CBS Televizyonu’nun eski haber spikeri Dan Rather, Amerikan siyasetini en iyi bilen, en deneyimli isimlerden birisi. Sosyal medya hesabına “Hayatım boyunca gördüğüm en büyük politik skandal Watergate oldu. Belki de şimdiye kadar” diye yazmıştı Flynn vakası patlak verince. Deliller ortaya çıkıp Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’in yalan söylediği ortaya çıkınca istifa etmek zorunda kalmıştı. Derken Rusya’nın Washington Büyükelçisi Sergei Kislyak ile temas kuranın sadece Michael Flynn olmadığı anlaşıldı. Bu defa Adalet Bakanı Jeff Sessions aynı ithamla gündeme gelince Watergate benzetmesi yeniden yapılmaya başlandı. Meşhur skandal patlak verdiğinde Nixon’ın avukatlığını yapan John Dean BBC mikrofonlarına “”Bu başkanlık dönemi başladığından bu yana Watergate’in ayak seslerini duyuyorum. Henüz yeni bir Watergate yaşıyoruz demek için çok erken ancak kesinlikle bu yönde eğilimler görebiliyoruz ve Sessions’ın Senato önünde gerçekleri gizlemesi de bu eğilimlerin sonuncusu” şeklinde demeç verdi. Bu arada ilginç bir detay. John Dean kim? Watergate skandalında FBI tarafından “Başkan Nixon lehine örtbas çalışmalarının esas manipülatörü” olarak tanımlanmış birisi.
Watergate neydi?
Nixon’ı başkanlık makamından eden meşhur skandal, Watergate, aslında Washington’da Dışişleri Bakanlığı’nın yer aldığı Foggy Bottom semtine komşu bir yapı kompleksi. DNC kısaltmasıyla bilinen Demokrat Parti’nin Demokratik Ulusal Komitesi ofisleri burada yer alıyor. Skandalın patlak verme nedeniyse 1972 Haziran ayında yakalanan beş kişinin dinleme cihazı yerleştirmek için orada olması. Araştırmalar derinleştikçe ortaya çıkan isimlerin tamamen Nixon’un ekibinden kimseler olması bir Senato soruşturmasını gerekli kıldı. Oklar Nixon’u gösteriyordu. 1974 Nisan’ına gelindiğinde Nixon, olayla ilgili konuşmalarını içeren bantların montajlanmış halini yayınladı. Bu, Yüksek Mahkeme’yi tatmin etmemişti. Bantların orjinalleri istendi. Derken Temsilciler Meclisi Yargı Komitesi Nixon’un azil sürecinin başlamasına hükmetti. Ağustos ayına gelindiğinde Nixon herşeyi itiraf etmek zorunda kaldı. Aslında gizli dinlemeyle ilgili örtbas olayından haberi olduğunu, FBI soruşturmasını engellemeye çalıştığını ifşa ettti. Bu ifşanın dört gün sonrasında da istifası geldi. Ve Amerika Birleşik Devletleri’nin 37. Başkanı Richard Nixon istifa eden ilk ve tek başkan olarak tarihe geçti.
Benzerlikler ve farklılıklar
Nixon’un Watergate’i ile Trump’ın Russia-gate’i arasında benzeşen ve benzeşmeyen noktalar konusu Amerikan medyasını bir hayli meşgul etmiş görünüyor. Medyaya bakarsanız iki olay arasında dört yönden benzerlik var.
1.Her ikisinde de bir sızma harekâtı mevcut. Nixon’un Gordon Liddy eliyle yaptığı fiziksel bir sızmaydı. Rus ajanları ise Demokratlara karşı siber atak yoluyla sızma gerçekleştirdiler.
2.Her iki olayda da DNC hedefteydi.
3.Ortak bir inkâr eğilimi var. Nixon da, Trump da yoğun bir şekilde inkâr yoluna başvurdular. Kanunsuz bir işe asla bulaşmamış olduklarını söyleme yoluna gittiler. Nixon yalan söyleyerek, delilleri yok ederek ve yalancı şahit tutarak kanunları ihlal etti.
4.Hem Nixon, hem de Trump medyayı yaylım ateşine tuttu ve düşman olarak tanımladı.
Benzeşmeyen noktalar da yok değil, mesela:
1.Nixon ispatlanmış bir suç işlemişti. Trump ise sadece suçlanıyor. Ortada henüz ispatlanmış bir şey yok.
2.Nixon’ın yaptıkları seçim sonuçlarını ciddi anlamda etkilemiştir denemez. Ancak 2016 seçimlerindeki kılpayı fark göz önüne alındığında eğer bir Rusya müdahalesi olmuşsa, seçimleri etkilediği son derece bariz.
3.Nixon medyadan şikâyet ederken açıktan konuşmakla birlikte ayrıca gizlice bir düşman medya listesi oluşturma yoluna gitmişti. Trump ise alengirli yollara sapmadan doğrudan medyayı kamuoyu önünde küçük düşürmeye çalışıyor. Daha açık oynuyor.
4.Nixon medyadan ne kadar nefret ederse etsin işe asla başkalarını bulaştırmıyordu. Trump ise 14. Lui gibi doğrudan “Devlet benim, ben!” mantığıyla medyayı Amerikan toplumunun önüne atmaktan çekinmiyor.
5.Nixon’ın amacı anlaşılır bir şeydi. Seçimlerde işine yarayacak bir şeyler elde etmek istiyordu. Oysa Trump somut hiçbir faydaya hizmet etmeyen iddiaların peşinde. Obama’nın Trump Tower’ı dinlettiği iddiasında olduğu gibi.
Trump’ın itirazları ve karşı suçlama
Yeni bir Watergate iddialarına Trump tarafından verilen tepki, beklendiği gibi gayet sert oldu.
Twitter hesabından verdiği yanıtlara bir bakalım.
4 Mart tarihli tvit.
“Jeff Sessions’un Rus Büyükelçi ile ilk görüşmesi Obama döneminde oldu.”
Yine aynı tarihli başka bir tvit.
“Jeff Sessions’un buluştuğu aynı Rus Büyükelçi Obama’yı Beyaz Saray’da 22 kez ziyaret etmiş. Sadece geçen yıl 4 kez biraraya gelmişler.”
Trump sadece kendini savunmakla kalmadı. Kendini suçladıkları olayın aslında Obama tarafından gerçekleştirilmiş olduğunu iddia ederek karşı atağa kalktı. Twitter hesabından şöyle seslendi:
“Korkunç bir şey! Yeni ortaya çıkan bir gerçek. Obama seçim zaferimin hemen öncesinde Trump Tower’daki ofisimi telekulak yerleştirmiş. Hiçbir şey elde edememiş. Bu, tam bir cadı avı!”
Başka bir tvitinde ise daha sert ifadeler kullandı.
“Son derece kutsal seçim süreci devam ederken Başkan Obama ne hakla benim telefonlarımı dinletebilir? Nixon’un Watergate’i işte budur. Kötü (ya da hasta) adam!
Bunun üzerine eski başkan Obama’nın sözcüsü Kevin Lewis’in cevabı gecikmedi.
“Başkan Obama ya da herhangi bir Beyaz Saray görevlisi asla hiçbir Amerikan vatandaşının izlenmesi veya dinlenmesi talimatı vermemiştir. Bu konuda dile getirilen başka ne varsa doğru değildir.”
FBI Başkanı devrede
Trump’ın telekulak iddiası üzerine FBI Başkanı James Comey tarafından araştırma talimatı verildiği ve sonuç olarak iddianın gerçekliğine dair delil bulunmadığı Amerikan medyasına yansımış durumda. Newyork Times’ın haberine göre Trump, Comey’in “delil yok” sözüne fena halde içerlemiş. Trump’ın kendi açısından haksız olduğu söylenemez. Nereden bakarsanız bakın, kendi başkanını yalancı çıkaran bir durum var ortada. İşin içerisinde kasıt olsun veya olmasın bunun yeni bir Trump-istihbarat savaşına dönüşme potansiyeli mevcut. Amerikan istihbaratıyla ilişkileri düzeltmek isterken işlerin gittikçe karışıyor olması Trump açısından hayra alamet değil. Russia-gate rüzgârı zamanla kuvvetlenerek bir Watergate fırtınasına dönüşüp Nixon gibi onu da koltuğundan eder mi, bunu zaman gösterecek. Ancak şurası bir gerçek. Trump’ın Amerikan istihbaratı ile imtihanı kolay kolay bitecek gibi görünmüyor.