Nobel Barış Ödülü’nün ne kadar siyasi olduğunu sanırım hiç tartışmaya gerek yok. 2009 yılında Nobel Ödülü Obama’ya verildiği zaman bazılarının kafasında net olmayan Nobel’in siyasiliği netleşmişti. Bu yıl bu ödül Kolombiya Cumhurbaşkanı Juan Manuel Santos’a verildi. Santos 2012 yılından beri yürüttüğü barış süreci sonucunda FARC ile neredeyse bir kitap kalınlığında 297 sayfadan oluşan bir anlaşmaya vardı. Ne var ki 26 Eylül’de on beş devlet başkanı ve otuzdan fazla dışişleri bakanının önünde imza edilen bu anlaşma, 2 Ekim’de yapılan bir referandum sonucu ret edildi. İşte tam bu süreçte herkes Kolombiya’daki barış sürecinin artık sonuna mı geldik tartışmasını yaparken, anlaşmanın ret edilmesinden bir hafta bile geçmeden Nobel Barış Ödülü Santos’a verildi.
Her şeyden önce bu ödül uluslararası toplum tarafından Kolombiya’daki sürece hem verilen açık bir destek hem de açık bir kredi. Batı, Kolombiya’daki sürece çok ciddi şekilde önem veriyor. Bundaki temel sebep Kolombiya’yı kıtada yeni bir siyasi model yapma çabası yanında, batının artık dünyanın hiçbir yerinden başarı hikayesi üretememesi var. Suriye’den Yemen’e, Mısır’dan Avrupalıların mülteci krizine yaklaşımına kadar birçok konu artık neredeyse batı için bir siyasi yaratıcılığın sonunu işaret ediyor. Batı artık ne eskisi kadar proaktif ne de eskisi kadar istekli ve hevesli. Süreç işlesin ve sonrasında her halükarda süreci kendime yontarım derdinde. Kolombiya’daki süreç de ilk başta normal başlamıştı, fakat süreç başarılı olmaya başlayınca batı sonuna kadar asıldı. Norveç ve Küba garantör devlet olarak sürece başından beri dahil oldular. Nobel Barış Ödülü’nü veren Norveç’in sürecin ana aktörlerinden birisi olması aslında bir rastlantı değil. Norveç aslında yatırım yaptığı ve başından beri katkı verdiği bir süreci Nobel ile taçlandırmış oldu.
Şu ana kadar Latin Amerika’da sadece beş kişi Nobel Barış Ödülü alabilmişti. Santos bunu altıya çıkarmış oldu. Ama Santos’un ödülü diğerlerine göre halen başarıya ulaşmamış bir süreci temsil ediyor. Arjantinli Carlos Saavedra Lamas, Paraguay ve Bolivya arasındaki 1930’lardaki savaşı sonlandırmış ve sonrasına Latin Amerika ülkeleri arasındaki savaşları sonlandıran anlaşmanın mimarlarından olduğu için kıtaya 1936 yılında ilk Nobel ödülünü getirmişti. Sonrasında 1970’lerin askeri yönetim altındaki karanlık Arjantin’de Adolfo Pérez Esquivel insan hakları savunucusu olarak öne çıkması sonrası 1980 yılında Nobel ile ödüllendirilmişti.
Kosta Rica eski devlet başkanı Oscar Arias Sánchez Orta Amerika’daki iç savaşları bitiren anlaşmadaki katkısı dolayısıyla 1987’de ödüle layık görülürken, Meksikalı Alfonso Garçía Robles Latin Amerika’da nükleer silahlarının sınırlanması ile ilgili çabalarından dolayı 1982’de Nobel aldı. Kıtada en son ödülü 1992 yılında alan Guatamalalı Rigoberta Menchú Tum ise yerel halkların sorunlarına çözüm bulma çabası ve onların durumlarını düzelten çalışmaları dolayısıyla Nobel ödülüne layık görüldü.
Aslında Kolombiya’da 2 Ekim’de yapılan referandumun sonucu evet olarak çıksaydı genel beklenti Santos’un ödülünü FARC lideri Rodrigo Londono ile paylaşmasıydı. Bununla aslında bir nevi Güney Afrika’da 1993 yılında ödülü Apartheid rejimini bitiren Nelson Mandela ile F.W. de Klerk’in Nobel barış ödülünü paylaşması gibi bir senaryo ortaya çıkacaktı. Fakat %0.2’lik bir oranla anlaşmaya hayır diyen Kolombiya halkı bu senaryonun tekrarlanmasını engellemiş oldu.
Kolombiya Cumhurbaşkanı Santos aldığı Nobel ödülünü Kolombiya’daki mağdurlara bağışladığını açıkladı ve ödülü onlar adına aldığını vurguladı. Santos’un yaptığı bu jest ister istemez Kolombiya’da ciddi bir sempati ile karşılandı. Cumhurbaşkanı Santos’un aldığı bu ödülün sonuna kadar politik olduğunu bilen Kolombiyalıların çoğuna göre bu ödül en azından Obama’ya verilen ödülden daha anlamlı ve temelli. Obama hiçbir şey yapmayıp sadece konuştuğu için ödül alırken, Santos dört yıl boyunca teknik anlamda çok başarılı bir barış süreci yürüttü. Ülkenin siyasal ve sosyal anlamda kutuplaşmasından tutun da muhalefetin sert eleştirilerine maruz kalan Santos, bu sürecin sonunda hiçbir şey elde etmese bile daha önce en az dört defa denenmiş barış süreçlerinin en başarılısını yapacağına inanıyordu. Gelinen nokta da Kolombiya barışa hiç bu kadar yakın olmadı. Eğer hayır ve evet kampanyasının liderleri bir siyasal uzlaşı sağlayabilirlerse, ki şuan bu görüşmeleri yürütüyorlar, Kolombiya’da tüm kesimlerin katıldığı sağlıklı bir barış anlaşması ortaya çıkabilir. Yok eğer sureci yöneten siyasal aktörlerden birisi süreci baltalamaya kalkarsa halkın 2018 seçimlerinde o aktörü ciddi şekilde cezalandıracağını herkes biliyor. Bugünlerde sürecin sulandırılmamasını isteyen Kolombiya halkı sokaklarda ‘Barış, şimdi!’ sloganlarıyla mitingler yapıp sürecin bir an evvel nihayete erdirilmesini bekliyor. Uluslararası toplum ise verdiği Nobel ile barışı iteklemeye çalışıyor.