Vatikan’dan Latin Amerika çıkarması

Vatikan’ın dünya siyasetinde bir aktör olarak kendisini önce çıkarma çabasında, özellikle 1980’li yıllarda Doğu Avrupa’da komünizmin yıkılması ve Sovyetlerin dağılmasının çok etkili olduğu herkesçe malum. Daha sonrasında Vatikan içinde yaşanan tartışmalar, rekabet, Vatikan’daki yolsuzluk ve çocuk tecavüzü skandalları ister istemez Vatikan’ı kendi iç işlerine yoğunlaştırdı. Bu minvalde Arjantin kökenli yeni Papa Francisco seçilene kadar Vatikan dünya siyasetinde marjinal bir aktör olarak kaldı. Son dönemde bu durumun kısmen değişmeye başladığını söylemek mümkün. Papa Arjantin kökenli olmasının verdiği saygınlıkla Latin Amerika’ya özel bir ilgi göstermeye başladı. Önce Venezuela’da muhalefet ve iktidarı bir araya getiren toplantılar yaptı, Venezuela için bir özel temsilci atadı. Sonrasında ise Kolombiya’daki barış sürecine el attı. Muhalefette olan ve barış sürecine karşı çıkan eski Cumhurbaşkanı Alvaro Uribe ile barış sürecinin mimarı Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos’u Vatikan’a çağırarak onlarla görüştü. Elbette bu görüşmedeki asıl amaç kısmen hala sallantıda olan barış sürecine tüm kesimlerin destek vermesini sağlamaktı.

Vatikan’ın Latin Amerika ilgisinin aslında bir kaç açıdan okumak gerekir. Birincisi Latin Amerika aslında Katolik bir kıta olmasına rağmen gençler arasında ateizmin en yaygın olduğu kıtalardan birisi. Aslında yeni nesil gençler özellikle kiliselerin soğuk savaş sonrasında kıtadaki diktatörlükleri meşrulaştırması ve birçok kilisenin artık bir ticaret müessesine dönüşmüş olmasından dolayı son derece rahatsızlar. Bu rahatsızlık bir tür yumuşak bir dönüşüm sürecinde. Aileleri ve atalarından gelen bu dini ister istemez bir tür geleneksel kültür öğesi gibi sürdürürken, kiliselere katılım oranı son derece düşük. Kırklı yaşının üzerindeki insanlarda hala güçlü bir dini inanç olsa da bunun büyük oranda sebebi kıtada yaşanan birçok acı, sorun, iç savaş ve çatışma sonrası insanların kendilerini dine bağlamaları, çünkü insanların çoğu bu kadar acıyı anlamak ve anlamlandırmakta gerçekten zorlanıyorlar. Yeni nesil biraz da dünyaya açılmanın verdiği rahatlıkla, iletişim imkanlarını da kullanarak artık dünyanın her tarafında oluşan liberal sev-genç türü bir modeli takip etmek ediyorlar. Kıtadaki çoğu gencin bugün bu çerçevede bir hayata bakışa sahip olduğunu söylemek mümkün.

Kıtadaki ikinci konu ilginç bir şekilde Katoliklik zayıflarken Pentakostalizm çok hızlı bir şekilde yaygınlaşması. Özellikle kıtanın güney ülkeleri olan Brezilya, Arjantin ve Şili’de bu dalganın etkileri çok fazla. Benzer bir trendin Afrika’nın güney bölgelerinde de olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Papa bu trendden haberdar olduğu için kıtaya ayrı bir ilgi gösteriyor ve bir nevi Vatikan imajını tamamıyla değiştirmek istiyor. Özellikle siyasi konular üzerinden kıtaya giriş yapmaya çalışması da bir nevi Vatikan’a yakın kiliselerin eskiden diktatör rejimleri meşrulaştırmasının yanlış olduğunu ifade ederek yumuşak bir şekilde Vatikan’ın kıtadaki pozitifi siyasi gelişmelerin yanında olduğunu vurgulama çabası. Belki de bunu bir nevi yumuşak bir özür olduğu bile söylenebilir. Papa Francisco’nun iki girişiminden Venezuela’da halen başarılı bir sonuç yok. Hatta muhalefet bu görüşmelerin anlamsız bir şekilde vakit kaybından başka bir şey olmadığını ve sadece Nicolas Maduro’ya zaman kazandırdığını düşünüyor.

Venezuela’daki asıl sorun bir şekilde iktidar paylaşımı. Meclisi kontrol eden bir muhalefet ile cumhurbaşkanlığını kontrol eden bir siyasi iktidar arasında sıkışmış olan Venezuela’da ekonomik ve siyasi kriz her geçen gün derinleşiyor. Ülkeden birçok insan ülkeyi terk etmiş durumda. İşsizlik had safhada, ülkenin geleceğiyle alakalı ciddi bir belirsizlik söz konusu. 15-20 yıl önce Latin Amerika’nın Amerika’sı olan ve bu çerçevede herkesin çalışmak için gittiği Venezuela, bugün kendi vatandaşlarını bile doyuramayan bir konuma düştü. Herkes ya darbe olmasını ya da Maduro’nun iktidarı bırakarak çözüm için yol açmasını bekliyor.

Vatikan’ın Kolombiya’daki barış sürecine dahli aslında geç kalmış bir müdahale. Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos, anlaşmanın imza törenine Papa’nın bizatihi katılmasını çok istiyordu, fakat Papa Francisco bunu reddetti. Fakat süreç, özellikle referandumda hayır oyunun çıkmasıyla, kötüye gitmeye başlayınca Papa sürece girmek istedi. Şu ana kadar Papa’nın iktidar ve muhalefeti Roma’da ağırlamış olmasının ülke içinde reel bir değişikliğe yol aşmışlığı yok, hatta çok geç kaldığı için çoğu kişi açısından anlamsız bile geldi. Şimdi de FARC’in lideri Papa tarafından kabul edilmelerinin sürece katkı vereceğini söyleyen açıklamalar yapıyor. Şu ana kadar Vatikan’dan FARC’i kabul ile ilgili bir açıklama gelmiş olmamasına rağmen, Papa’nın buna pozitif yaklaşması büyük oranda olumsuz algılanacaktır. İşin özü Vatikan aynen 1980’lerde olduğu gibi siyasete geri dönmek istiyor fakat şimdiki yoğunlaşma noktası Latin Amerika. Ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecek ama bu durumu yeni Papa ile beraber Vatikan’ın kendisine yeni bir rol bulma çabasının parçası olarak görmek gerekir.

Benzer konular