Son dört yıldır derinleşerek devam eden Venezuela’daki siyasi, sosyal ve ekonomik kriz Amerikan Başkanı Donald Trump’ın “Askeri müdahale opsiyonunu ihmal etmiyoruz” açıklamasından sonra farklı bir aşamaya geldi. Latin Amerika’ya yönelik nasıl bir politika izleyeceği başından beri kestirilemeyen Trump’ın bu açıklamasıyla beraber, aslında Bush’un daha polemikçi versiyonu bir siyasetçiden fazlası olmadığı ve politikasını da ona göre okumak gerektiği netleşti. Fakat Trump’ın bu müdahale açıklamalarına rağmen Venezuela’ya müdahale şansı şu an sıfır. Çünkü hem kıtadan müdahaleye hemen hemen hiç destek yok hem de Venezuela’yı eleştiren batılı ülkeler bile müdahale yaklaşımına çok sıcak bakmıyorlar. Peki bu gelişmeler kıtadaki siyaseti nasıl şekillendirecek?
Her şeyden önce Venezuela’ya herhangi bir müdahalede bulunulması durumunda buna her şeyden önce Kolombiya’nın karşı çıkmaması gerekiyor. Maduro’ya karşı herhangi bir müdahaleden en çok kazanan ve kaybedenin Kolombiya olduğunu bilen Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos her türlü müdahaleye karşı olduklarını açıkladı. Kolombiya bugün için Amerika Birleşik Devletleri’nin Latin Amerika’daki kalesi konumunda. Bu ülkede yedi askeri üsse sahip olan ABD için Kolombiya hem Pasifik hem de Atlantik’te kıyısı olan bir ülke ve Venezuela’ya karşı herhangi bir müdahalede vazgeçilmez konumunda. Şu an Kolombiya’nın durumu neredeyse 2003’teki Irak’ın Amerika tarafından işgali sırasındaki Türkiye’nin konumuyla aynı.
Maduro’nun iktidarda daha fazla kalmak için dizayn ettiği Kurucu Meclis seçimlerine karşı çıkan ve hatta Venezuela’yı kıtadaki ekonomik birlik olan MERCASUR’dan atan ülkeler de her türlü müdahaleye karşı. Batıya çok yakın olan Arjantin, Brezilya ve yukarıda bahsettiğimiz gibi Kolombiya müdahale karşıtı söylemin en önde gelen isimleri. Çünkü hepsinin ortak kanaati herhangi bir müdahale durumunda Venezuela’dan milyonlarca insanın ülkeyi terk edeceği ve zaten her geçen gün artan Venezuelalı mülteci akımıyla karşı karşıya kalacak olmaları. Kıtada bu konuda ortak adım atacak bir mekanizma şu an yok. Peru Cumhurbaşkanı Kuczynski bölgesel bir ekonomik fon kurulması ve Venezuelalı göçmenlere destek olunmasını teklif etmişti, fakat şu ana kadar hiç kimse bu konuya destek çıkmadı. Çıkma ihtimalleri de pek bulunmuyor çünkü zaten Latin Amerika’daki ülkeler ciddi bir ekonomik kriz içerisinde. Çoğu ülkenin ekonomisi ham madde üretimine bağlı olduğundan özellikle petrol fiyatlarının düşmesi ciddi bütçe açıklarına yol açtı. Kıta, gelir dağılımı bozukluğu konusunda dünya sıralamasında en başta gelen bölgelerden biri. Latin Amerika ülkelerinin yeteri kadar sosyal sorunları var, fakat o sorunları çözecek maddi kaynakları yok.
Bundan 20 yıl önce kıtada hiç kimse sosyal sorunları konuşmazdı. Hatta kıtadaki elitler tam tabiriyle bir ekmeğin kaç para olduğunu bile bilmezdi. Kendilerine ziyarete gelen yabancılara sanki kıta sadece kendilerinin yaşadığı zengin gettolardan oluşuyor havası vermek için o kadar çaba gösterirlerdi ki; gelenler bu kadar elitizmden sıkılırdı. Artık sorunları görmezden gelme devri geride kaldı. Eğer kıtadaki elitler sosyal sorunlarla ilgilenmezlerse siyasal anlamda sonlarının çok uzak olmadığını biliyorlar. Ayrıca son dönemde Venezuelalı göçmenlerin her tarafa yayılmasıyla ‘sosyal sorun’ daha da görünür hale geldi.
İşte kıtada yaşanan bu sosyo-politik dönüşüm ve sosyal sorunların artık yönetici elitlerin doğal hayatlarının bir parçası olması Venezuela’ya karşı her türlü müdahaleye karşı çıkmalarına yol açıyor. Fakat kıtadaki oligarşik sağ siyasetçilerin çoğu ile kapalı kapılar ardında konuştuğunuz zaman Venezuela’daki çözümün ya askeri darbe ya da müdahale olduğunu söylüyorlar. Hatta darbe eğilimine daha sıcak baktıklarını bile gözlemlediğimi söyleyebilirim. Fakat herkes sorun üzerine yoğunlaştığından kimse yapılacak her türlü hamlenin 5-10 yıl sonraki yansımalarını düşünmüyor ya da düşünemiyor.
Latin Amerika ülkelerinden gelen müdahaleye karşı çıkan açıklamaları sonrası Trump yardımcısı Mike Pence’i kıtadaki kilit ülkeleri ziyaret etmesi için gönderdi. Pençe, Kolombiya ziyaretinde istediğini bulamadı. Arjantin, Şili ve Peru ziyaretlerinde de istediği desteği bulma şansı çok zor gözüküyor. Mike Pence’in ziyaretinin asıl amacı Latin dünyasıyla ABD arasında, kıtayı doğrudan ilgilendiren bir konuda taban tabana zıt bir yaklaşımın ortaya çıkmış olmasından doğan gerginliği yumuşatmak. Onun ötesinde bu ziyaret sonrası, Trump’un Körfez ziyareti sonrası ortaya çıkan Katar krizi gibi bir krizin çıkması çok zor gözüküyor.
Soğuk Savaş sonrasındaki ilk on yılda İspanya, Latin Amerika’daki etkinlik alanını büyük oranda kaybetmişti. Artık İspanya eski sömürgesinde ne eskisi kadar etkin ne de isteniyor. Bush ile başlayan Latin Amerika ve ABD ilişkilerindeki kırılmayı Obama kısmen toparlamaya çalışmıştı, fakat görünen o ki Trump döneminde daha keskin bir kırılma yaşanacak. Herhangi bir radikal politika değişikliği olmazsa, ileride tarihçiler 2015 sonrasındaki ilk on yılı ABD’nin kendi hinterlandı olan Latin Amerika’daki etkisini kaybettiği dönem olarak yazacak. İşin özü kıta kendisini ve dünya ile ilişkilerini yeniden tanımlıyor ve bu süreç derinleşerek devam ediyor.