Latin açılımını derinleştirme vakti

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Ocak sonu Şubat başına denk gelen ve dört ülkeyi kapsayan Latin Amerika ziyareti Türkiye’nin Latin Amerika’ya yönelik dış politikasında yeni bir sürece girildiğine işaret ediyor. Ziyaret Arjantin’den başlayarak Paraguay, sonrasında ise Dominik Cumhuriyeti ve Meksika ile sonlandı.

Türkiye’nin Latin Amerika’ya yönelik politikasının özellikle son dört yıldır geliştiğini ve derinleştiğini özellikle vurgulamak gerekir. Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın 2015 yılında Kolombiya, Küba ve Meksika’yı kapsayan ziyaretinin ardından; 2016 yılında Şili, Peru ve Ekvador’a yaptığı ziyaret birçokları tarafından artık her yılın bahar aylarında Türkiye’den kıtaya üst düzey bir ziyaretin yapılacağının işareti olarak okundu. Bu ziyaretlerde birçok anlaşma imzalandı, ticaretten medyaya, kalkınma işbirliğinden sivil havacılık alanına kadar geniş kapsamlı olarak yapılan birçok anlaşmanın kıta ile ülkemiz arasındaki ilişkilerin geleceğiyle alakalı şekillendirici bir rol oynayacağı muhakkak.

2017 yılı için şu ana kadar resmi bir açıklama olmasa da Cumhurbaşkanımızın Arjantin ve Venezuela’nın da içinde bulunduğu bir grup ülkeye ziyaret yapması kuvvetle muhtemel. İşte dışişleri bakanının bu son ziyareti kısmen buna bir ön hazırlık olarak da okunmalıdır. Çavuşoğlu’nun ziyaretinde öne çıkan en temel başlıklardan bir tanesi FETÖ ile mücadeleydi. Latin Amerika gözden uzak olması dolayısıyla FETÖ’cülerin sığındığı bir yer haline geldi. Örgütün kıtada, Brezilya ve Arjantin’de güçlü bir ağları var. Yarım ağ denilebilecek Kolombiya’daki ağın ana omurgası dağılmış olsa da son dönemde Türkiye’den birçok insanın Kolombiya dahil diğer bir çok Latin Amerika ülkesine kaçtığı biliniyor.

Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bu ziyaret sırasında özellikle suçluların iadesi anlaşmasının olmadığı ülkelerle en kısa sürede bu anlaşmanın imzalanması için çalışmalar başlatması önemli. Çünkü bu anlaşma olmadığı için Türkiye’nin herhangi bir FETÖ üyesini istemesi uluslararası anlaşmalar çerçevesinde mümkün olmuyor.

Türkiye’nin kıtaya yönelik açılımının son yıllardaki en büyük göstergesi aynı zamanda diğer yumuşak güç unsurlarının kıtadaki varlığını artırmasıydı. Örneğin TİKA, Kolombiya ve Meksika’da olmak üzere iki tane bölgesel ofis açtı ve kıtadaki birçok sosyal ve kalkınma projesine destek veriyor. Yunus Emre kıtadaki ilk ofisini 2016 yılında Brezilya’nın Sao Paulo şehrinde açtı. Anadolu Ajansı son bir yıldır ciddi şekilde on birinci dil olarak İspanyolca yayına başlamak için hazırlıklar yapıyor. Uzun mülahazalardan sonra İspanyolca yayın merkezinin Kolombiya olması konusunda bir mutabakata varıldı. Bu çerçevede Anadolu Ajansı, Haber Akademisi üzerinden Kolombiya’ya genç gazeteciler gönderiyor. Türkiye’de özellikle İspanyolcanın az konuşulan dillerden birisi olması dolayısıyla bu tür insan yetiştirmeye yönelik adımların uzun vadede Türkiye-Latin Amerika ilişkilerinde çarpan etkisi yapacağını söylemeye bile gerek yok.

Kıtada ciddi şekilde Diyanet’in eksikliği hissediliyor. 2015 yılından İstanbul’da birincisi yapılan Türkiye-Latin Amerika Dini Liderler Zirvesi adımının devamı maalesef çok gelmedi. Kurban ve Ramazan aylarında Diyanet’in kıtada yaptığı faaliyetlerin ilişkileri selam seviyesinden ileriye götürdüğüne dair bir işareti şu ana kadar kıtadaki gözlemlerimde görmedim. Diyanet’in acilen kıtada bir dini ateşe açması ya da en azından bir Diyanet Vakfı ofisi açması elzem oldu. Bunun için en ideal yer Kolombiya. Hem orta Amerika dahil bütün ülkelere ulaşım imkanın çok kolay olması hem de AA ve TİKA’nın orada konuşlanmış olması özellikle bu kurumların ortak tecrübelerinde faydalanma noktasında oldukça uygun olacaktır.

Kolombiya bugün birçok batılı ülke için kıtanın yeni Brezilya’sıdır. Barış süreci sonrası ekonomik anlamda ciddi bir ilerleme beklenilen Kolombiya, yaklaşık 50 milyon nüfusu ve kıtanın en güneyinden kuzeyine kadar, her tarafa makul uzaklıktaki coğrafi konumu dolayısıyla kıtada hak ettiği merkezi konumu elde etmiş bulunmaktadır. Kıtadaki her yere uçuş bağlantısı sağlayan ve ulaşımda önemli bir kolaylık sağlayan havayolu Avianca’yı da saymak lazım. Dolayısıyla Türkiye’nin yumuşak güç unsuru bütün kurum ve kuruluşlarını Kolombiya merkezli bir şekilde kıtaya giriş yapmaları kısa vadede en etkili politika olacaktır.

Ayrıca Türk Hava Yolları 2016 yılında kıtaya yönelik ciddi bir açılım politikası takip etmiştir. Geleneksel olarak uçtuğu Sao Paulo aktarmalı Buenos Aires uçuşuna, geçen yıl Kolombiya, Panama, Venezuela ve Küba’yı da ekleyen THY kıtanın Türkiye ile olan bağlarını güçlendirmek için ciddi bir rol üstelenmektedir. Özellikle Türk dizilerinin popülerliği dolayısıyla birçok Latin Türkiye’yi ziyaret etmek istemektedir. Kısmen dizilerin de etkisiyle son beş yılda Latin Amerika’dan Türkiye’ye giden turist sayısı yüzde yüz artmıştır.

İşin özü Türkiye Afrika açılımından sonra yeni bir açılımı derinleştirmenin tam başındadır. Fakat bu defa devlet Latin Amerika’da FETÖ gibi terör örgütlerinin olmadığı, tamamıyla devlet kurumlarının kilit rol oynadığı bir açılım ve ilişkileri derinleştiren tecrübeyi gerçekleştirebilir. Eğer bu olursa aynı zamanda kurumlar arası beraber çalışma ve işbirliği anlamında da yeni ufuklar aralanacaktır.

 

Benzer konular