İkinci Dünya Savaşı’ndan günümüze Latin Amerika’nın tarihini yazanlar büyük oranda askerin siyasetteki rolüne dokunmadan yazamazlar. Askeri darbeler, siyasal krizler ve bir de farklı ülkelerde devrim yapmak amacıyla kurulan sol tandanslı örgütler, halkı büyük oranda bir köşeden diğerine atan, sıkıştıran bir sandviç ekmeğine dönmüşlerdir.
Askeri vesayet ve sol örgütler arasında kalan halk kıtanın en ezileni, en çok hakları yenileni ve en önemlisi siyasetin dışına itilen en büyük kitle olmuştur. 1980’lerle beraber yavaş yavaş ordunun siyasetteki etkisinin azalmasıyla Şili, Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerde sivil siyasetin önü açılmıştır. Venezuela, Ekvator ve Peru’da ise sivil siyasetin önü ya asker kökenli insanların iktidara gelmesiyle açılmış ya da bir ideolojik dönüşüm sonucu bu gerçekleşmiştir.
Latin Amerika’da askerin rolünün ne olacağının tartışıldığı ülkelerin önde gelenlerinden biri Kolombiya’dır. Barış süreci başarıya ulaşırsa askeriyenin nasıl yeniden yapılandırılması gerektiği, rolünün ne olacağı ve en önemlisi bütçesinin ne kadarın kesilip nerelere aktarılacağı meselesi, açıktan dillendirilmese de, çözüm sürecini konuşan herkesin aklında bulunan bir başka tartışma konusudur. Kolombiya’da 1960’lardan beri devlet ile FARC arasında süren çatışmalar ister istemez orduyu siyasi anlamda en kilit aktörlerden birisi haline getirmiştir. Yer yer paramilitar grupların da devreye girmesine rağmen ordu, devletin hem gururu olmuş hem de siyasiler gözünde saygınlığını korumuştur. 1980’lerde uyuşturucu ticareti yapan kartellerin tehlikesinin artmaya başlamasıyla çok ciddi bir reform sürecine giren ordunun, 1998 sonrasında uyuşturucu ile mücadele amacıyla Amerikalıların finanse ettiği Plan Kolombiya’nın katkısıyla, eğitim ve teçhizat anlamında modernizasyonunun önü açılmıştır. Bu süreçle beraber FARC’a karşı mücadele yöntemi açısından çok daha sert bir askeri mücadeleyi savunan bir siyasi iradenin de oluşmasıyla, Kolombiya FARC’i köşeye sıkıştırmış ve sürecin sonunca FARC halen devam eden barış görüşmelerine katılmak dışında siyasi bir alternatifinin kalmadığına ikna olmuştur.
Peki önümüzdeki aylarda FARC ile imzalanması planlanan nihai barış sonrası Kolombiya ordusu nasıl yeniden yapılandırılacak? Bu sorunun henüz net bir cevabı yok. Ama askerler içinde ciddi bir grubun barış sürecine bir şans verme eğiliminin yüksek olmasına rağmen, askerin gücünün azaltılmasına karşı olunduğu açık bir şekilde biliniyor. Bir kısım üst düzey yöneticinin askeri yapının yeniden düzenlenirken yıkılmasından korktuğu da bilinen bir gerçek. Nasıl olacağı netleşmemiş olsa da Kolombiya’nın FARC’tan sonra çözmesi gereken en temel sorun asker sorunu olacaktır.
Kolombiya’da ordu ve polis gücü ayrı olmayıp, her ikisi de Savunma Bakanlığına bağlı olarak faaliyet göstermektedir. Genelkurmay Başkanı doğrudan hem Polis hem de ordu gücünün yöneticisi konumundadır. FARC’a karşı mücadele stratejisinin parçası olarak oluşturulan beraber hareket etme yapısı aynı zamanda asker ve polisin beraber eğitim görmesi ve bir çok aktiviteyi ortak yapmasıyla sonuçlanmıştır. Bu ister istemez bilinenin dışında bir asker-polis ilişkisi oluşturmuş ve farklı bir ortak kültür yapısı ortaya çıkarmıştır. Kolombiya polis teşkilatı yeni dönemde İçişleri Bakanlığı’na bağlanmak istememekte ve bunu bir tür seviye düşürme olarak görmektedir.
Bazı analistler, Kolombiya’da polis gücünün askeri güçten daha fazla etkin bir güce sahip olduğu vurgulamakta ve ileride, Allah göstermesin, bir askeri darbe olursa bunun ancak polis gücü tarafından yapılabileceğini ileri sürmektedir. Elbette polis gücü tarafından yapılabilecek bir darbe hem literatürde bir ilk olarak kayda geçecek hem de ilginç siyasi sonuçlara yol açacaktır.
Dünyadaki bütün çatışma çözüm süreçlerinde olduğu gibi Kolombiya’da da sürece karşı en eleştirel, en şüpheli bakanlar güvenlik güçleridir. Güvenlik güçleri ancak ve ancak süreç başarılı olmaya başlayınca fikir değiştirmeye ve farklı düşünmeye başlar. Kolombiya’da yaşanacak durum sadece asker-polis ikilisinin sürece yönelik pozitifi yaklaşması değil, aynı zaman köklü bir reformla karşı karşıya kalmasıdır. Bu dönüşüm süreci hiç de kolay olmayacak ve ister istemez farklı siyasi sorunlar doğuracaktır.
Latin Amerika siyasetinde ordunun rolü son yirmi yılda göreceli olarak azalmış olsa da çatışmaların hala devam ettiği ülkelerde bu durum çok da değişmemiştir. Asker-sivil ilişkileri ve askerin siyasetteki rolü konusunda Kolombiya örneği bundan sonra daha fazla göz önünde ve dikkatle bakılması gereken bir nokta olacaktır. Dolayısıyla Kolombiya’yı iç siyaseti türbülansa da sokabilecek bir biçimde en az FARC sorunu kadar büyük bir asker sorunu beklemektedir.