Trump’ın muhtemel Latin Amerika politikası

Donald Trump’ın Amerika’da başkanlık seçimlerini kazanması dünyanın bütün bölgeleri kadar Latin Amerika için de ciddi sonuçlara gebe. Venezuela, Küba, Kolombiya’da yaşanan pozitif ve negatif dönüşümlerin geleceği, Brezilya’daki iç siyasi çekişmeler ve sol dalganın kıtada bıraktığı miras sonrası kıtanın nasıl bir siyasi çizgide şekilleneceği meselesi büyük oranda Trump’ın nasıl bir başkan olacağıyla yakından ilişkili. Trump kıtada aslında istenilmeyen ve başkanlık seçimlerini kazanmasına pek de ihtimal verilmeyen bir adaydı. Aday olarak Trump’ı Meksika’da ağırlayan Meksika Devlet Başkanı Enrique Pena Nieto’ya gösterilen tepki aslında bunun bir göstergesiydi. Trump’ın göçmenler konusunda yaptığı açıklamalar, Meksika sınırına duvar örme önerisi ve kampanya sırasında söylediği birçok söylem kıtada ciddi şekilde soğuk hava estirmişti. İşte bu yüzden seçim sonuçları kıtada bir şok ve belirsizlik halinde karşılandı. Hatta birçok yorumcuya göre tek kazanan Meksika devlet başkanı oldu.

Son sekiz yıldır Obama’nın genel Latin Amerika politikası diğer bölgelerdeki dış politikasından farklı değildi. ‘Kıtadaki iyi gelişmeleri destekleme ve sorunlu alanlara kendisine zarar vermediği sürece çok bulaşmama’ şeklinde ifade edilebilecek bu politika aslında hiçbir sorunu çözmedi. İki yıl önce Küba ile başlattığı açılım dışında Obama’nın Latin Amerika karnesinde çok ciddi bir şey bulmak kolay değil. Kolombiya’da süren barış sürecine destek vermek ise zaten Amerika’nın ekstra bir çabasına gerek duymadan kıtada yapması beklenilen ve doğal bir süreçti.

Trump’ı kıtada çok ciddi sorunlar bekliyor. Küba konusunda Obama’nın açılımını devam ettirip ettirmeyeceği ciddi bir soru işareti. Birçok uzman Trump’ın Florida’yı kazanmasını, seçimden birkaç hafta önce Kübalı göçmenlerle yaptığı görüşmeye bağlıyor. Ciddi şekilde rahatsız olan Kübalı göçmenlere Trump’ın ne tür bir söz verdiği bilinmiyor. Ama genel beklenti Trump’ın Küba’ya yönelik Obama’dan çok daha sert olacağı yönünde. Hatta seçim sonuçları belli olur olmaz Küba’da ordunun herhangi bir saldırıya hazırlık mahiyetinde beş günlük bir askeri tatbikat yapma kararı alması Trump’ın Küba politikası konusunda farklı bir tavır göstereceğinin başka bir belirtisi olarak okunması gerekir.

Trump’ı bekleyen bir diğer konu Venezuela. Son birkaç haftadır Vatikan önderliğinde muhalefet ve iktidar Caracas’ta görüşmeler yapsa da hiç kimse bundan bir sonuç çıkacağına inanmıyor. Aksine bu görüşmeler Nicolas Maduro’nun zaman kazanma taktiği olarak yorumlanıyor ve muhtemel bir askeri darbeyi öteleme olarak yorumlanıyor. Trump, kısa vadede olmasa bile orta vadede Venezuela konusunda bir pozisyon almak durumunda. Ya sosyalist parti içindeki Maduro karşıtlarına yeşil ışık yakarak Venezuela’da bir çıkış yolu arayacak ya da muhtemel bir askeri darbe girişimine açık olmasa da destek verecek. Ama her ne olursa olsun Trump’ın Venezuela politikası, onun Küba politikasından ayrı olmayacak. Ayrıca Venezuela’ya yönelik olarak uygulayacağı politika ister istemez Kolombiya’daki barış sürecini çok yakından etkileyecek.

Brezilya’ya yönelik politikasında Obama döneminden farklı bir yaklaşım benimsemesi beklenilmeyen Trump’ın kıtadaki en büyük dostlarının Arjantin Cumhurbaşkanı Mauricio Macri ve Peru Cumhurbaşkanı Pedro Pablo Kuczynski olması hiç de şaşırtıcı olmayacak. Her iki devlet başkanı hem ticari hem de kişilikleri gereği büyük ihtimalle Trump ile birçok konuda benzer düşüneceklerdir. Kolombiya geleneksel olarak kıtada hep Amerika’nın en yakın müttefiki olagelmiştir. Trump’ın seçilmesiyle bu durum biraz değişecek gibi. Clinton-Obama çizgisine yakın duran Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos’un yeni dönemde Trump ile ilişkilerinin nasıl olacağını zamanla göreceğiz ama Trump’ın bazı konularda Kolombiya’ya eskisi kadar açık çek vermeme ihtimali çok daha yüksek. Hatta Trump’ın izleyebileceği maceracı bir Venezuela politikası Kolombiya-ABD ilişkilerinde sorunlara bile yol açabilir. Ayrıca eğer Trump kıtada Macri ve Kuczynski’ye yakın bir politika takip ederse, kıtadaki Amerika’nın kalesi konumundaki Kolombiya’nın yeri ilk defa Amerikan dış politikasında tartışılır bir noktaya gelebilir.

Bütün dünyada olduğu gibi Latin Amerika’da da Trump’ın nasıl bir dış politika izleyebileceği ciddi şekilde belirsizliğini koruyor. Fakat şu ana kadar kullandığı söylem, yaklaşımları ve zihin dünyası dikkate alınınca yukarıda özetlediğim gibi Obama’dan farklı olacağı kesin. Öngöremediğimiz nokta Trump’ın uygulayacağı dış politikanın beklenilmedik ne tür sorunlara ya da çözümlere yol açacağı. Her yerde olduğu gibi Latin Amerika da hem Trump’ın seçilmesini hazmetmeye hem de ne tür sürprizlerle karşılaşacağına kendisini hazırlamakta.

Benzer konular