İran’ın Latin Amerika politikası

İran’ın Latin Amerika’da kendisine alan açma çabaları yakın döneme kadar uluslararası gündemin en önemli maddelerinden biriydi. Özellikle Ahmedinejad döneminde kıtaya en üst düzeyde sekiz kez ziyaret yapılmış olması, Amerika birleşik devletlerini özellikle rahatsız etmişti. Bu ziyaretler ilginç bir şekilde Venezuela liderliğindeki sol ve batı-karşıtı ülkelerle İran’ı her anlamda yakınlaştırmış ve ortak bir zemin kurmayı amaçlamışlardı. Bugünden geriye doğru bakınca bu işbirliğinin çok kalıcı olmadığını fakat bazı noktalarda iz bırakıp, ileriye yönelik işaretler verdiğini söyleyebiliriz.

İran’ın Latin Amerika’ya ilk ilgisi 1903 yılında Amerika’daki büyükelçisinin kıtayı ziyareti ve sonrasında bazı ülkelerle çeşitli anlaşmalar yapmasıyla başladı. Soğuk Savaş döneminde, 1979’daki İran devrimine kadar ilişkiler Batı’nın bir eklentisi olarak devam etti. O dönem Venezuela ile kurulan ilişkilerin doğası her iki ülkenin Batı’ya yakın siyasal iktidara sahip olması dolayısıyla çok normal ve Batı’nın Sovyetleri kuşatma politikasının devamı olarak görülüyordu. Fakat 1979 İran devrimi, İran’ın kıta ile ilişkilerini radikal bir şekilde değiştirdi. 1980’lerde İran daha çok Ortadoğu’ya yoğunlaştığı için kıtaya açılamadı. Aynı dalga 1990’lar boyunca da devam etti. 1999 yılından Hugo Chavez’in Venezuela’da iktidara gelmesiyle başlayan ve artarak devam eden Latin solunun yükselişi, İran için altın bir fırsat oldu. Aynı döneme denk gelen ve Batı’nın İran’a nükleer programı dolayısıyla yaptığı baskı ve tehditler İran’ı Latin soluna daha da yaklaştırdı. Gelinen noktada ilk olarak İran ve Latin Amerika ülkelerinin ilişkileri Hatemi’nin son döneminde başladı. 2005 yılında Mahmud Ahmedinejad’ın iktidara gelmesiyle ilişkiler zirve yaptı. İran birçok ülkede büyükelçilikler açtı, ticaret özellikle Venezuela ve ona yakın duran Ekvador, Nikaragua ve Bolivya ile arttı. Karşılıklı devlet başkanları düzeyinde yapılan üst düzey ziyaretlerin yanı sıra birçok karşılıklı jestler yaptılar. Örneğin Bolivya, Ortadoğu’daki tek büyükelçiliğini Kahire’den Tahran’a taşıdı, bunun karşılığında İran Bolivya’da elçilik ve kültür merkezi açtı. İran Hispan Tv adıyla Tahran merkezli İspanyolca yayın yapan bir kanal kurdu ve halen bu yayın üzerinden özellikle kendi bölgesinde haberleri İran’ın gözünden vermeye çalışıyor. Bu dönemde ilginç bir şekilde Caracas-Tahran arasında doğrudan uçak seferleri kondu. Venezuela’dan kalkan uçak önce Şam’a uğradı sonrasında ise oradan Tahran’a devam etti. Birçok uzmana göre bu uçak seferi aslında iki taraf arasında askeri malzeme taşıma amaçlı kurulmuş, paravan bir uçak seferiydi. 2010 yılında bu uçuşlar durduruldu.

Aynı dönemde İran kıtanın kilit ülkesinden olan Brezilya’ya yakınlaşmaya çalıştı, fakat Lula’nın son döneminde yani 2010 yılından Türkiye’nin de parçası olduğu Tahran Anlaşması sonrası Brezilya, kendisini İran meselelerinden biraz geri çekti. Ve hatta İran ile üst düzey görüşme yapmamaya başladı. İran’ın Arjantin ile ilişkileri 1994 yılında Buenas Aires’deki Yahudi kültür merkezinin bombalanmasında Hizbullah ve İran’ın parmağının olduğuna yönelik şüphelerin artması sonrası kötüye gitti. Arjantin-İran ilişkileri o dönemden beri kendisine bir yol haritası çıkaramadı.

Ahmedinejad gidip Hasan Ruhani cumhurbaşkanı olunca İran siyasetinde Latin Amerika’nın yeri alt düzeye indi. Ruhani dış politikada daha çok Batı ile bir çıkış yolu bulmaya yoğunlaşırken, kıtada yaşanan sol dalganın düşüşü de İran ile Latin ülkelerinin ilişkilerini doğrudan etkiledi. Birkaç yıllık bir duraksamadan sonra en son 2016 yılının yaz aylarında İran dışişleri bakanı kıtaya 60 kişilik bir heyetle çıkarma yaptı.  Bu ziyaretin amacı eski ilişkileri artık yeni bir formatta yeniden şekillendirme ve yön vermeye yönelik bir hamleydi.

Geriye doğru bakınca İran’ın kıtadaki varlığı halen devam ediyor ama İran eskisi kadar ‘agresif’ bir politika izlemiyor. Eskiden kurduğu ilişkileri devam etmek ve hatta daha rasyonel bir zemine çekmek istiyor. Ahmedinejad döneminde kurulan ve aslında Şii propagandası yapan İran kültür merkezleri ve camilerin çoğu kapatıldı. Çünkü hem kıtada ilgi oluşmadı hem de İran zamanla bu kadar yatırımın çok anlamlı olmadığının farkına vardı. İran bugün kıtada Şii İslam’ına geçen birçok Latini İran’a götürerek eğitim vermeyi tercih ediyor. Onlara Hispan TV’de iş imkanı da sağlayan İran, ayrıca kıtada kendisine yakın gördüğü yazar ve gazetecilerle daha yakın temas halinde olarak en azından İran karşıtı bir söylemin oluşmasının önüne geçmeye çalışıyor.

Kıtada genel olarak İran algısı özellikle Batı üzerinden gelen ‘tehlikeli İran’ söylemi dolayısıyla aslında çokça pozitif değil, ama yine de çoğu ülke formel düzeyde ilişkilerini devam ettirmeyi tercih ediyor. İran Dışişleri Bakanı’nın kıtaya yaptığı son ziyaretle önümüzdeki dönemde nasıl bir sürece gider, şimdiden söylemek zor, ama hem kıta değişip dönüşüyor hem de İran’ın kıtaya yaklaşımı. Önümüzdeki dönemde İran-Latin Amerika ilişkilerinin yeni bir dönemine şahit olacağız, ne kadar derinlikli, kalıcı ve sistem karşıtı olacağını ise büyük oranda kıtadaki sol iktidarların geleceği belirleyecek.

Benzer konular