Kardeşlerimin üçünü Hafız Esed, ikisini de oğlu Beşar Esed öldürdü
Suriyeli Ecibe en Nahar yürek yakan hikayesini Gerçek Hayat’a, 8 torunu ve 2 kızı ile birlikte sığındığı Atme Kampı’nda anlattı. Yaşlı kadının ağzından dökülen ilk sözler, ‘Beşar ve Hafız Esed birer katil’ oldu. Hafız Esed Hama’da 3 kardeşini, Beşar Esed de 2 kardeşini katletmiş. Ecibe en Nahar 4 çocuğundan da haber alamıyor.
Sınır kapısının Suriye kısmında, ‘Akhi, İntehebihu la halikun’ (Kardeşim dikkatli olun ) uyarısı ile girdiğimiz 5 yıllık savaş yurdu Suriye’de yol boyu Gümrük Kapısına yönelen mültecileri izleyerek ilerledik Atme Kampına.
30 Eylül’de başlayan Rus hava saldırılarından kaçanlarla konuşmak için gidiyorduk Suriye içinde en büyük kamp özelliği taşıyan Atme’ye.
Rusya eşine az rastlanır bir hırçınlıkla Suriye’deki onlarca yerleşim birimini havadan her biri tonlarca ağırlıktaki bombalarla dövüyordu. 5 yıldır var olan Türkiye’ye doğru göç hareketliliği de bu hava bombardımanına paralel artmıştı.
Çadırların arasında kaybolan kasaba Atme
Bab el Hava (Öncüpınar) sınır kapısından 4-5 kilometre içeride yer alan Serme de, Derkuş, Dane, Etarip, Dar et Izze gibi Suriye’nin Türkiye sınırına en yakın, on binlerce sivilin yaşadığı, Ruslar tarafından defalarca vurulan yerleşim birimleriydi.
Savaş öncesi 20 bin nüfuslu bir sınır kasabası olan Atme, çevresini saran on binlerce çadırla beton yapıların adeta kaybolduğu bir kasaba görüntüsüne sahipti.
Önce kamp idare noktasına uğrayıp bize refakat edecek 2 kişiyi alarak merkeze ilerleyişimizi sürdürdük. İsminin Ebu Ali olduğunu söyleyen ve Humus’lu olduğunu öğrendiğimiz 60 yaşlarındaki Suriyeliye ilk sorum kamp genelinde kaç kişinin yaşadığı oldu. Cevap Suriye içlerinde devam eden dehşetin boyutunu gösterir nitelikte idi. 450 ila 500 bin arasında savaş mağduru Türkiye’ye sıfır noktasındaki bu alana sığınmışlardı.
Elektrik su sıkıntılı
Elektrik yoktu ve su temin etmek güçtü. Birkaç gündür yağan yağmur nedeni ile hiçbir altyapısı olmayan çadır kentte her yer çamurdu ve yürümek neredeyse imkansızdı.
Evlerinden koparılan çocukların çamur deryasında oluşturduğu oyun kümelerinden, eğreti çadırlarda var olan dramı bir nebze unutturan cılız sesler yükseliyordu. Kadın erkek tüm bakışlarda belirsizliğin en koyu hali hakimdi.
Ebu Ali son 15-20 gün içerisinde Humus, Hama, İdlip ve Halep’in güneyinden gelenlerin sayısının 65 bini geçtiğini anlattı. Aralıksız ve sivilleri hedef alan bombardıman sürdüğü için de sınır yönünde göç dalgasının aralıksız sürdüğünü söyledi.
Çamur ve soğuğa rağmen yalın ayakla sağa sola koşuşturan mültecilerin yürek sızlatan görüntüsünden kareler kaydederek yürümeye devam ettik.
Beşar ve Hafız Esed katil
Küçük bir toprak yükseltide çevresinde çocukların oynadığı yaşlı bir hanım çekmişti dikkatimi. Ona doğru yürümeye başladığımda başladı bana bir şeyler anlatmaya. Aslında anlatmıyor feryad ediyordu. İlk söylediği sözler ‘Beşar ve Hafız Esed birer katil. Babası Hama’da 3 kardeşimi öldürdü. Oğlu da 2 kardeşimi katletti. 4 çocuğumdan da haber alamıyorum’ oldu.
Yüzünde bir asra varan yaşanmışlıktan derin izler taşıyan Suriyeli Ecibe en Nahar 8 torunu ve 2 kızı ile birlikte gelmişti Atme Kampı’na. Yaşadıkları onca keder ve eleme rağmen Suriye genelinde şahit olduğumuz mütevekkil eda 91 yaşındaki Ecibe en Nahar’ın da sözlerine ve mimiklerine hakimdi. 5 oğlan 4 kız olmak üzere 9 çocuğu olan Ecibe nine eşini 8 yıl önce kaybetmiş. 33 tane de torunu var. Esed ailesine duyduğu öfke ile Şark’a özgü teslimiyet edası ile anlatmaya devam ediyordu bize Ecibe hanım başından geçenleri: “Biz Hama Asriyye kasabasındanız. Biz hep kasabada yaşadık ancak 2 abim üniversite okudu ve Hama’da çalışmaya başladı. 1982 yılında Hafız Esed bize karşı büyük bir katliam başlattı. Karanlık günlerdi. Hama’yı yerle bir eden Hafız Esed, abilerim Ahmed ve Mihed’i öldürdü. İki abim de bekardı. Aradan 30 yıl geçti ve Beşar Esed de 2 kardeşimi katletti. Esed’in bombaları ile ölen kardeşlerimle birlikte iki yeğenimi de kaybettim.”
4 oğlumdan haber alamıyorum
Ecibe en Nehar’ın yaşadıkları bunlarla bitmiyordu. 4 oğlundan da haber alamıyor, sağ mı, ölü mü olduklarını bilmiyordu. Yaşlı kadın, “Biz bunu hak etmiyoruz. Şimdi de Ruslar günde ya da 2 günde bir kasabamızı bombalıyor. Bizim kasabamızda asker ve savaş yok. Son 40 gün içerisinde 70’ten fazla kayıp verdik. Yanımıza kıyafet dahi almadan bir kamyonete binip önce İdlip’e sonra da Türkiye sınırına geldik. Burada bize yardım kuruluşları yiyecek veriyor. Ben, kızım Asma ve onun 5 çocuğu, sadece bir hasır ve birkaç battaniyeden ibaret eşyalarla burada yaşamaya çalışıyoruz. Özellikle geceler soğuk geçiyor, üşüyoruz” diyor.
Söyleşi bittiğinde Hamalı Ecibe en Nahar bize kullandığı kalp ilaçlarının bittiğini ve nasıl temin edebileceğini soruyor. En fazla istediği şey ise bu kabusun bitmesi ve torunları ile birlikte yeniden köylerindeki eski güzel günlerine dönmek.
Yük yardım kuruluşlarının omuzunda
Kampın çadır mescidi ve ilk yardım amaçlı kurulan çadırlar da gece mültecilere tahsis ediliyor. Rus saldırıları devam ettiği sürece sınır boyuna dönük mülteci akınını durdurmak mümkün olmayacak. Her şeyleri ile çaresizliğe mahkum edilmiş Suriye Halkı için yakın dönemde herhangi bir çözüm ihtimali de gözükmüyor. Bazı salgın hastalıkların baş gösterdiği, altyapıdan yoksun kampların tüm yükü birkaç yardım kuruluşunun omuzlarında.
Suriyeli mazlumlar bu savaşa bedel ödemeye devam ederken egemen güçlerin savaşı ve dramı derinleştiren girişimleri / taktikleri de her gün yeni bir boyut kazanarak devam ediyor.
Gün boyu dinlediğimiz onca trajik hikaye ile örülü mülteci kampını terk edip gün batımı yeniden sınıra geldik. Cilvegözü Kapısında ise akşamüstü vurulan İdlip’in Binniş Kasabası’nda yaralanan 7 yaşındaki kız çocuğunun Türkiye tarafında hastaneye yetiştirilme telaşı vardı.
Sınırın öte yanında yüzyılın kabusu tüm yakıcılığı ile suçsuz milyonların hayatını karartmaya devam ediyordu kayıtsız kalan tüm insanlığın ortak katkısı ile….