Fidel Castro’nun ölümü bütün dünyada olduğu gibi Latin Amerika’da da en çok konuşulan konulardan birisiydi. Fakat yapılan bütün tartışmalarda kıtadaki derin ideolojik bölünmenin yansımaları kendisini gösterdi. Bir tarafta geniş bir kesim derin bir rahatlık hissetti ve Castro’nun ölümünü kıtada eski ve soğuk savaş solunun bittiğini gösteren sembolik bir ölüm olarak yorumladı. Diğer tarafta ise derin üzüntü hisseden kesimler vardı. Bazıları ise zaten Castro’nun fikirlerinin ve kurduğu ideolojinin son yıllarda aşındığı ve başarısız olduğunun kabul edildiğini söyleyerek daha soğukkanlı bir yaklaşım içine girdi.
Castro’nun ölümüne en çok üzülenler arasında, kıtada hala solun kaleleri olarak görülebilecek olan Bolivya, Venezuela ve Ekvator vardı. Venezuela resmi yas ilan ederken, Bolivya ve Ekvator belki de Hugo Chavez’den sonra Fidel Castro’nun da ölümüyle kıtada solun gerçek temsilinin bundan sonra kendilerine geldiğine iyice inandılar. Özellikle Chavez sonrası Venezuela’nın siyasi ve ekonomik olarak istikrarsız bir zemine kayması, yine aynı dönemde Küba’nın Amerika’ya yakınlaşması; zaten yeni bir sol tanımının gerekliliğini göstermişti. Bu solu halen kıtada en iyi temsil eden ve elindeki imkanlarla başarıyla uygulayan tek ülkenin Ekvator olduğu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kıtada Fidel Castro’dan nefret eden ne kadar çok insan olduğunu, özellikle sosyal medyada ardından yazılanlarla gördük. Kıtaya sorunları getiren ana figürün Castro olduğu iddialarından tutun da, kıtanın soğuk savaş kalıntısı liderlerden kurtulduğuna kadar Fidel Castro ile ilgili bir çok negatif yorum öne çıktı. Castro’nun ölümüne üzülenlere verilen en büyük cevap ise “Castro’nun geride bıraktıklarından neyin başarılı olduğu” sorusuna cevap vermeleri yönündeydi. Özellikle ekonomik anlamda Castro’nun Küba’sının başarısız olması, kıtada en çok konuşulan konulardan birisiydi.
Latin Amerika’da Arjantin, Brezilya ve Peru gibi ülkelerden Castro’nun ölümüne çok sevinenler oldu. Bu ülkelerdeki Fidel Castro analizlerinde daha çok negatif bir yayın çizgisi izleyen basın özellikle de solun başarısız olması vurgusunu öne çıkararak, Castro’yu suçlayan bir tavır takındı. Geleneksel anlamda sol karşıtı bir duruşu olan Kolombiya’da ise tartışmalar ilginç bir şekilde ikiye bölündü. Barış sürecini yürüten cumhurbaşkanı Juan Manul Santos, Castro’nun Kolombiya’da barışı görmek istediğinden başlayarak sürece Küba’nın yaptığı pozitif katkıyı öne çıkarırken, barış sürecine karşı çıkan muhalefet Castro’nun ölümüne adeta sevindi.
Fidel Castro’nun ölümü kıtada bir nevi kıtada turnusol kağıdı işlevi gördü. Son bir haftadır yapılan tartışmalar keskin siyasi fay hatlarını tekrar görünür kılarken, sol siyasetin bıraktığı miras farklı açılardan yeniden tartışmaya açıldı. Basında Küba’nın soğuk savaş döneminde Amerika’ya direnmesi ve özellikle batı ile ilişkileri bazlı analizlere de yer verilirken, çeşitli fıkralar bile üretildi. Örneğin Fidel Castro’nun on tane Amerikan başkanı gördüğü ve onlara dayandığı fakat Trump’a ancak on gün dayanabildiği yorumları Latin Amerika insanının siyasete nükteli yaklaşımını gösterdi.
Elbette Fidel Castro’ya Türkiye’den bakarsak, Küba soğuk savaş döneminde Amerika’nın burnunun dibinde bütün çabalara rağmen sistem karşıtı duruşuyla ayakta kalmayı başarmış bir ülke. Zor zamanlarda alternatif siyasetin küçük ülkeler tarafından nasıl başarıyla uygulanabildiğinin göreceli olarak başarılı bir örneği. Özellikle tıp alanında kendi kendisine yaptığı atılımları ekonomik anlamda sağlayamasa da, Küba ve Fidel Castro tecrübesi yakından incelenmesi gereken bir tecrübe.
Kıtadaki bir çok sol örgüte ilham olmuş, önce silahlı gruplar şeklinde başlamış siyasi yapıların zamanla iktidara gelmiş olması aslında Küba ilhamının bütün dünyada solun bitmiş olmasına rağmen kısmı bir başarısı olarak görülmelidir. Fakat bu örgütlerin ve iktidara gelen sol iktidarların hemen hemen hiçbir kalıcı bir iz bırakamaması da ayrıca not edilmelidir.
Fidel Castro ve diğer sol yapılar kıtada çaba göstermiş fakat bir alternatif bir yapı üretememişlerdir. Zamanla özellikle ekonomik anlamda kendi kendilerine bile ayakta kalamayan bir yapıya dönüşen bu siyasi yaklaşımın en büyük sorunu bugün için yolsuzluktur. Soğuk savaş döneminde Amerikan karşıtlığını öne çıkararak kendisini meşrulaştıran sol siyasetin, artık Latin Amerika’da yolsuzlukla mücadele merkezli bir yol benimsemesi gerekir. Şu ana kadar bu alanda bir lider çıkaramayan bu hareketten, önümüzdeki dönemde yeni Fidel Castro’lar çıkar mı bilinmez ama şu an için bakıldığı zaman şu rahatlıkla söylenmelidir: Latin Amerika’da soğuk savaş dönemi sol siyaseti bitmiştir, Fidel Castro’nun ölümü ise sembolik olarak bunun temsilidir.