2009 yılında ilk kez Kolombiya’nın başkenti Bogota’ya ulaştığımda bir akşam üzeriydi. Savaştan yeni çıkmış bir şehri andırıyordu ve beni ürküttü. Uçak inmek üzereyken ‘Nereye geldim’ sorusunu ilk defa kendi kendime sordum ve ilk defa acaba ‘Bu karar doğru mu’ diye düşündüm. Ama artık karar verilmişti ve geri dönüş yoktu. Uçaktan inince Fransız bir arkadaşımın Kolombiyalı bir arkadaşı beni karşıladı. Hostele yerleştikten sonra bir kaç arkadaşıyla beraber akşam yemeğine gittik. Orada bulunan arkadaşlarından bir tanesi bana yarı şaka yarı ciddi iki şey söyledi: Kolombiya’dan bekar gitmek mümkün değil! Ve şehir çok güvensiz seni şehir merkezinden kuzeydeki bir otele taşıyalım.
Yıllarca Avrupa ülkelerinde yaptığım gibi şehir merkezi benim için her zaman bir şehri anlamak için en ideal yerdi. İşte bu sebeple şehir merkezinde bir hostel tutmuş orada kalıyordum. Kolombiya’da ise şehir merkezi çoğu Kolombiyalıların bile gitmediği bir bölgeymiş. Tabi bunu çok sonradan öğrendim. Daha sonra Bogota’dan Medellin şehrine otobüsle geçince ‘güvenlik’ sorununun ne demek olduğunu daha iyi anladım. Hem yolculuk kötüydü hem de otobüs. Bir de buna güvenlik riskini ekleyince sanırım hayatımdaki en kötü yolculuklardan birisiydi.
Medellin’de gündüz okula giderken, akşamları şehirle alakalı belgesellere bakıyordum. Yaşadığım şehrin şiddet dolu geçmişini, Pablo Escobar’ı, Andres Escobar’ı ve daha bir çok kanlı tarihini öğrendikçe aynı şehirden ürküyordum. O geçmişi hayal etmeye çalışıyor bir taraftan da ‘bu kadar da olmaz’ diyordum. Aynı dönemde bazı silahlı gruplar ‘sosyal temizlik’ amacıyla belli vakitlerde belli bölgelerde sokağa çıkma yasağı ilan ediyorlardı. Kolombiya’da sosyal temizlik demek insan öldürmek demektir. O vakitlerde dışarıda olmak ölmek demektir. Kolombiya insanların öldürüleceğinin bile ilan edildiği bir yerdi o zamanlar. Elbette ben bunları anlamakta zorlanıyordum. Güvenlik güçlerine güven çok zayıftı, ve devlet resmen güvenliği sağlayamıyordu.
Medellin’de hala görüştüğüm ve beni oğulları gibi gören bir ailenin yanında kaldım 2009’da. Aileden dinlediğim hikayeler Kolombiya algımı daha da negatifleştiriyordu. Şimdi geriye doğru bakınca onlarla yaptığım konuşmalarda onlara ümit aşılamaya çalışmışım diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Ama onlar sadece sıradan ve doğal bir hayat yaşamak istiyorlardı, çünkü şiddet ve ölüm hikayelerinden artık bıkmışlardı. İşte 2009’lar Kolombiyası böyle bir yerdi.
Tekrar Kolombiya’ya yaşamak ve çalışmak için gelişim 2015 yılında oldu. Bu defa inandığım bir şey için, ülkemiz adına Kolombiya halkının yeniden yapılanmasına ve kalkınmasına destek için gelmiştim. Bu süreçte barış süreci bütün sorunlarına rağmen ilerliyordu. Bu süreci yerinde ve yakından izledim. Türkiye’deki süreç ile karşılaştırmalar yaptım zihnimde. Ama temelde 52 yıllık bir savaşın bittiğini görmek ve bunu yakından izlemek büyük bir onurdu. Daha fazla çalışmak ve daha fazla katkı vermek için en büyük motivasyonum bu oldu.
Önce 2016 yılında barış anlaşması imzalandı, sonrasında referandumda anlaşma ret edildi. Bu ülkede bir tür şok etkisi yaptı. Fakat aktörler yılmadan devam ettiler ve süreci meclise taşıyıp anlaşmayı mecliste onayladılar. Anlaşma sonrası en temel mesele FARC’in silahları teslim etmesi meselesiydi. Geçen hafta itibariyle FARC silahlarını BM yetkililerine teslim etti ve artık siyasi bir parti olarak hayatına devam edecek. 2009’daki Kolombiya ile bugünleri karşılaştırınca sanki iki farklı ülkede yaşadığımı hissediyorum. Süreç hiç kolay olmadı ama gerçekten değdi.
Kolombiya’da bugün her şey bitmiş değil. Güney Afrika ile beraber Kolombiya dünyada gelir dağılımının en kötü olduğu ülkelerden birisi. Zengin ile fakir arasındaki uçurum yaşadıkları muhitlerden yürüdükleri yollara kadar gözle görülebilir şekilde net. 52 yıllık savaş bitti, şimdi iki yüzyıldır devam eden sosyal adaleti sağlama mücadelesi başlayacak. Yolsuzluk herkesin kabul ettiği fakat kimsenin bir şey yapamadığı bir siyasi realite. İnsanlar artık eğitim, sağlık, gıda ve en önemlisi normal ve sıradan bir hayat istiyor. Aileler çocuklarını başka bir şehre gönderince endişelenmek istemiyor. İşe gidenler yolda yürürken kim silah çekecek ve cep telefonumu çalacak diye düşünmekten yorgun düşmüş durumda.
İşin aslı Kolombiya’nın sorunları hala fazla. Ama asıl sorunların üstünü örten ve bütün söylemi domine eden FARC meselesi artık kapanmış durumda. İnşaallah hiçbir zaman da geri dönmez.