Latin Amerika’da Ortadoğu ve İslam dünyasına yönelik olarak akademik çalışmalara bakıldığı zaman çok ciddi bir boşluğun olduğu görülecektir. Sanki Latin Amerika akademyası dünyadaki Ortadoğu çalışmalarından kopukmuş gibi bir hava verir. İsimleri ancak bir elin parmakları kadar olan Ortadoğu uzmanlarının sayısı son dönemde artmasına rağmen kalite konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değildir.
Latin Amerika’da Ortadoğu çalışmalarının çoğu Los Turcos’ların kıtaya gelişini anlatan ve daha sonraki tecrübelerini izah eden çalışmalarla başlamıştır denilebilir. Özellikle Los Turcos’ların yakın coğrafyamızla olan yakın ilişkileri ve bu ilişkileri besleyecek bir şekilde yaşadıkları ülkelerde siyasi ve ekonomik anlamda yükselmeleri aslında Ortadoğu çalışmalarının kıtada yükselmesinin ana sebebidir. Ortadoğu ile ilgili çalışmaların yoğunlaştığı konular özellikle Los Turcos’ların entegrasyonu, tarihsel olarak neden ve nasıl kıtaya geldikleri ve belki de en önemlisi Los Turcos’ların dini, sosyal ve siyasi yaklaşım ve duruşlarıdır. Los Turcos’lar meselesi büyük oranda kıtadaki Ortadoğu çalışmalarının yarısından fazlasına tekabül etmektedir. Özellikle Yahudilerin kıtadaki durumu ve dini / kültürel hayat alanlarını korumaları üzerine çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Amerika ve Avrupa’da bulunan bazı akademisyenler özellikle bu konu üzerine bolca İspanyolca ve İngilizce yayın yapmışlardır.
Yakın zamanlarda özellikle Arap kökenli geçmişe sahip ailelerin bazı akademisyen üyeleri Arapların kıtadaki entegrasyonu üzerine doktora tezleri ve çeşitli kitaplar yazmışlardır. Bu durum özellikle kıtadaki Yahudiler üzerine yapılan çalışmaları kısmen dengelese de hala bu konuda çok boyutlu bakış açılarıyla yapılmış ciddi bir literatür eksikliği vardır.
Son dönemde Latin Amerika’dan Mısır, Türkiye, İran ve Körfez ülkelerine yönelik ilgi artmaktadır. Özellikle dış politika, iç siyaset, ekonomi ve kısmen de iç siyasal sorunlara değinen bu çalışmaların çoğu genç akademisyenler tarafından yürütülmektedir. Bunlardan bazıları çalıştıkları ülkede kısmen de olsa zaman geçirme şansına sahip olsalar da, maalesef hala İngilizce literatürden büyük oranda etkilenmiş, kendi gözlemleriyle kısmi ve küçük yeni şeyler eklemeye çalışmıştır.
Ortadoğu çoğu Latin Amerika ülkesi için karmaşık sorunları olan, bilinmeyen ve bilinmesinin de kısa dönemde sonuç vermeyeceği bir bölge. Dolayısıyla kıtadan Ortadoğu’ya bakan çoğu uzman, akademisyen ve diplomat açısından Ortadoğu egzotik bir bölge, görülmeye değer bir kültür çeşitliğine sahip olmasına rağmen; kapsamlı bir şekilde anlaşılması son derece zor bir yerdir. Buna bir de Ortadoğu coğrafyasından kıtaya yönelik ilginin çok az olması dikkate alındığında Ortadoğu’daki sorunların anlaşılması çok daha zorlaşmaktadır.
Bütün bunlara rağmen kıtadaki iki dalga Latin Amerika ve Ortadoğu arasındaki bağı sağlamaya katkı vermiştir. Latin Amerika’daki geleneksel sol büyük oranda kendisini Filistin davasına yakın hissetmektedir. İsrail’in işgalinin yanlış olduğunu ve bağımsızlık hakkı olan Filistin’e destek olunması saikinden hareket eden bu sol yaklaşım yer yer kendisinin İsrail karşıtı bir cephede bulmuştur. Aynı şekilde kıtadaki sağ siyasi elit İsrail’e yönelik olarak kendilerini hep yakın hissetmişlerdir. Bu kıtada Ortadoğu’ya yönelik bakış açısında Filistin davası üzerine bir tür kutuplaşmaya itmiştir.
Kıtadaki ikinci dalga 2005 yılından itibaren başlayan ve İran’ın saldırgan Latin Amerika politikasıdır. Bu politika ile İran hem batıda bir tehdit aldığı yaratmış hem de kıta ile ciddi bir ilişkiye girmeye çalışmıştır. İran ve Latin Amerika’da ortaklarını bir araya getiren ana konu anti-emperyalizm olmuştur. Bu geniş söylem üzerine Filisin meselesinden kıtadaki batının müdahalelerine kadar birçok alanda bir nevi ortak bir yaratılmıştır.
Kıtadaki son ve yeni yükselen dalga kısmen Türkiye’nin kıtaya yapmaya çalıştığı açılımdır. Bu sürecin en görünür tarafı Türk dizilerinin kıtadaki popülerliği ve Türk Hava Yolları’nın birçok ülkeye doğrudan uçuş yapmasıdır. Eğer bu süreç ekonomik ve sosyal anlamda ilerleyebilirse kıta ile bölgemizi yakınlaştıracaktır.
Latin Amerika konusunda Ortadoğu’da çok az sayıda uzman vardır. Son dönemde İspanyolca ve Latin kültürü üzerinden bir ilgi oluşmuş olsa da bu durum aynen Latin Amerika’dan bölgemize bakan akademisyenlerin yaptığı gibi daha çok çeviri kokmakta ve küçük bilgi kırıntılarının ötesine geçememektedir. Küreselleşmenin en büyük tehlikesinin zihinsel kolonizasyon ve bilgi kontrolü olduğunu dikkate alınca, her iki taraf açısından da yerel birliği üreten ve dolayısıyla siyasa üreten prototip insanların ve akademisyenlerin yetiştirilmesi ciddi bir önem kazanmaktadır. Ortadoğu ve Latin Amerika darbe geçmişlerinden ekonomik eşitsizliğe, sosyal temelli muhalefet hareketlerinden kapitalizmin vahşi etkilerine kadar bir çok alanda benzer tecrübelere sahiptir. Eğer orijinal bir bakış açısı geliştirmek istiyorsak artık bu tür paylaşımların vakti gelmiştir.