Her ne kadar son dönemde ilginin arttığı görünse de, 2011 yılından beri Suriye’de yaşanan krizin sanırım en az anlaşıldığı kıtalardan birisi Latin Amerika’dır. İlginç bir şekilde 21. yy’in onca iletişim teknolojisine ve bağlantısına rağmen, çoğu Latin Amerika ülkesi için Arap Baharı sıradan bir şekilde batının bölgeyi dizaynı olarak okundu. Özellikle de kıtadaki sol eğilimli iktidarlar bunu o kadar çok kullandılar ki, belki de Arap dünyasındaki çoğu insan bile Latinlerin bölgeyi yanlış anlamasını asla anlayamadı.
Suriye’de kriz başladığında, Libya’da Kaddafi’nin devrilme çabalarının öne çıktığı bir süreç yaşanıyordu. Sonrasında Kaddafi devrildi ve Suriye’deki durum daha da derinleşti. Chavez ve diğer sol eğilimli iktidarların hepsi Kaddafi’yi devirmenin bir uluslararası operasyon olduğuna inandılar, hatta o dönemde Kaddafi’nin Venezuela’ya kaçacağı gibi bir çok iddia da medyada yer almıştı. Nüanslarına rağmen bu okuyuş tarzı kısmen doğruydu fakat asıl sorun Latin liderlerin çoğunun aynı bakış açısını Suriye söz konusu olunca da devam ettirmeleriydi. Peki neden?
2012-2015 arası dönem Latin Amerika’da sol siyasetten sağ siyasete geçişin yavaş yavaş başladığı dönemdi. Sağ iktidarlardan Kolombiya, barış süreciyle meşgul olduğundan dünya siyasetinden kısmen kendisini geri çekerken, Brezilya da Lula’dan Rousseff’e geçiş sonrası dış politikada adeta kendi kabuğuna çekildi. Venezuela lideri Hugo Chavez, Ekvador lideri Rafael Correa, Arjantin’den Cristina Kirchner ve düşük profilli olsa da Bolivya’dan Evo Morales Ortadoğu’ya bakışlarını batı-karşıtlığı üzerinden okudu. Onlar için Suriye batının yeni emperyalizm mekanı olup dolayısıyla Suriye’ye destek verilmesi gerekiyordu. İşte bu çerçevede Venezuela Suriye’ye 2012 yılında askeri kullanım amaçlı dizel ve silah gönderdi. Diğer ülkeler ise uluslararası platformlarda batı karşıtlığı üzerinden kurdukları söylem dolayısıyla doğrudan Suriye’ye destek oldular.
Bu süreçte İran’ın kıtadaki ilişki ağını da özellikle dikkatlerden kaçırmamak gerekir. İran’ın Ahmedinejad döneminde Latin Amerika’ya yaptığı sekiz ziyaret kıtada çok etkili oldu. Özellikle Ortadoğu’daki gelişmeler konusundan kıtadaki liderlerin doğrudan bağlantı kurduğu tek kişi İran yönetimi olmaya başladı. İran’ın bu süreçte kurduğu Hispan TV üzerinden ise İspanyolca olarak kıtaya resmen İran’ın gözünden Ortadoğu ve dünya siyaseti propagandası yapıldı. İşte İran’ın etkisi batı karşıtlığı bir söylemle buluşunca Latin liderler için Suriye sıradan bir emperyalist projeden başka bir şey değildi.
Peki kıtadaki sağ siyasi liderler bu süreçte ne yaptı derseniz, onların çoğu kendi içine kapandı. Batıyla ilişkileri yüzünden Suriye meselesini sadece batılılar gibi uzaktan izlediler, topa girmediler. Ayrıca sol siyasetin kıtada yaymaya çalıştığı söyleme karşı bir söylem geliştirme ihtiyacı da hissetmediler.
2015 sonrasında kıtadaki sol siyaset etkisini kaybedince Suriye meselesi artık bir emperyalist proje olarak görülmekten çıktı ve insani trajedi olarak kabul görmeye başladı. Özellikle Avrupa’da yaşanan mülteci krizi ve Suriyeli mültecilerin dramları Latin Amerika ülkelerinin ilk defa anlamlı bir Suriye politikası üretmelerinin önünü açtı. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler verilerine göre kıtaya yaklaşık 5413 Suriyeli mülteci olarak geldi. Bunların %87’sı Brezilya’yı tercih ederken diğerleri Ekvador, Uruguay ve Paraguay’a geldi. Brezilya’yı tercih etmelerinin temel sebebi özellikle Brezilya’da sayıları yaklaşık 8 milyonu bulan Arap nüfusunun varlığıdır. Kültürel anlamda zorluk çekmeyeceklerini düşünen Suriyelilere aynı zamanda en kolay şekilde kapı açan ülke Brezilya oldu.
Ekvador’a yaklaşık doksan civarında Suriyelinin geldiği tahmin edilmektedir, fakat bunların çoğu çok zor şartlarda ülkeye gelebilmişlerdir. Özellikle aktarmalı uçaklarla gelmeleri oraya gelmek isteyen çoğu kişinin yolculuk sırasından sorun yaşamalarına yol açmaktadır. 2015 yılının Eylül ayında kısmen şov yaparak beş aileyi Montevideo’ya getiren Paraguay’ın bu insanı açılımı ise ters tepmiştir. Özellikle verilen sözlerin yerine gelmediğini ve yapılan yardımın hayatta kalmak için yetmediğini belirten Paraguay’daki Suriyeli mülteciler Lübnan’daki mülteci kamplarında bile hayat şartlarının daha iyi olduğunu belirterek diğer ülkelere geçmişlerdir.
Kıtaya gelen Suriyeli göçmenlerin çoğu Hristiyan olup, bunların nasıl seçildiğiyle alakalı net bir bilgi bulanmamaktadır. Gelenlerin çoğu kıtada bir tanıdığının öncülüğü sonucu uzun süre planlar yaparak ve ciddi maliyetler ödeyerek kıtaya ulaşabilmiştir. Başlardaki batı karşıtı söylemden 2015 yılında mültecilere destek amaçlı insanı bir boyuta evrilen Latinlerin Suriye politikasının bugünkü durumu kısaca bekle-gör bakış açısından ibarettir. Sol iktidarların gitmesi ister istemez kıtadaki İran etkisini de azaltmış ve kıtadaki yeni iktidarlar büyük meta söylemler yerine kendi iç işlerine yönelmişlerdir.
Fakat son dönemde Venezuelalı göçmenlerin neredeyse tüm kıta ülkeleri için yeni bir sorun dalgası oluşturması, kıtada ilk defa Suriye meselesine daha derinlikli bir bakış açısının gelişmesine neden oldu. Özellikle siyasi boyutuyla değil, insani ve mülteci boyutuyla Latin gündemine giren Suriye konusu uzun vadede sağlıklı bir bakış açısı getirir mi şimdiden bilmek zor fakat en azından Latin Amerika’dan Ortadoğu’ya bakış açısı için yeni bir pencere açtığı kesin.