Latin Amerika’da 15 Temmuz algısı

15Temmuz darbe girişiminin Müslüman ülkelerde nasıl algılandığı üzerine birçok kişi gözlemlerini yazdı, paylaştı. Fakat özellikle Latin Amerika gibi uzak coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar açısından 15 Temmuz ciddi bir dönüm noktası oldu. 15 Temmuz öncesinde kıtada yaşayan Müslümanlar hem Erdoğan’ı seviyor ve yaptıklarına karşı muhabbet besliyor iken, aynı zamanda FETÖ yapılanmasının kıtadaki uzantıları ile belirli düzeyde bir ilişki içindeydi. Her ne kadar bu ilişki tam da FETÖ stili şeklinde, seçmeci, pragmatist ve en önemlisi Müslümanlar arasından kimler işimize yarar perspektifiyle kurulmuş bir ilişki ise de, Müslümanların çoğu özellikle Türkiye’deki ittifaktan dolayı FETÖ’cülere destek veriyordu.

Latin Amerika Müslümanları açısından 7 Şubat, 17-25 Aralık gibi tarihler hiç anlamı olmayan tarihler olarak kaldı. Bunun temel sebebi birçoğunun Türkiye’de şiddetlenerek devam eden bu kavganın sebebini, detayını ve kontekstini anlamamasıydı. Bir de buna FETÖ üyelerinin yoğun lobi, propaganda ve mesele sanki hiç kendileriyle alakalı değilmiş gibi tavırları birçok Müslüman arasında kıtada bir rahatlık oluşturdu ve FETÖ’cülere yönelik bir şüphe oluşturmadı. Elbette çok yakın çalışan bazı insanlar bunların farklı bir ajandasının olduğunun farkına varmış olsa da, ya hiç bunu kimseyle konuşmadı ya da bunun sadece bir his olabileceğini düşündü.

15 Temmuz işte tam da bu şekilde bir zihin karışıklığının olduğu dönemde oldu. O gece dünyanın birçok yerindeki Müslümanlar gibi Latin Amerika’daki Müslümanlar da uyumadı, çok uzun bir gece yaşadı. Türkiye’den haber almak için bütün tanıdıklarıyla bağlantıya geçtiler, Arapça güvenilir haber kaynaklarını yakın takibe aldılar ve en önemlisi dua ettiler. İlk başta hemen anlaşılamasa da, zamanla bu işin arkasında FETÖ’cülerin olduğu kanısı ciddi şekilde yerleşti. Kıtada o tarihi gece yaşanan ilginç anormallikler de oldu elbette. Örneğinin çoğu Müslümanın tek bağlantısı bu malum yapının kıtadaki üyeleri olduğu için, ister istemez onlardan da görüş istedi. O gün görüştüğünü söyleyen çoğu dini lider neredeyse aynı zihinden çıkmış gibi tek bir yanıt aldı: Bu bir tiyatro ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi kendisine yaptığı bir askeri darbe. Devam eden günlerde medyaya da aynı demeçleri batıyla beraber veren FETÖ’cülerin bu propagandası ilk başta tutmuş gibi gözüktü, fakat zamanla bu işin gerçek faillerinin onlar olduğunu herkes anladı.

Kıtadaki malum yapının üyeleri kısmen Müslümanlardan kopmuş durumda. Hatta çoğu artık camilere bile gelmiyor. Gerçi zaten daha önceleri camilerle ilişkileri de ‘kullanma’ üzerineydi ama en azından bir ilişki vardı. Şu an kıtadaki bu malum grubun ana yaklaşımı Müslümanlardan uzak durup, daha çok devlet erkanına yakınlaşma diye özetlenebilir.

Kıtada Türkiye ile ilgili en iyi bilgi paylaşımını Müslümanlar yaptı. Darbeden hemen sonra Brezilya’da 27.si yapılan ve TİKA’yı temsilen katıldığım Latin Amerika Dini Liderler Zirvesi’ndeki izlenimim Müslümanların Türkiye’nin tezini en iyi anlayan ve anlatan gruplar olduğuydu. Kıtadaki her ülkeden temsilcilerin geldiği bu toplantıda bütün ülkelerden gelen dini liderlerle yakın temas etme şansımız oldu. Türkiye adına TİKA dışında tek katılım Diyanet adına gelen Dr. Selim Argun’du. Selim bey özellikle açılışta yaptığı Arapça konuşmayla dini liderlere Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez hocanın mesajını iletmiş ve Türkiye’nin Müslümanların yanında olduğu mesajını net olarak vermişti. Bu mesaj alınmış gözüküyor.

Yunus Emre Enstitüsü Brezilya şubesinin geçen hafta düzenlediği bir toplantı için tekrar Sao Paulo’ya gittiğimde gördüm ki dini liderler FETÖ konusunda tercihlerini çoktan net olarak yapmışlar. Türkiye ve Erdoğan sevgileri bizim tahmin edeceğimizin ötesinde. Bu sevgi Arap dünyasında elle tutulur bir liderin olmaması ile meşrulaştırılsa da bütün yıkılmış mazlum Müslüman dünyada Müslümanların onurunu üstte tutan Cumhurbaşkanımızın yaptıkları çalışmalar farklı bir Türkiye imajı çizmiş. Her İstanbul’a gittiklerinde kendini evlerinde gibi hisseden, Türkiye’nin attığı her adımı yakından takip eden bu insanlar aslında gönüllü Türkiye hizmetkarları. Bunlara ne kadar destek verilirse verilsin az olur. Fakat şu an oluşan momentumu Türkiye-Latin Amerika arasındaki sosyal ve dini ilişkileri geliştirmek için iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Yunus Emre Enstitüsü’nün Brezilya’da yaptığı toplantı bu anlamda önemliyken, Diyanet’in özellikle caminin olmadığı ikinci ve üçüncü büyük şehirlerde devreye girmesi gerektiğini düşünüyorum. Birçok alanda TİKA’nın kıtada yaptığı çalışmalar da eklenince, farklı kurumların çalışmaları, çarpan etkisi yapabilir.

Fakat bunun için Latin Amerika’da Türkiye’nin yeni dış politika kurumlarının daha iyi koordine olmasını sağlayacak, eski aktörlerin tecrübeleriyle birleştirip sentez çıkaracak bir özel temsilcinin atanması gerekir. Eğer böyle bir imkan yoksa Başbakan başdanışmanlarından birisi bütün Latin Amerika dosyasını yürütebilir. Biz devleti yeniden yapılandırmaktan bahsediyoruz değil mi? Latin Amerika neden bir başlangıç olmasın.

Benzer konular