Yeni dünyada dış politikanın özü

Kalkınma yardımları, her zaman için dış politikanın en önemli araçlarından birisi olmuştur. Soğuk savaş döneminde özellikle büyük devletlerin kendilerine yumuşak güç vasıtasıyla alan açmak için kullandıkları bir amaç olan kalkınma yardımları bugün için neredeyse geleneksel diplomasinin yerini almaya başlamıştır. Geleneksel diplomasi artık nota değişiminin ve rutin işlerin dışına çıkamayan bir hal almış olup, sırf bu vasfı dolayısıyla artık dış politika yürütülürken, sadece diplomatların “ne kadar anlamlı olduğu” Foreign Affairs dâhil birçok etkili yayın organında tartışılmıştır.

Diplomasinin doğasının değiştiği tartışmalarını takip ederken 2010 yılında Hindistan’da geçirdiğim dönemi hatırlarım hep. Yeni Delhi’de çalıştığım Institute for Defence and Security Analysis (IDSA) bana beklentilerimin ötesinde bir alan açmıştı. Orada Hindistan nükleer programının beyinlerinden olan Hintliler tarafından son çeyrek yüzyılda ülkenin yetiştirdiği en büyük stratejist olarak tanımlanan K. Subrahmanyam ile odalarımızın yan yana olması sebebiyle çeşitli sohbetlere iştirak etmiştim. Söylediği en önemli şeylerden birisi, artık bugünün dünyasının soğuk savaştan çok farklı olduğuydu. Ana argümanı şuydu: “Artık gizli bilgi diye bir şey yok, her şey açık”. Soğuk savaş döneminde gizli bilgi ve istihbaratın çok önemli olduğundan, hızlı değişen dinamikleri takip etmek için her zaman arazide bulunmanın öneminden ve çok daha önemlisi değişen dinamikleri hızla ve anlamlı bir çerçevede yorumlayabilme yeteneğinin geliştirilmesinden bahsediyordu. Başından beri anlamlı bulduğum bu yaklaşımı Latin Amerika’da yaptığım görüşmeler ve geziler boyunca net bir şekilde görüyorum. Kıta çok hızlı ve dinamik bir şekilde gelişiyor. Anlamlandırmak için araziden kopulan her an, birçok küçük ama anlamlı detayı kaçırmamıza yol açıyor.

Girişte bahsettiğim kalkınma yardımları ve yardım kuruluşları diplomasinin tam da bu zayıf noktasında devreye giriyor. Toplumun bütün kesimleriyle yapılan görüşmeler, toplantılar ve etkileşim ağı birçok konu ve bilgiyi ister istemez aktarıyor. Kıtada gördüğüm, kalkınma ajanslarının özellikle bu konuda ülkelerin dış politikasında çok ciddi rol oynadığı. Burs verilecek insanların seçilmesinden davet edilecek özel kişilere ya da toplumsal liderlere kadar çoğu şey aslından kalkınma ajanslarının ilk teması sonrasında olgunlaşıyor. Dolayısıyla ilginç bir şekilde diplomasinin doğası değişirken devlet dışı aktörler yanından devletin daha ‘protokol’ dişi olan kurumları daha etkin bir dış politika yürütebiliyor. Bu durumun gayet farkında olan batılı devletler kendi kurumlarını yeniden dizayn ediyor. Örneğin Amerikan büyükelçiliklerinde sadece PR yapmak için birileri görevlendiriliyor. Bu kişilerin görevi sadece sosyalleşmek ve toplumun içinde olmak. Sanırım yeni dönemde Türkiye’nin de bu şekilde adımlar atması gerekecek.

Latin Amerika, Afrika, Asya ve balkanlardaki kalınma yardım ajanslarına bu şekilde dış politikanın en etkin aracı olarak bakmak lazım. Biraz Latin Amerika tecrübesine değinirsek, kıtada batılı ülkeler hangi ülkeye yönelik dış politikalarına bazı öncelikler koyarlarsa kalkınma yardımları doğrudan oraya yoğunlaşıyor. Son dört yıldır bu merkez Kolombiya. Cinsiyet eşitsizliği, kadınların sosyal ve ekonomik hayata katılması, enerji, eğitim, sağlık ve en önemlisi kırsal kalkınma batılı ajansların en çok yoğunlaştığı alanlar. Ayrıca batılı ajanslar staj programları bir taraftan üzerinden kendi vatandaşlarının sürece doğrudan katkısını artırmaya çalışırken diğer taraftan kendi şirketlerinin önünü açmaya çalışıyor. Hatta bazı ajanslar sadece kendi ülkesine ait şirketlere öncelik veriyor.

Bir ülkenin diğer ülke ile ilişkisinin iki göstergesi vardır. Bir tanesi insan döngüsü, ziyaretlerle ve bir ülkede diğer ülke vatandaşlarının varlığıdır. Bu sosyal varlık zamanla ticaretten siyasete, entelektüel hayattan kültüre her anlamda katkı yapar. Ve en önemlisi bu hesap edilip, kontrol edilemeyen bir etkendir. Bir kez harekete geçti mi ilişkiler çağ atlar. İkinci gösterge ilgili devletin diğerine yönelik olarak ne kadar vizyoner bir yaklaşıma ve üst perdeden bakabildiğidir. Bu doğrudan ilgili devletin kendi çapını, yeteneğini ve ilgi-alakasını belirler. Bunlardan birisinin olması asla tek başına yeterli değildir. Her ikisinin de dengeli bir şekilde bulunması durumunda ilişkiler çağ atlar.

Basına bahşettiğim kalkınma ajansları, yeni diplomasi ve insan hareketlilikleri konularından varmak istediğim nokta Latin Amerika’da batılı ülkelerinin bu özellikle iyi kullanmaya yönelik hamleler yaptığıdır. Yeni dönemde darısı Türkiye’mizin başına.

 

Benzer konular