Mekke işgal altında

Geçtiğimiz hafta İslami İlimler Araştırma Vakfı (İSAV) tarafından düzenlenen Yeni usûllerle “İslâmî Teblîğ Ve Temsîl” sempozyumunda tebliğ ve İslam’ın temsili gibi sorunlar tartışıldı. Ulusal ve uluslararası birçok akademisyen ve araştırmacının katıldığı 22. uluslararası programda “Davet ile Deizm Arasında Sıkışan Gençlik”, “İslâm’ı Tebliğde Yeni Yaklaşımlar”, “Müslüman Kimliğine Sahip Olmak İslâm’ı Temsil Etmeye Kâfi midir?” başlıklarının yanı sıra, İslam’a Davet, Farklı Ülkelerde İslam gibi konular konuşuldu. Hem sempozyumu takip ettik hem de farklı ülkelerden gelen katılımcılarla konuştuk.

Hamza Roberto Piccardo – İtalya Müslüman Topluluklar Birliği Meclisi Üyesi

AİLEM GÜNEŞ ÇARPTI SANDI

Nasıl ve ne zaman Müslüman oldunuz?

23 yaşında, Afrika’da Sahra çölünü gezerken Müslüman oldum. Aileme Müslüman olduğumu söyledim. “Sana güneş çarptı galiba” dediler. O dönem, İslam’a yönelik bir sıkıntı yoktu. İsteyen Budist de olabiliyordu ve bu normal karşılanıyordu. İslam’la tanıştığımda büyük bir hazine tarafından ödüllendirildiğimi hissettim. Bu hazineyi paylaşmam, onu azaltmayacak aksine artıracaktı ama insanlar bu zenginliği istemiyordu. İslam’ın, benim kalbime girdiği gibi başka insanların kalbine de kolayca gireceğini düşündüm. Ama sonuçlar hayal kırıklığı oluşturdu. Ailem bile bu büyük İslam hediyesini kabul etmeye istekli değildi. İlk aşamada, sorumlulukları ve yasakları gözümde büyüttüm ve hedef kitleyi hesaba katmadım. Şeyhin birisi bana dedi ki, “İslam su gibi bir ihtiyaçtır. Eğer bardağın yoksa nasıl içeceğini bilemezsin. Onlara bunu bardakla sunmayıp da üzerlerine direk atarsan geri çekilirler.”

Hamza ismini seçmeniz nasıl oldu?

İsmimi ben seçmedim. Bir seyahatte tanıştığım arkadaşlar, ismimi düzgün bir şekilde söyleyemiyor, Rubirtu diyorlardı. “İsmim Roberto” diye sürekli düzeltiyordum. Zor bizim için, senin adını Hamza koyalım dediler. Ben de Hamza kim tanımıyorum dedim. Anlattılar, büyük bir savaşçı dediler, ben de kabul ettim.

ÇEVİRİLERİ SÖYLEMEYE UTANIYORDUK

Kur’an’ı İtalyancaya çevirdiniz. Siz çevirmeden önce İtalyanca Kur’an çevirisi yok muydu?

1989’da, Hıristiyan Oryantalistler tarafından yapılan ya da Bahai sapkınlığından etkilenen İtalyanca farklı çeviriler vardı. Muhataplarımız bize Kuran’ı sorduğunda bu çevirileri söylemeye utanıyorduk. Kur’an ve hadis kaynaklarının, İslami olarak kabul edilebilir bir çeviriye sahip olması gerektiğini düşündüm ve 1993 yılında bir çeviri yapmaya karar verdim. En büyük sorun, Arapça bilmememdi. Çalışmada, olası bir hatanın önüne geçmek için Arapça bilen, İslami akademiden tefsirde çalışmamı kontrol eden küçük bir uzman komisyonu kurdum. Tercümeyi Prof. Dr. Muhammed Hamidullah’ın Kur’an’ın Fransızca çevirisinden başladım. O zamanki İtalyan tercümelere baktım ikisini karşılaştırarak tercüme ettim. Bu sayede yüzlerce insan hidayete erdi. Özellikle ikinci nesil dediğimiz Arapça bilmeyen Müslümanların, Kur’an’ı İtalyancadan öğrenmeleri çok iyi oldu.

Başka metinler de çevirdiniz mi?

Diğer temel metinleri; Riyazüs Salihin, hadis ve fıkıh kitapları aynı yıllarda diğer İtalyan Müslümanları tarafından detaylandırıldı. Tefsir notlarını ve mealin sesli kayıtlarını www.ilcorano.net sitesinde yayınlıyoruz. Akıllı telefon uygulamalarıyla Kuran’ın İtalyanca çevirisini de sunuyor, çalışmalarımızı orada da yayınlıyoruz. Benim Esmaü’l Hüsna konusunda bir kitabım var. Allah’ın isimlerinin ruhuma hissettirdiklerini anlattım. Sabah namazından önce yaptığım, 162 tane duam var. Onları kitaplaştırdım, sosyal medyada yayınlıyorum.

TÜM MÜSLÜMANLARIN ÜMİDİ TÜRKİYE

Cumhurbaşkanı Erdoğan en etkili 500 Müslüman listesinde ilk sırada. Müslüman bir siyasinin etkili olmasını nasıl görüyorsunuz?

İnançlı bir insan ve siyasi olarak en uygun cevapları üreten lider. Her insan gibi, hatasız biri değil. Ona kalbimden inanıp dua ediyorum. Etkili Müslüman listesinde lider olması, hem onun için hem de onun toplumu, hem de bizim için iyi olur. Bugün Müslümanların; Avrupa’daki ve dünyadaki Müslümanların istikbali ve ümidi Türkiye. Avrupa’daki Müslümanların bugünkü trajedisi, Osmanlıların hilafetinin bitmesiyle başladı. Bosna olsun, Arnavut olsun bütün bu Avrupa’daki Müslümanların trajedisi bundan dolayı başladı. Bu toplumun çok büyük bir tarihi, yükselen bir demografisi var. Ve bu toplum, Tayyip Bey gibi bir kardeşimize güveniyorsa bu bizim için ümittir.

Avrupa’da yaşayan birisi olarak İslamofobiyi nasıl anlatırsınız? İslamofobiyi engellemek için ne öneriyorsunuz?

1990’lardan beri Avrupa ve Batı’da yükselen İslamofobi olgusu, göz ardı edilemez. İkiz kulelerin çöküşünü izleyen uluslararası olaylar ve El Kaide gibi skandal şirketler İslam’ı hoşgörüsüz, şiddete meyilli ve Batı’nın değerleri ile uzlaştırılamaz olarak tanımladı. Bu olaylar, kamuoyunun genelinde İslam’ın ve Müslümanların potansiyel tehlike olarak görülmesini sağladı. Siyaset ve ana akım medya, düşmanlık duygusunu pekiştirmek için manipülasyonlar yaptı. Bu manipülasyonlara karşı derneklerin ve dini rehberlerin faaliyetlerinin yanında tüm inananların tutarlı olmaları gerekiyor.

SUUDLAR MEKKE’Yİ İŞGAL EDİYOR

Ülkeleri dışında bir gazeteciyi öldürenler Mekke ve Medine’yi hakkıyla yönetiyor diyebilir miyiz?

Suudiler Mekke’yi yönetmiyor, sahibi değil. Orayı işgal ediyorlar. Bugünkü Müslümanlar için Vahhabilik çok büyük bir problem oldu. Bir yandan sanki ibadetin saflığını korumak adına yaptıkları esas kuruntular. Bugün herkes anladı ki, Vahhabilik dini bir proje değil siyasi bir projeydi. Belki bugün kraliyet ailesiyle işimiz bitecek, kurtulacağız.

Birçok Müslüman ülke gezdiniz, hangi camilerin sizin için yeri ayrı?

1992 yılında şu an oturduğum yerde açtığım mescid, benim kalbim orada. En güzel duyguları Mescid-i Aksa’da hissettim. Çünkü tüm tarih orada. Dışarıda namaz kılarken aklıma peygamberimizin alnının orada secde etmiş olduğu geliyor, bu benim için önemli. Ama Kâbe’yi gördüğünüz zaman hepsi aklınızdan gidiyor. Kâbe benim için en üstün yer.

***

İslam’a dair her şeyi konuşuyoruz

Toplantı koordinatörü Prof. Dr. Ahmet Kavas, İSAV’ın Türkiye’de İslam’la ilgili ulusal-uluslararası araştırmalar yapıp ve toplantılar düzenlediğini söylüyor. “İslam dünyasıyla ilgili hem Türkiye’den hem uluslararası camiadan değişik İslam ülkelerinden, konuklar çağırarak her yıl Türkiye’de bir toplantı düzenleniyor. Toplantı herkese açık. Güncel konuların yanı sıra, İslami uygulamalar, günlük hayat, 20. yüzyılda İslam dünyası, Selefilik ya da vahyin 400. yılı gibi meseleleri de konuşuyoruz” diyen Kavas, bu toplantının, katılımcıların ülkelerinde Türkiye’yi konuşup, yazmaları, bulundukları ortamlarda Türkiye’yi gündeme taşımaları nedeniyle önemli olduğunu ifade ediyor.

İSLAM KONSEYİ STK OLARAK KURULDU

Fransa İslam Konseyi ne zaman kuruldu ne görev yapıyor?

İslam konseyi, 2003 yılında dönemin İçişleri Bakanı Nicolas Sarkozy tarafından bir sivil toplum örgütü olarak kuruldu. Gayesi devletin tanıyacağı tek kurum olarak Fransa’daki Müslümanları bir masada toplamak. Konsey, Fransa devletinin tanıdığı resmi tek temsil heyeti. Valilikler, belediyeler bizi muhatap alıyor, hizmet veriyor. Konseyin resmi görevi, dini temsil etmek. Müslüman ibadetleri, helal konusu, başörtüsü meselesi, bayramlar gibi pratik uygulamalarda yerel yönetimle işbirliği yapan bir teşkilatız. Özellikle kurban kesim konusunda, Ramazanda Teravih namazları, Cuma namazlarının dışarıda kılınması konusunda bizimle muhatap oluyorlar.

***

BİZİ SEVMEYENLER BİZE KARŞI BİRLEŞTİ

Fransa’ya ne zaman gittiniz? İslam Konseyi’ne nasıl katıldınız?

1974 yılında Fransa’ya gittik. Yüksek elektrik mühendisiyim. Çocukluk ve gençlik hayatım sivil toplum örgütlerinde geçti. AK Parti’nin iktidara gelmesinin ardından eğitimli Avrupalı Türkler, Türkiye’ye dair bir şeyler yapmak, Avrupa ile Türkiye arasında bir köprü olmak istediler. 2006 yılında Avrupalı Demokratlar Birliği (UETD) Fransa kurul başkanı oldum ve sivil toplum kuruluşlarına yeniden girdim. 2013’e kadar o görevi sürdürdüm. Daha sonra Fransa İslam Konseyi’nin (CFCM) yönetimine girdim ve beni başkan seçtiler. 2013’te yapılan seçimde 6 yıllık başkanlığı 2 yıl Cezayir, 2 yıl Fas, 2 yıl da Türk kökenli başkan gelecek şekilde üç döneme böldük.
Temmuz 2017’den, Haziran 2019’a kadar başkanlık dönemim var. Bu süreçte Hem Fransızlar, hem Türkiye’deki FETÖ ve buna benzer çevreler başkanlığımızı, Türk kökenli olduğumuz için istemediler. Bu bizi yıprattı, çok zaman kaybettik. Fas ve Cezayirliler, birbirini sevmeyen insanlar bizim karşımızda birleşti. Bazıları derslerini iyi çalıştı.

İslam Konseyi’ne Türk Müslümanların başkanlık etmesi niye bu kadar rahatsızlık veriyor?

Fransa devleti, siyasi bir güç olduğumuz için bizleri zayıflatmak istiyor. “Biz sizi boş bırakamayız siz kendi aranızda anlaşamıyorsunuz. Profesyonel değilsiniz müdahale edeceğiz” diyor. “Laik bir devletiz direk size müdahale edemeyiz” diyor, emanetçi Müslümanlar bulup, onlar aracılığıyla müdahale ediyorlar. Ülkelerin sizin dininize ve başka dinlere neler yaptıklarını çok iyi anlamak lazım. Karşınızda her şeyi analiz eden ve farklı senaryoları olan bir devlet var.

AVRUPA’YA DEĞİL TÜRKİYE’YE MESAJ VERİYORUZ

Avrupa bizi anlamıyor yani…

Ben İslam Konseyi’ne girerken “Bizim istediğimiz tek şey var, Müslümanlarla ilgili konularda Fransa toplumunu rahatlatmak için gereken mesajı siz vereceksiniz. Devlet yetkilisinin vermemesi lazım, devlet verirse yanlış anlaşılır. Bizim sizden isteğimiz bu” dediler. Bu, iletişim dünyasında olduğumuzu, insanların artık iletişimle yönetildiğini gösteriyor.
Maalesef biz bazı olayları Türk gibi düşünüyoruz. Avrupa’da bir iş yapmak istiyoruz ama Türkiye’yi imar edecekmişiz gibi davranıyoruz. Mesajımız da karşı tarafa geçmiyor. Mesela Ermeni Soykırımının eleştirisini yapmadık. Kendimizi niye anlatamadığımızı düşünmedik, özeleştiri yapmadık. Avrupa’da konuşuyoruz, Türkiye’deki insana mesaj veriyoruz. Mesela 15 Temmuz… O gün Türkiye’de ne olduğunu kimse anlamadı. “Fransa’da Şanzelize’yi uçaklar bombalıyor” diyerek anlattık. Böyle anlatınca, insanlar ‘Türkiye’de böyle bir şey mi yaşandı’ dedi. Bunu birikimli dostlarımızın desteğiyle anlatmamız lazım. Biz bu iletişim sorununu kabul etmeden başarılı olamayız. Masada kaybederiz. Çünkü masayı kuran onlar.

Fransa’da İslamofobi yükseliyor mu?

Birkaç türde İslamofobi var. Arap düşmanlığı var. 30 yıl önce Fransa’da Arap düşmanlığı yapan insanlar kılık değiştirip Müslüman düşmanı olarak karşımıza çıkıyor. Almanya’da Türk düşmanı olan insanlar, İslam düşmanlığı yapıyor. Yani Türkler üzerinden bir İslam düşmanlığı var. Başörtüsü üniversite dışındaki okullarda yasak. Üniversitelerde de yasaklamaya uğraşıyorlar. Çünkü başörtüsü dini değil siyasi bir sembol olarak görülüyor. Yanlış bir şey yaptığın zaman siyasete de dine de etki ediyor. Siyaset-din öyle karıştı ki, bazen biz bile ne olduğunu anlayamıyoruz.

Benzer konular