Latin Amerika’da siyasetin doğasının dönüştüğü artık her açıdan net bir şekilde gözüküyor. Bu dönüşüm sadece sağ siyasetten sol siyasete dönüşüm değil; aynı zamanda sol siyaset içindeki fikirsel ve siyasal perspektif açısından değişim vakti. Bugün için Latin solu deyince insanlar hala Venezuela’dan başkasını görmüyor; halbuki artık kıtadaki sol kesimin çoğu kendisinin Venezuela ile beraber anmak istemiyor. Temel ihtiyaçları bile vatandaşlarına sunmaktan aciz, siyaset üretmeyen ve gözü önünde net bir şekilde çöken bir ülkeden artık insanlar bir ümit de beslemiyor. Detaylı bir bakışla Latin solunun dönüşümünü takıp etmek gerekir.
Önümüzdeki dönemde iki ülkeye yakından bakmak gerekir: Ekvador ve Bolivya. Bu küçük gibi görünen ülkelerdeki genel gidişat, (eğer Brezilya’da İşçi partisini tekrar iktidara getiren bir süreç 2018 Ekim ayındaki seçimlerde yaşanmazsa) Latin solunun önümüzdeki on yılını belirleyecek. Bu ülkelerin etkisi bölgedeki siyasi ve ekonomik güç ile doğrudan bağlantılı değil; fakat başarılı bir sol siyaset üretme anlamında fikirsel anlamda ilham verip yeni tartışmalara yol açabilecek şekilde güçlüler.
Bolivya’da geçen yıl yapılan referandumda bazıları için sürpriz bazıları için ise beklenen bir sonuç olan Evo Morales’in anayasa referandumunu kaybetti. Bu duruma göre Morales bir dahaki seçimlerde aday olamıyor. Referandum kaybedilmesinde kimileri Morales’in eski sevgilisi üzerinden verilen bir ihale yolsuzluğu üzerinden açıklarken kimileri de son yıllardaki ekonomik yavaşlamayla izah ediyor. Fakat asıl gerçek artık tüm Latin Amerika ülkelerindekiler gibi Bolivyalıların da bir değişim istediğidir. 2002 yılından beri yapılan tüm seçimlerde oy pusulasında yer alan Morales 2019 yılında görev süresi bittiğinde 14 yıl boyunca ülkeyi yönetmiş olacak. Bu süre zarfında kendi yerine hazırlayacağı muhtemel aday Brezilya’da Lula da Silva-Dilma Düşseorf, Venezuela’da Hugo Chavez-Nicolas Maduro ve Arjantin’de Nestor-Christina Krichner örneklerinde olduğu gibi geleni gideni arattığı bir süreç mi yaşatacak yoksa aynı siyasal gelenekten gelip de ikinci bir güçlü lider mi çıkarak bunu göreceğiz. Fakat şu ana kadarki Latin Amerika’daki sol iktidarlar tecrübesinde aynı gelenekten gelen ikinci lider ne ilk lider gibi devrimci olabilmiş ne de selefinin yaptıklarını sistemleştirebilmiştir. Bu anlamda Bolivya’da yaşanacak tecrübenin bu geleneği ne kadar bozacağını zamanla göreceğiz. Kötü tecrübeler sonrası Morales yasa anlamda bir yol bularak halen tekrar seçilmenin önündeki engelleri aşamaya çalışıyor.
Yeni bir dalganın arifesinde
Bu konuda lider dönüşümünü sağlıklı yapan ülke Ekvador oldu. Bu yıl bahar ayında seçilen Lenin Moreno, sadece kendisinden önceki lider Rafael Correa’nın sol ve popülist siyasetini takip etmek istemiyor; aynı zamanda yeni açılımlarla kendi rengini vermek istiyor. Örneğin, Correa kadar aşırı batı karşıtı bir politika izlemek istemiyor Moreno. Batının tehlikesiz kıyılarında kendine alan açmak istiyor; ekonomik anlamda kısmen neo-liberal politikalara sıcak bakıyor. Kıtadan Çin’in üssü haline gelmiş olan Ekvador’da yeni liderin marjının ne kadar olacağını önümüzdeki dönemde göreceğiz ancak bir kaç aylık yönetim tecrübesinde genel yaklaşımın bu olduğu açık bir şekilde görülüyor.
Görünen o ki Latin Amerika kıyılarına daha küçük ölçekli fakat derin yeni bir siyasi dalga daha yaklaşıyor. Köklü sol kalelerin yıkıldığı bu yeni süreçte kıtada yeni iktidara gelmeye başlayan sağ muhalefetin gelir dağılımı, fakirlik ve işsizlik gibi konularda ne tür bir siyaset izleyeceği büyük oranda orta vadede tekrardan gelmesi beklenen yeni bir sol dalganın debisini belirleyecek en büyük etken olacaktır. Dolayısıyla Latin Amerika’da sol siyaset göreceli olarak başarısız olmasına rağmen bitmiyor, sadece 17 yıldır yaşanan tecrübeyi bir paranteze alan halk artık değişim istiyor. Bu çerçevede Ekvador ve Bolivya’da önümüzdeki dönemde yaşanacak olan sol tecrübenin eğilimi, kıtadaki yeniden toparlanmaya çalışan sol siyaset için yeni bir tecrübe birikimi oluşturacak ve tartışılacaktır. Bu anlamda artık söylem değil, eylem üzerinden yeni bir arayışın onu aralanacaktır.
Bu durum elbette Arjantin, Brezilya ve Venezuela gibi kilit ülkeleri görmezden gelmek olarak yorumlanmamalı. Asıl vurgulamak istediğimiz artık Latin siyasetine biraz daha nüanslarla bakmak ve genel değişim ile içsel değişimi beraber okumaktır.
Türkiye’nin Temmuz 2017 itibariyle ilk defa büyükelçi atadığı ve yeni büyükelçilik açacağı Bolivya’ya biraz da bu gözle bakması siyaset yapımında önemli olacaktır.