Avrupa ülkeleri erken seçim için “Siyasetçilere propaganda izni vermeyeceğiz” açıklamaları yapmak için birbiri ile yarışa girdi. Erdoğan ise bir Avrupa ülkesinde konuşma yapacağını ve Avrupa’daki gurbetçileri orada toplayacağını söylüyor. Acaba 16 Nisan referandumunda “Evet” cephesinin faaliyetlerini yasaklamak için canla başla çalışan Avrupa ülkelerinin Erdoğan korkusu, sınır kapatmalarına hatta Türklere seyahat izni vermemeye kadar ileri gitmelerine sebep olur mu?
Başkanlık sisteminin oylandığı 16 Nisan 2017 referandumunda adeta seçimin tarafı gibi davranan Avrupa, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimlerinin 24 Haziran’a alındığı açıklanmasıyla yine gerildi. Geçtiğimiz yılın tam da bu zamanlarına denk gelen anayasa değişikliği referandumunda Avrupa adeta “Hayır” cephesi için çalışmış, “Evet” toplantılarını türlü bahanelerle iptal ederken, “Hayır” kampanyalarına kucak açmakla kalmamış, solcu milletvekilleriyle destek de vermişti.
Yine endişeliler
Erken seçim tarihinin açıklanması ile birlikte değişen pek bir şey olmadığı da açıkça görülmüş oldu. Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM), erken seçim kararı alınmasının hemen ardından, mevcut koşullarda gerçek anlamda demokratik seçimler düzenlenemeyeceği ve seçimlerin meşruluğunun sorgulanacağı iddiasında bulunarak 24 Haziran seçimlerini erteleme çağrısında bulundu. Aynı AKPM, demokrasiyi tamamen askıya almayı hedefleyen 15 Temmuz darbe girişimine karşı Türkiye’nin yanında olduklarına dair bir açıklamayı ancak 4 ay sonra yapabilmişti.
Avrupalı siyasetçiler ise ülkelerinde seçim çalışması yaptırmayacaklarını açıklamak için birbirleri ile yarıştı. 24 Haziran seçimleri için Türkiye’den gelmesi muhtemel siyasetçilere propaganda iznini vermeyeceğini açıklayan ilk ülke Avusturya oldu. Başbakan Sebastian Kurz, “Türkiye’den gelen siyasetçilerin ülkemizi karıştırmasına izin vermeyeceğiz” şeklinde bir açıklama yaparken, Avusturya Dışişleri Bakanı Karin Kneissl’ın ise Dışişleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’yla telefon görüşmesi yaptığı ve Avusturya’daki seçim etkinliklerini engellemede kararlı olduklarını aktardığı iddia edildi.
Türklere baskı yapalım
Kurz’un “Türk siyasilerinin Avusturya’yı karıştırdığı” iddiası garip bulduysanız, referandum döneminde Avusturya Başbakan’ı olan Christian Kern’in Türk politikacılara Avrupa çapında miting yapma yasağı getirilmesi için AB ülkelerine çağrıda bulunduğunu, bununla da kalmayıp Türkiye ile sürdürülen AB müzakerelerinin bitirilmesini, AB uyum yasaları kapsamında verilmesi öngörülen 4.5 milyar Euro yardımın da iptal edilmesini ya da reformların yerine getirilmesi için politik baskı unsuru olarak kullanılmasını istediğini hatırlatalım. Peki Kern bu çağrıda bulunurken Avusturya’da neler oluyordu? Sorunun cevabını alabilmek için arşivlerde kısa bir gezinti yapmak yeterli.
PKK terör örgütüne silah taşıdığı görüntüleri yayınlanan ve Türkiye’de aranan HDP milletvekili Faysal Sarıyıldız, Avusturya’yı geziyor ve gittiği her yerde “Hayır” kampanyası kapsamında konuşmalar yapıyordu. CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, Viyana’da ziyaretlerde bulunuyor, başta Avusturya ulusal meclisi yetkilileri olmak üzere birçok dernek temsilcileri ve esnafla görüşüyordu. Fakat Eski Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın kitap tanıtımı toplantısına bile “siyasi içerikli konuşma yapılacağı şüphesi” ile izin verilmiyordu. AK Parti Bursa Milletvekili Muhammet Müfit Aydın’ın üç farklı programı iptal ediliyor, Uğur Işılak’ın vereceği konser için ise bir türlü uygun yer bulunamadığı için yapılamıyordu. AK Parti Milletvekili Reşat Petek’in katılacağı program ise şehirdeki otel ve salonlarda yer bulunamadığı için bir restoranda yapılıyor, restoran sahibi ise polisler tarafından sorguya alınıyordu. Yani dün, Avusturya’nın problemi siyasi propaganda yapılmaması değil, Erdoğan için yapılmamasıydı, bugün de değişen bir şey olmadığını görüyoruz.
Hayır’a evet, evet’e hayır demişlerdi
Erken seçimler için Türk siyasetçilere izin vermeyeceklerine dair açıklama yapan ülkelerden biri de Almanya oldu. G7 Dışişleri Bakanları toplantısı için Kanada’nın Toronto kentinde olan Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas burada, “Bizim bu konudaki tavrımız net. Yabancı bir ülkede yapılacak seçimlerden üç ay önceki dönemde, Almanya’da seçim kampanyası yürütülmeyecek” açıklamasını yaptı. Türkiye’yle geçen yıl yaşanan tartışmaların tekrarlanmamasını dilediğini söyleyen Maas, “Yaşanan bu tartışmanın her iki tarafa da faydası olmadığını” belirtti.
Geçen sene ne gibi tartışmalar olmuştu da Heiko Mass bu açıklamayı yapma ihtiyacı hissetmişti? Arşivden Almanya’nın 1 milyon nüfuslu kenti Köln’de, Müllheim semt pazarının önünde DİDF üyesi Demokratik İşçi Derneği üyeleri tarafından referandum bilgilendirme standı açılabildiğini okuyoruz. Bilgilendirme standı denildiğine bakmayın, standı kaplayan pankarttaki “Demokrasi, barış ve Türkiye’nin geleceği için tek adam rejimine hayır!” ifadesi, standın aslında “Evet demeyi düşünenleri bilinçlendirme standı” olduğu çok açık şekilde gösteriyor.
PKK’ya serbest
“Evet” kampanyalarının salon toplantılarını bile iptal eden Almanya’nın, TGB’nin oy kullanma sürecinin başlamasına altı hafta kala referandum kampanyası başlatmasına izin verdiği haberine yine kısa bir taramayla ulaşabiliyoruz. Bu haberlere göre TGB, Hannover, Berlin, Hamburg ve Frankfurt’ta ‘Yeni Anayasa ve Başkanlık Sistemi’ başlığıyla konferanslar düzenleyebiliyordu. Konferanslara konuşmacı olarak 24. Dönem CHP İzmir Milletvekili ve Aydınlık Gazetesi yazarı Prof. Dr. Birgül Ayman Güler, Emekli Hava Pilot Kurmay Albay Osman Başıbüyük ile TGB Genel Başkan Yardımcısı Elif İlhamoğlu katılabiliyor, sonunda da etkinliklere yoğun ilgi gösteren vatanseverlerin ‘Hayır’da birleştiği açıklanabiliyordu.
“Evet” kampanyaları Almanya’nın gözüne batıyordu ancak burnunun dibinde gerçekleşip de gör(e)mediği PKK toplantılarında ‘Hayır’ propagandası yapılıyor, PKK yandaşları polis koruması eşliğinde miting düzenliyordu. Bazen Nevruz, bazen barış mitingi adı altında, PKK’yı öven pankartların açılıp, Erdoğan’a hakaret içeren sloganların atıldığı bu mitingler, Almanya’nın hassas demokratlarını hiç rahatsız etmiyordu.
Kamu düzenini tehdit iddiası
Erken seçim kararı ardından açıklama yapmak için acele edenlerden biri de Hollanda Başbakanı Mark Rutte oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’li bakanların 24 Haziran’daki erken genel seçim öncesi ülkesinde propaganda yapmasının, ‘kamu düzeni için tehdit oluşturacağını’ söyleyen Rutte, “Dışarıdan sorun ithal etmek istemiyoruz” dedi.
O zaman kamu düzenini kimin bozduğuna bir bakalım. Referandum sürecinde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun uçağının iniş iznini iptal eden Hollanda, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya’ya karşı oldukça agresif bir tutum takınarak, bakan için terörle mücadele timi çağırmaktan utanmamıştı. Buna karşın eski AK Parti Milletvekili Abdüllatif Şener, 3,4 ve 5 Mart tarihlerinde Hollanda’nın değişik kentlerinde “neden referandumda hayır oyu verilmesi gerektiğini” anlattığı konferanslar verdi. Türkiye Barolar Birliği başkanı Metin Feyzioğlu da yaptığı konuşmalarla hayır kampanyası yürüttü. Üstelik Hollanda İşçi Partisi (PVDA) milletvekili Keklik Yücel de kendisine eşlik etti. HDP Van Milletvekili Tuğba Hezer Öztürk ise Avrupa’daki terör yandaşlarının kurduğu “Avrupa Hayır Platformunun” etkinliği kapsamında sahneye çıkıp konuştu.
Aynı Hollanda Türkiye’deki darbe girişimi sonrası sokaklara dökülen Türk gençlerini “Ya normal davranın ya da defolun gidin” diye tehdit etmekten çekinmemişti. Hatta darbe sonrasında çocuklarını FETÖ okullarından almak isteyen Türk ailelerine Hollanda devleti, hiç de üzerine vazife değilken baskı yapmış, bazı ailelere “Kamusal düzeni bozmak, halkı kışkırtmak” gibi bahanelerle devlet destekli davalar bile açılmıştı. Aslında Wilders, Hollanda’nın ve tüm Avrupa’nın yüzlerce yıllık karın ağrısını twitter hesabından yayınladığı, Türkçe alt yazılı videoda bir çırpıda özetledi; “Siz Avrupalı değilsiniz ve hiçbir zaman da olmayacaksınız. Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa’nın bir parçası olamaz. Türkiye tehlikeli bir İslamcı olup İslam bayrağını taşıyan Erdoğan için oy kullanmış bulunmaktadır. Daha fazla İslam istemiyoruz.”
Korku neler yaptırır
Avrupa’nın bu çabalarına karşın referandumdan “Evet” çıktı ve anayasa değişikliği kabul edildi. 2019 yılında yapılması öngörülen seçimler, erken seçim kararının alınmasıyla birlikte 24 Haziran’a çekildi. Avrupa ülkeleri şimdi de seçimler için propaganda yaptırmamaya kararlı olduğunu söylüyor ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan katıldığı bir televizyon programında, “10-11 bin kişilik bir kapalı spor salonunda “şu anda ülkeyi açıklamayacağım” orada uluslararası kuruluşun inşallah toplantısında bulunacağım ve orada Türk vatandaşlarıma sesleneceğim. Ve büyük ihtimalle de Avrupa’yı orada toparlayacağız, orada da inşallah bu konuşmamızı yapacağız. Demokrasi mücadelesi öyle kolay kolay kısıtlanabilecek, önü kesilebilecek bir mücadele değildir. Sizin bir yerde önünüzü keserler öbür yerden çıkarsınız. Avusturya’nın başındaki zatın attığı bu adımlar tamamen kendisine ters dönecek adımlardır. Bunlar da bunun bedelini ödeyecektir” şeklinde konuştu.
Avrupa Erdoğan’ın konuşma yapmasını hiç istemiyor çünkü Erdoğan’ın hitabetiyle kitleleri etkilediğini, Avrupa’daki Türkler tarafından çok sevildiğini biliyorlar. Ancak Erdoğan’ın bahsettiği şekilde bir Avrupa ülkesinde miting yapılıp, Avrupa’daki Türkler bu ülkeye çağırılırsa ne yapacakları merak konusu. Belki de Avrupa ülkelerinin sınır kapılarını kapattığına, Türklere seyahat izni verilmediğine şahit olabiliriz. Erdoğan korkusu bu değil mi?