Ya İran pes edecek ya da savaş çıkacak

ABD, 5 Kasım 2018 itibariyle İran’ı hedef alan geniş ölçekli yaptırımları uygulamaya koydu. ABD, bu yaptırımlarla İran’ın Ortadoğu ve çevresinde uyguladığı politikalardan zorunlu olarak vazgeçeceğini düşünüyor. Yaptırımlar istenilen sonuçları doğurmazsa farklı yollarla yeni yaptırımların geleceği bekleniyor. Bu süreç ancak İran’ın pes edip Amerika’nın şartlarını kabul etmesiyle ya da savaş ile bitebilir.

ABD, 5 Kasım 2018 itibariyle İran’ı hedef alan geniş ölçekli yaptırımları uygulamaya koydu. Bu yaptırımlar içerisinde en büyük pay petrol ihracatına ait. ABD, Obama Döneminde 2015 yılında P5+1 ülkeleriyle yapılan İran nükleer anlaşmasından Trump’ın kararıyla çekilerek aslında uzun süredir yapmayı düşündüğü İran ablukasını resmen başlatmış oldu. 5 Kasım itibariyle başlayan yeni yaptırımlardan 8 ülkeye 180 gün muafiyet sağlanmışsa da 180 gün sonra bu ülkelerin de yaptırımlara uymak zorunda kalması ihtimali dünyayı ekonomik ve siyasi anlamda etkiliyor. Dünyada petrol fiyatlarının 100 dolara çıkacağı endişesi ABD’nin kontrollü ambargo politikasını devreye sokmasına neden oldu.

İran’ın parasını ABD harcayabilecek

İran ambargosundan doğrudan etkilenecek ülkeler olarak Türkiye, Çin, Hindistan, Güney Kore, Japonya, İtalya, Yunanistan ve Tayvan’ı sayabiliriz. Çünkü bu sekiz ülke İran’ın petrol ihracatının yüzde 75’ini karşılıyor. Bu durum günlük 1 milyon-1.7 milyon varil petrole karşılık geliyor. Bu haliyle İran’dan petrol alacak ülkelerin ödeyecekleri ücretin de doğrudan İran’ın kasasına girmeyip uluslararası banka hesaplarında emaneten tutulması ve yaptırımlardan etkilenmeyen temel insani ihtiyaçlar için kullanılması planlanmış. ABD’nin uygulayacağı kontrollü yaptırıma göre İran’a girecek paranın da yine ABD tarafından harcanması mümkün kılınacak.

Irak petrolü ile telafi çabası

ABD’nin kontrollü yaptırımlarına bağlı olarak parayı kontrol edecek olması İran’ın komşularına önemli avantajlar kazandıracak. Çünkü para ile ticaretin kontrol altına alınmasıyla takas ile ticaret devreye girecek. İran bu konuda ihtiyaçlarını Orta Asya ülkeleri ve Türkiye’den karşılayabilir. Türkiye, 2017 verilerine göre yıllık ham petrol ihtiyacının yaklaşık yüzde 50’sini İran’dan alıyor. Yani günlük 200 bin varil petrol İran’dan Türkiye’ye giriyor. Türkiye, İran’a uygulanan yaptırımlar konusundaki tavrını Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Yaptırımlar konusunda bizim duruşumuz hep net olmuştur. Hele hele petrole yönelik konularda biz hep bunu söylemişizdir. Bunlar alternatifsiz bir şeydir, dolayısıyla bir yaptırıma kesinlikle uymayız.” açıklamasıyla ilan etti. ABD ise Türkiye’nin bu politikasına karşılık 180 gün sonrasında Irak petrolünün Türkiye’ye daha fazla ulaşımı konusunda bir plan üzerinde duruyor. Türkiye’nin maddi kaybının telafi edileceği bu plana göre hem doğalgaz hem de petrol konusunda Irak-Türkiye işbirliği geliştirilmeye çalışılacak. Türkiye bu yaptırımlara kısmi de olsa uymak durumunda kalsa da sınır bölgesindeki şehirlerde takas usulü ticaret çok üst seviyeye çıkacaktır. Bu anlamda özellikle Van, Iğdır, Ağrı ve Erzurum takas ticaretinde merkez olabilir.

Asya ekonomileri hedefte

SSCB’nin dağılması sonrası Asya’da Çin merkezli yeni bir yapılanmaya gidiliyor. Çin’in ortaya koyduğu Yeni İpek Yolu projesi birçok ülkeyi ilgilendiren ekonomik bir kalkınma modelini sunuyor. Çin bir taraftan İpek Yolu Projesini sessiz biçimde uygulamaya koyarken diğer taraftan da enerji ihtiyacı konusunda önemli adımlar attı. Dünyanın en büyük petrol ithalatçısı konumunda olan Çin’in İran’dan günde 500-650 bin varil ithalat yaptığı biliniyor. Bu haliyle Çin tek başına İran ekonomisini ayakta tutabilecek bir müşteri. Zaten ABD’nin İran yaptırımları öncesi Çin ile giriştiği vergi savaşlarının nedenlerinden birisi de Çin’in İran yaptırımları konusunda ama istekle ama zorla ikna edilmesiydi. Çin’in BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü üzerinden Asya’da oluşturmaya çalıştığı ekonomik, siyasi ve askeri birlik İran yaptırımları sonrası oldukça zor günler geçirebilir. Kaldı ki BRICS üyelerinden Brezilya’da yapılan seçimlerde ABD ve İsrail taraftarı bir adayın başkan seçilmesiyle Brezilya’nın Çin ve Rusya yaklaşımı da değişecektir.
Çin’den sonra Asya’nın en büyük gelişen ekonomilerinden birisi olan Hindistan da İran yaptırımlarının sancılarını en çok hissedecek ülkelerden biri. Çünkü Hindistan, Çin ve ABD’den sonra dünyada en çok petrol ithalatı yapan üçüncü ülke. İran’ın Çin’den sonra en büyük petrol müşterisi de Hindistan. İran’dan günlük 450-550 bin varil petrol alıyor. ABD’nin İran yaptırımları sonrası en çok zorlanacağı ülkelerden birisi Hindistan olacak çünkü Hindistan ekonomisinin büyüklüğü ve petrole bağımlılığı İran yaptırımlarına uyma konusundaki iradeyi de etkiliyor. Asya ülkelerinden Güney Kore (200 bin varil), Tayvan, Japonya ile Avrupa ülkelerinden İtalya (200 varil), Yunanistan (100 bin varil) da İran’a petrol bakımından bağımlı olan ülkeler. Bu ülkelerin ABD ile olan ilişkilerine baktığımızda genel anlamda İran’a yaptırımlara uyacak ülkeler olduğunu söyleyebiliriz. Fakat ekonomik anlamda kayıplarını nasıl karşılayacaklarına dair ABD bir plan sunmadığı için bu durumdan olumsuz etkilenmeleri bekleniliyor.

Rusya yaptırımların başarısına bakacak

ABD’nin İran yaptırımları sonrası Rus şirketlerin İran’daki faaliyetlerinden çekilmesi aslında uluslararası piyasalarda kendi işleyişlerine zarar gelmemesi adına bir önlemdi. Rus yetkililer her ne kadar İran’a yaptırımlara uymayacaklarını açıklasalar da bu durum gerçekçi gibi gözükmüyor. Çünkü büyük ölçekli Rus şirketlerin İran ile ticarete devam ederek uluslararası yaptırıma maruz kalmayı göze alamayacakları biliniyor. Fakat tüm bunlara rağmen Rusya-ABD arasındaki İran müzakereleri uzun süredir devam ediyor.
Rusya devlet başkanı Putin ile İsrail Başbakanı Netanyahu’nun 11 Temmuz 2018 tarihinde Moskova’da yaptıkları görüşmede İsrail’in Rusya’dan, İran’ın Suriye’den çekilmesi için Esed yönetimine baskı yapmasını istediği gündeme gelmişti. 16 Temmuz 2018 tarihinde de Helsinki Zirvesi’nde Putin ve Trump’ın yaptığı görüşmede İran’ın Suriye’den çıkartılması konusunda ortak görüşlere sahip olunduğu duyurulmuştu. Fakat Putin’in ABD ile yaptığı görüşmelerde İran’ın Suriye’den çıkarılması konusunda Trump ile ortak görüşe sahip olsa da bu konuda Rusya’nın bir inisiyatifi olmayacağı, bunun tamamıyla İran’ın kendi tercihi olduğu da özellikle vurgulanmıştı. İran ise her görüşmede Suriye’den çıkması konusunun gündeme gelmesi üzerine Suriye’de kalıcılığını göstermek için Esed ile savunma işbirliği anlaşması yapmıştı. ABD-Rusya-İsrail arasında yapılan görüşmelerin tek sonucu İran’dan gelen milis güçlerin Suriye’nin güneyindeki bölgelerden çekilmesi oldu.
ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un 22 Ağustos 2018 tarihinde Moskova’da Putin ile yaptığı görüşmeden sonra “Başkan Putin bana, İran ve Rusya’nın Suriye’deki çıkarlarının uyuşmadığını ve İran güçlerinin Suriye’den çekilerek ülkelerine dönmelerinden memnuniyet duyacağını iletti.” açıklamasını yapması Rusya-İran arasında Suriye’de bir çekişme olduğu ve Rusya’nın İran ile ilgili konuları ABD ile pazarlık konusu yaptığı izlenimini doğurmuştu. ABD’nin Rusya’dan İran konusundaki talepleri Rusya’nın ambargo konusundaki talepleriyle karşılık buldu. ABD’nin İran’a yönelik yeni yaptırımları konusunda da Rusya her ne kadar bu kararlara uymayacağını açıklamışsa da yaptırımların başarı/başarısızlığına göre ABD ile uzlaşı yollarını araması mümkün. Rusya’nın tarihten gelen politikalarında kendi güvenliği ve çıkarlarının öncelikli olduğu söylenebilir. Bu nedenle Rusya hem Türkiye hem de İran ile ilişkilerinde pragmatist bir yaklaşımla hareket ediyor desek yanlış olmaz. Rusya’nın İran yaptırımları konusunda sert bir politika güderek ABD’ye karşı tavır alması beklenilmemelidir. Tam tersi Rusya’nın İran yaptırımları sonrası Türkiye ile ilişkileri geliştirerek bölgedeki etkinliğini artırmaya çalışacağını söyleyebiliriz.
ABD, İran konusunda uzun süre hem Rusya’yı hem de Türkiye’yi baskı altına alarak stratejik bir deneme yaptı. İran ise geçen sürede özellikle Türkiye ile ilişkiler konusunda var olan avantajı kullanamadı. Tarihte olduğu gibi yine en zor zamanlarında Türkiye’ye yaklaşma siyaseti güdüyor.

Yemen ve Suriye’deki İran varlığı da hedefte

Ortadoğu’da 2010 yılından itibaren başlayan demokratikleştirme çabaları içerisinde Suriye önemli bir yer tutuyor. ABD, Ortadoğu politikalarında Suriye’yi merkez konuma oturttu. Çünkü Obama Döneminde İran’ın sağladığı ekonomik avantajı kullanarak İslam Devrimini Ortadoğu’daki diğer ülkelere de ihraç edeceği endişesi var. Bu endişe sadece ABD’de değil aynı zamanda Rusya’da da mevcut.

Rusya risk altında

İran’a 5 Kasım 2018 itibariyle başlayan yaptırımlar Rusya’yı hedef alabilecek riskler içeriyor. Rusya’nın ABD’nin açıkladığı muaf olan ülkelerden olmadığını düşündüğümüzde İran ile yapacağı ticari işbirliği ABD yaptırımlarının seviyesinin artmasına neden olacak. ABD, Türkiye, Çin ve Hindistan’ı muaf tutarak bir bakıma Rusya’yı yalnızlaştırmak ve hedef haline getirmek istiyor. ABD’nin yeni dönemde hem Türkiye hem de Çin ile görüşme masasında sorunları çözebiliriz yaklaşımıyla bir strateji yürütmesi Rusya’yı bölgede yalnızlaştırabilir. ABD’nin nükleer silahsızlanma başta olmak üzere Rusya ile yaptığı anlaşmalardan çekileceğini açıklaması daha çok Rusya’yı AB nezdinde tehdit haline getirebilir. Bu stratejinin başarılı olacağı anlaşılıyor.
Rusya’nın özellikle Merkel’in bir daha parti başkanlığı ve başbakanlığa aday olmayacağını açıklamasından sonra Kuzey Akım-2 konusunda sıkıntılar yaşayacağını söyleyebiliriz. Bu haliyle Rus enerji kaynaklarının AB ülkelerine ulaşması açısından Türkiye kritik bir role sahip. Rusya’nın Türkiye ile kültürel ve toplumsal bir ilişki ağı da kurması gelecek vizyonu açısından gerekli. Diğer türlü bu ilişki kişiler üzerinden kurulan ve dönemsel olmaktan ileriye gidemeyen ilişkiler olarak kalacak.

ABD’nin İran yaptırımları barış veya savaş ile sonuçlanacak

Trump yönetiminin İran’a ekonomik yaptırımları İran’ı çözüm veya savaş seçeneğine zorlayacak nitelikte. Rusya, Türkiye veya bazı AB ülkeleri bu yaptırımlara uymayacaklarını açıklasalar da ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzende belirleyici rol üstlenmesi seçenekleri kısıtlıyor. Finans sisteminin ABD kontrolünde olduğu bir dünya düzeninde İran’ın küresel finans sisteminin ayakta kalması mümkün değil.
ABD, İran’a uyguladığı yaptırımlarla İran’ın Ortadoğu ve çevresinde uyguladığı sözde mezhepçi politikadan zorunlu olarak vazgeçeceğini düşünüyor. İlk planda İran’ın Yemen’i daha sonra da Suriye’yi terk etmesine sebep olacak iç karışıklıkların 1 yıl içinde çıkacağı düşünülüyor. Bakalım ABD bu planını gerçekleştirebilecek mi? Fakat ilk planda uygulanan bu yaptırımlar istenilen sonuçları doğurmazsa farklı yollarla yeni yaptırımların geleceğini söylemeliyiz. Dediğimiz gibi bu süreç ancak ya barış ya da savaş ile bitebilir.

Benzer konular