Latin Amerika’nın en temel sorunlarını sıralayın deseler sanırım şu üç konu öne çıkacaktır: eşitsizlik, şiddet ve güvenlik sorunsalı. Bu sorunların hepsi tek başına çok kapsamlı olsa da, kıtada bu üç sorun birbirini besleyen, destekleyen ve en önemlisi çıkmaz bir sokak oluşturan bir üçgen konumundadır. Bu sorunlara bir de yolsuzluk, merkezdeki elitlerin çevreye duyarsızlığı ve fırsat eşitsizliği de eklenince kıtada tek çıkış yolunun kötü yollara saparak öldüğünü düşünen geniş bir genç kitle yetişmektedir. Bu kitle zamanla hem sorunun sürdürücüsü hem de sorunun kendisi olarak birçok Latin Amerika ülkesinde siyasal ve sosyal sorunların temelini oluşturmaktadır.
Latin Amerika ekonomik eşitsizliğin en yaygın olduğu kıtadır. Zengin ile fakir arasındaki gelir uçurumu o kadar absürt bir hal almış durumdadır ki ancak bunu büyük ve köklü bir reform düzeltebilir. Kıtada orta sınıf neredeyse yok olup, çoğu insan en alt gelir seviyesi ile üst gelir seviyesi arasındaki geçişin ancak ve ancak illegal yollarla olabileceğine inanmaktadır. Dolayısıyla Pablo Escobar ve Chapo Guzman tiplemeleri çoğu insan için sosyal ev ekonomik yapının çıkmaz sokaklarını yıkan ve başka bir dünyanın mümkün olduğunu gösteren örnekler olarak görülmektedir. Bu tür mafyatik kişi ve yapılara hayranlık ancak ve ancak insanların bütün çabalarına rağmen yaşadıkları hayal kırıklıklarıyla açıklanabilir. Sosyal sınırlılıkları bozan bir diğer öge ise futbolcu olmaktır. Latin Amerika’dan yetişmiş futbolcuların hayat hikayelerine bakılırsa çoğunluğunun çok mütevazı bir geçmişten geldiğini görmek mümkündür. Onun için kıtada futbol bir din kadar önemli, futbolcular ise neredeyse bir yarı tanrı seviyesinde sevilmektedir. Belki bir üçüncü yol olarak sosyal anlamda sınıf atlama yolu olarak sanatçı olma gösterilebilir. Fakat şarkıcı olup meşhur olmak kıtada hala belli bir elit olmayı gerektirmektedir. En azından orta sınıf bir aileden gelmek müzik piyasasıyla bağ kurmak için daha kolaylaştırıcıdır.
Latin Amerika denilince şiddetten bahsetmek artık son derece doğal ve hayatın parçasıdır. Hatta Latin kültüründe şiddet artık neredeyse ‘normalleşmiş’ bir öğe olarak kabul edilmektedir. Yılların getirdiği alışkanlık ve bıkkınlık, halk her ne kadar istemese de şiddeti bir tür benimsemeye itmiştir. Yıllardır oluşan şiddet kültürüyle bu durum birleşince ister istemez kıtadaki hayatı şekillendiren bir öğe haline gelmiştir. Şiddeti kıtada tetikleyen siyasi ve ideolojik etkenler olsa da, şiddet sarmalını sürdüren asıl etken yukarıda işaret edildiği gibi gelir dağılımın adaletsizliğidir. Kıtadaki insanlar eskisi gibi dine ve bu hayattan başka bir hayatın olduğuna inanmak yerine artık daha çok ateizme yakın bir inanca sahiptirler. Özellikle gençlerde görülen bu eğilim bu hayattayken en iyi şekilde yaşamak gerekir yaklaşımıyla birleşince şiddet ve suç amaca ulaşmak için meşrulaştırılmış bir araca dönüşmektedir.
Kıtadaki diğer bir sorun olan güvelik sorunsalı hayatın her kademesinde hissedilmektedir. Devlet ögesinin güçlü bir şekilde her yerde varlık göstermemesinden dolayı, devletin yerini alan çeşitli örgütler özellikle kırsal bölgede hep olagelmiştir. Bu örgütler devlet gibi bölgeyi yönetmekte ve kural koymaktadırlar. Göreceli olarak yerelde güvenlik sağlamasına rağmen bu yapılar totalde ciddi bir güvenlik sorunsalına yol açmaktadır. Şehirlerin güvenliği ve adi suçlar kıtada hala hiçbir devletin kontrol edemediği bir fenomen olarak durmaktadır. Örneğin Kolombiya’da cep telefonu hırsızlığı bir numaralı hırsızlık olarak her yıl kayıtlara geçmektedir. Kamera sisteminin yetersizliği, polislere güvensizlik, sistemsel sorunlar ve belki de en önemlisi güvenlik sektörü ile suçlular arasındaki görünmeyen fakat çoğu kişinin tahmin ettiği bağlar adi suçlar konusunda çözüm bulmanın önündeki en büyük engellerdendir.
Eşitsizlik, şiddet ve güvenlik sarmalı bugün için kıtadaki birçok gelişmeyi anlamak isteyen insanlar için bir tür anahtar rolü oynamaktadır. Bu üçlü saç ayağını dikkate almadan, ya da en azından hesaba katmadan kıtadaki sosyal ve siyasal gelişmeleri anlamak kolay olmayacaktır. Latin Amerika ülkeleri ise bu üç temel soruna çözüm bulmadan mevcut oluşan yapının ötesine geçemeyeceklerdir. Bazılarına göre zaten Latin Amerika ülkelerinin bunun ötesine geçme gibi bir niyeti de yok olup, asıl amaç var olan sistemin sürdürülmesidir.
Bütün dünyada popülist dalganın yükseldiği bir dönemde köklü sorunlarla boğuşan kıtadan popülist siyasal yapılar çıkar mı bilinmez ama en azından bunun temellerinin olduğunu ve hatta her geçen gün derinleştiğini söyleyebilirim. Bazı şeyler zamanla alışılıp normal hale gelse de sadece patlama süresi uzatılmış bombadan başka bir şey değildirler.