimdi de İslam şehirlerini fotoğraflıyor. Şu ana kadar 46 şehrin fotoğraflarını çeken Durgut, proje kapsamında toplamda 33 ülkeden 70 şehrin fotoğraflarını çekecek. Durgut daha önce de 12 yıl boyunca Mekke’nin fotoğraflarını çekerek bu kutsal şehrin değişimini Mekke fotoğrafları arşivi ile belgelemişti. Orhan Durgut’la İslam şehirleri arşivini konuştuk.
MEKKE’NİN DEĞİŞİMİNİN TANIĞI
Fotoğrafçı Orhan Durgut, 2005 yılında hacca gittiğinde Ecyad Kalesi’nin yıkılıp yerine Zemzem Kulesi’nin inşaa edildiğini görür. Mekke’nin büyük bir değişimin arifesinde olduğunu fark eder o an ve bir karar verir. Kutsal şehrin değişiminin tanığı olacak ve bu tanıklığı belgeleyerek tarihe not düşecektir. Bir sene sonra yaptığı umre ziyaretinde ise gizlice fotoğraf çekmeye başlar. Dağlara tepelere çıkarak, izin almadan Mekke’nin fotoğraflarını çeker. Ancak bunun böyle yürümeyeceğini düşünerek ve Mekke Belediye Başkanı ile tanışır. Durgut, bu tanışmayı ve ilerleyen süreci şöyle anlatıyor; “Kendisine bu duamı ve niyetimi anlattım. ‘Mekke’nin fotoğraf arşivini yapmak, buradaki değişimi belgelemek istiyorum’, dedim. Kendisi de rahat bir şekilde fotoğraf çekebilmemiz için izin kâğıtlarımızı vereceğini ve konaklamamızı sağlayacağını söyledi. Her yıl askeri helikopterle havalanarak Mekke’nin üzerinden fotoğraflar çektim. 12 yıl boyunca yüzde 40’ı havadan olmak üzere yaklaşık 100 bin kare fotoğraf çektim. 2013 ile 2017 arası boyunca Türkiye’ye hiç gelmedim. Çünkü bugün çekebileceğim fotoğrafı yarın çekemeyeceğimi biliyordum, her şey çok hızlı ilerliyordu. Özellikle Osmanlı revakları sökülüp takılırken kaçırmak istemedim. Ta ki geçtiğimiz Aralık ayına kadar. Belediye başkanın görevinin sona ermesiyle izinlerimiz de iptal edildi.”
İSLAM DÜNYASI BİRBİRİNİ TANISIN DİYE ÇEKMEYE BAŞLADI
Mekke fotoğraflarını çekerken, İslam dünyasının kendi içinde yaşadığı anlaşmazlıkların sebepleri üzerine kafa yormaya başlayan Durgut, ne yapabileceğini düşünerek 2010 yılında bir proje başlatır. Usta fotoğrafçı projenin ana fikrinin nasıl oluştuğunu şöyle anlatıyor: “İslam dünyasındaki anlaşmazlıkların, savaşların hep insanların birbirlerini iyi tanımamalarından kaynaklandığını fark ettim. Birbirimize karşı çok ön yargılıyız. Birbirimizi olduğumuz gibi kabul etmek yerine değiştirmeye çalışıyoruz. Naçizane ben ne yapabilirim diye düşündüm ve İslam dünyasını birbirine tanıtabilmek ve kaynaştırabilmek için eski, kadim İslam şehirlerinin fotoğraflarını çekmeye başladım. Mekke fotoğraflarını çekerken Hicaz bölgesindeki Medine, Bedir, Taif gibi şehirlerin fotoğraflarını zaten çekmiştim. Sonra Suriye’de Şam ve Halep şehirleriyle devam ettim.”
EFENDİMİZİN GİTTİĞİ ŞEHİRLERİ SEÇTİK
İslam Şehirleri Albümü için projesi en son Doha’yı çektiğini belirten Durgut, şu ana kadar 46 şehrin fotoğrafları çektiğini söyleyerek, “Yaptığımız programa göre toplamda 33 ülkede 70 şehrin fotoğrafını çekerek projeyi tamamlamayı hedefliyorum” diyor. Şehirleri seçerken özellikle isimleri Kuran-ı Kerim’de geçen şehirleri tercih ettiğini belirten Durgut, “Tarihi şehirlere ilgim her zaman daha fazla olmuştur. Ama konu İslam şehirleri olduğu için, Efendimizin gittiği, geçmiş peygamberlerin, İslam alimlerinin yaşadıkları şehirleri seçtik. Baktık ki hep böyle gariban şehirlere gidiyoruz. Hiç zenginlik yok. Kitapta bütünlük olsun diye Doha, Katar gibi Kazakistan’daki Astana gibi ekonomik durumu iyi ama İslami yaşamı da devam eden şehirleri ekledik” diyor. Durgut, bu şehirlerden en çok hangisini sevdiğini sormamız üzerine, Mekke ve Medine’den sonra, şu ana kadar fotoğrafını çektiği İslam şehirlerinden en çok Kerbela, Kufe, Necef ve Kayrevan’ı sevdiğini ifade ederek bu şehirlerin İslam’ın kadim şehirlerinden olduğunu sözlerine ekliyor.
BU İŞ DERTLENME İŞİ
Gerek Mekke fotoğraf arşivi için gerekse İslam Şehirleri projesi için hiçbir maddi destek almadan yola devam ettiğini ifade eden Durgut, zor olmuyor mu diye sorduğumuzda hafif tebessüm ederek şu cevabı veriyor, “Belediye Başkanının görevinin sona ermesiyle izinlerimiz de iptal edildi. Ama Rabbim çok şükür ki kapıları açıyor. Aslında bu iş dertlenme işi. Bu işi dert edinirseniz, yaparsınız. Kendimiz gibi dertlenecek birisini bulamadığımız için sponsorumuz yok. Görüşmeye gittiğimiz kurumlar genel manada ne kadar İslami değerleri savunsa da iş menfaate döndüğünde benim orada ne işim var, deyip çekiliyorlar. Yani kısaca bu iş ancak ve ancak dertlenirseniz yürür. Kendi imkânlarımızla tamamlarsak, Allah’ın da rızasını alırsak, ne ala.”
HALEP’İN HALİNİ GÖRDÜĞÜMDE AĞLIYORUM
Konu Halep’e gelince konuşurken yutkunmaya başlıyor usta denklanşör. Savaştan hemen önce Halep’te kaldığını söyleyen Durgut, “Eski halini gördüğüm için dayanamıyorum. Halep’te o kadar güzel anılarım vardı ki, orada uzun süre kalmıştım. Suudi Arabistan’dan sonra çektiğim ilk şehirdi. Hemen hemen her yerinde yaşadım. Ama maalesef şimdi hiçbir şey kalmamış geriye. Son fotoğraflarını gördüğümde dayanamıyorum ağlıyorum” diyor.
MEKKE ARŞİVİNE SAHİP ÇIKILMALI
İnsanların “Mekke fotoğrafları ne işe yarayacak” diye sorduklarını belirten Durgut, “Bakın Abdülhamit Han’ın fotoğrafları hala kitap oluyor. O kitapları, yayınları yapmak da artık benim işim değil. Rabbim bana fotoğraf çekme meziyetini vermiş, bunu en iyi şekilde kullandığımı düşünüyorum. Artık birilerinin de çıkıp bu arşivi değerlendirmesi lazım. Bunun için de Abdülhamit Han’ın arşivi nasıl devletin güvencesi altında ise bu arşivin de öyle bir güvence altına alınması lazım. Şu ana kadar Almanya’dan İngiltere’den vakıflar bu arşive talip oldular. Teklifler geliyor. Ama gönlüm arşivin bir İslam ülkesinde kalmasından yanadır. En azından Suudi Arabistan ya da Türk devleti buna sahip çıkmalı, ümmette kalmalı” diye sözlerini tamamlıyor.
***
DRON GELDİ MERTLİK BOZULDU
Orta son sınıfta tesadüfen yazıldığı fotoğrafçılık kolunda fotoğrafla tanışan Orhan Durgut, bu sayede ekmeğini kazanmanın yolunu bulmuş. Durgut, “Lise yıllarında okulun makinesi ile fotoğraf çekiyordum, mezun olduktan sonra o yıllarda kısa adı TEK olan Türkiye Elektrik Kurumu’na girdim. Babamın da desteği ile ilk fotoğraf makinemi aldım. Kurumun bünyesindeki fotoğraf laboratuvarına girerek endüstriyel fotoğraflar çekmeye başladım” diyor. Durgut kendisini fotoğrafa çeken noktayı şöyle tanımlıyor: “Karanlık odada kırmızı ışık altında fotoğrafınızın oluştuğunu görmek için beklerken geçen zaman, bu meslekteki ilk heyecanımdı. Bu kelimelerle anlatılmaz elbet, hele ki yaşadığımız dijital çağda bunu anlamak oldukça zordur”.Türkiye Elektrik Kurumu’ndan ayrıldıktan sonra inşaatların şantiye fotoğraflarını çekmeye başlayan Orhan Durgut, endüstriyel ve mimari fotoğrafçılık dalında çalışmaya devam etmiş. Büyük firmaların Türkiye ve Ortadoğu’daki şantiyelerini fotoğraflayarak kariyerini sürdüren Durgut, 1986 yılına kadar bu alanda çalışmış. O yıl Türkiye’de ilk sivil helikopterin alınmasıyla hayatı değişmeye başlamış. İçindeki havacılık merakı ile fotoğraf aşkını birleştiren Durgut, o yıl helikopter kiralayarak ülkemizde havadan fotoğraf çeken ilk isim olmayı başarmış. Durgut bu noktada bir dipnot düşerek fotoğrafımızın duayen ismi Arka Güler’i de anmadan geçmiyor: “Benden önce büyüğümüz Ara Güler, askeri helikopter ile haber amaçlı fotoğraflar çekmiş, ancak bunu profesyonel anlamda sürdürmemiştir.” Türkiye’yi helikopter ile 17 defa gezerek fotoğrafladığını söyleyen Durgut, 2008’li yıllardan sonra hava aracı dronların yaygınlaşmasıyla helikopter ile fotoğraf çekmenin cazibesini yitirdiğini belirterek, “Helikopter çekimlerinin maliyetleri artınca müşterilerimizin çoğu çok daha ucuz olan dron fotoğrafçılığına yöneldi. Haliyle ben de sektörden yavaş yavaş uzaklaştım” şeklinde konuşuyor.
MEKKE OLDUĞU GİBİ KALSIN İSTİYORUZ AMA OLMUYOR
Zemzem Kulesi’ne ilk başta çoğu insan gibi tepkili olduğunu söyleyen usta denklanşör, zamanla fikrinin değiştiğini söyleyerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “Dünyanın en büyük minarelerinden birisi, Hindistan Delhi’de, 200 metre yüksekliğinde. Benim gözümde Zemzem Kulesi de Kabe’nin minarelerinden bir tanesidir. Evim Kâbe’den 5 km uzaktaydı. Ezan okunduğunda Zemzem Kulesi’ne bakarak anlayabiliyordum. İnşa edilirken ilk etapta yaklaşık 40-50 bina yıkıldı, böyle bir değişiklik o günlerde öngörülmüştü. Ve ilk anda Kabe’nin çevresinde Ecyad Kalesi’nden başka boş bir alan yoktu. Mekke Yönetimi, başka binaları yıkarken oraya hac ve umreye gelenlerin taleplerini karşılamak zorunda olduğunu bilerek hareket etti. Beğeniriz beğenmeyiz ama o blokta binlerce kişi kalıyor artık”. Mekke’nin durağan bir şehir olmadığını altını çizen Orhan Durgut, “İnsanlar Mekke’nin tarihi olarak korunmasını istiyor. Ama öyle olmuyor. Mekke, Efes değil ki. Efes ölü bir şehir. Oraya hiç kimseyi sokmazsın. Hiçbir şey olmaz. Ama Mekke yıl boyunca 24 saat yaşayan bir şehir. İnsanlar buraya sadece namaz kılmaya, tavaf etmeye gelmiyorlar. İhtiyaçlarını da gideriyorlar haliyle. Bütün bu ihtiyaçların karşılanması lazım. Buradaki gelişmelerin İslam dünyası için iyi olduğunu düşünüyorum” diyor.