ABD, Rakka’ya düzenlenecek geniş kapsamlı askeri harekât öncesi sözde “müttefik” olduğu Türkiye ile değil, terör örgütü PKK’yla birlikte hareket etme kararı aldı. Birleşik Devletler Başkanı Donald Trump, Rakka operasyonu öncesi PKK’nın Suriye kolu olan YPG’ye ağır silah sevkiyatı yapılmasını onayladı. İlk olarak Reuters ve AFP ajanslarına konuşan ancak adının açıklanmasını istemeyen bir Amerikalı yetkili tarafından duyurulan karar, daha sonra Pentagon tarafından doğrulandı. Pentagon Sözcüsü Dana White, “Koalisyon ortağımız Türkiye’nin güvenlik kaygılarının fazlasıyla farkındayız; Türkiye hükümetine ve halkına şu konularda güvence vermek isteriz: ABD, NATO müttefikini koruma ve yeni güvenlik risklerinin önünde geçme taahhüdünde bulunmaktadır” şeklinde, Türk tarafının aklıyla alay eden bir açıklama yaptı.
Amerikan hayali bir Kürt koridoru
Türkiye’nin güney sınırı boyunca oluşturulmak istenen Kürt koridorunun bir Amerikan arzusu olduğu; ABD’nin, her bölgede farklı isimler kullanarak kendini gizlemeye çalışan PKK ile münasebeti zaten bilinen ve ne yazık ki önüne geçilemeyen bir vakaydı. Amerikalılar uzun süreden beri örgütün Suriye kanadına silah gönderiyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkanı ile yüz yüze görüşmesine günler kala bu birlikteliğin resmi yollardan apar topar duyurulması kamuoyunda şaşkınlığa yol açtı.
ABD’nin Türkiye’yi hedef alan terör odaklarına el uzatışı yeni bir mevzu değil. 17/25 Aralık süreci ile 15 Temmuz darbe girişiminin mimarı olan FETÖ’nün, başta liderleri Fethullah Gülen olmak üzere tüm üst düzey yöneticileri bizzat ABD yönetimi tarafından korunuyor. Türk tarafının ısrarlı talepleri inatla görmezden gelindiği gibi, Reza Zerrab ve benzeri isimler üzerinden açılan davalarla da Türkiye uluslararası alanda sıkıştırılmak, ses çıkaramaz hale getirilmek isteniyor.
Terörist de sahibi de içimizde
Öte yandan, ABD’nin bu kanlı örgüte tek desteğinin “koruma” olmadığı aşikâr. 15 Temmuz’un mimarlarından, darbe gecesi gözaltına alınıp serbest bırakıldıktan sonra sırra kadem basan Adil Öksüz’ün telefon görüşmeleri kayıtları, 21 Temmuz 2016 saat 10.22’de ABD Başkonsolosluğu’ndan arandığı ortaya çıkarmıştı. Öksüz’ün hâlâ kayıp olduğu göz önüne alındığında onun da Fethullah Gülen gibi, Ekrem Dumanlı gibi, Hakan Şükür ve diğer sayısız isim gibi ABD güvencesiyle Türkiye’yi terk etmiş olması muhtemel görünüyor.
Reina’nın şifreleri hâlâ çözülmedi
1 Ocak 2017 tarihinde gerçekleşen kanlı Reina saldırısındaki Amerikan izleri de hâlâ çok taze. Saldırının hemen ertesinde, mekânın sahibi Mehmet Koçarslan, “Amerikan istihbaratının kendisini uyardığını” söylemiş, ardından apar topar bu sözlerinin üstünü örtmeye, söylediklerini başka yerlere çekmeye çalışmıştı. O geceye ait bir başka ilginç detay da yaralılar arasında bulunan ABD’li Jacob Raak’dı. Saldırıda kalçasından yaralandığı iddia edilen Jacob Raak, Amerikan ordusunda görevli bir subaydı. Taburcu edildikten sonra apar topar ülkesine dönen Raak’ın olaya ilişkin görüntülerde acı içeren anlarının olmaması, havalimanında bir katliamdan kurtulmamış da Bodrum tatilinden dönüyormuşçasına gevşek tavırları akıllarda soru işaretleri doğurmuştu.
Amerikan yemiyle semiren örgüt
Ve Suriye… Başta da dediğimiz gibi, ABD yönetiminin aldığı bu son karar, “seviyeli beraberliği resmiyete dökerek evlilikle taçlandırmak” anlamına geliyor. Bunu fark etmek için PKK’nın Suriye kanadının çok kısa bir zaman diliminde nasıl geliştiğine bakmak yeterli.
2014 yılına dek 2 bin ila 2 bin 500 kişilik milis gücü hüviyetindeki PYD-YPG, yalnızca 2 yıl gibi kısa bir sürede 15 bin kişilik eğitimli askeri birlik niteliğine kavuştu. Bu oran 2017’ye gelindiğinde, bazı Arap aşiretlerin de desteğinin alınması ve “Demokratik Suriye Güçleri” isimli PYD güdümlü grupların teşkiliyle 30 bini aştı. ABD, 2012 ve 2013 yılında Malikiyye, Kamışlı, Afrin ve Aynel Arab’da PYD’li teröristlere yönelik siyasi ve askeri eğitimleri, bölgeye insani yardım dernekleri üzerinden gönderdiği eski askerler aracılığıyla gerçekleştirdi. Internatioanal Medical Corps, Goal ve Internatioanal Rescue Comittee gibi dernekler, Afganistan ve Irak deneyimi olan birçok emekli askeri bölgeye gönderdi; PYD’nin askeri altyapısı bu dönemde verilen eğitimlerle atıldı. 2015 ve sonraki dönemde ABD bu eğitimleri açıktan vermeye başladı.
CIA de işin içinde
Suriye’ye Pentagon ve CIA işbirliğiyle sızdırılan ve PYD saflarında savaşan asker sayısının ise en az 800 olduğu ifade ediliyor. Kritik cephelerde aktif görev alan bu milis görünümlü askerler, Münbiç’in ele geçirilmesi sürecine dek görev yaptı. Münbiç’le birlikte ABD Ordusu resmen sahaya indi. Rakka ve Tabka cephelerinde PYD ile birlikte savaşan ABD’li asker sayısı 3 bin 500 yüzün üzerindeydi.
ABD ayrıca 2014 Eylül ayından başlayarak olarak “DEAŞ’la mücadele” bahanesiyle PYD’ye cephe hattında havadan kalkan oluşturdu. Geçtiğimiz Ağustos ayında başlayan Fırat Kalkanı Harekâtı’nda ise terör örgütüne bu kez karadan koruma sağladılar. ABD kara birlikleri, Cerablus-Münbiç arasında ilerleyen TSK-ÖSO ittifakına karşı, Ayn Dedat, Duknuk, Ummu Cülud, Tulgar köylerinde konuşlandı. Sınır hattında son koruyucu kalkan girişimi ise Haseke-Malikiye-Dırbesiye bölgelerinde gerçekleşti. Sınır hattına sevk edilen ABD zırhlıları ve Birleşik Devletler Askerleri konusunda görülmeyen ancak en önemli ayrıntı ise Rimeylan’dan yola çıkan ABD konvoyunun, Esed Ordusu’na ait kontrol noktalarından geçerek bölgeye ulaşmış olması idi.
Son sözü Erdoğan söyleyecek
PYD’nin terör koridoru ve kuzeyde kurmayı hedeflediği devlet ideali Fırat Kalkanı Harekâtı ile büyük yara alsa da ABD terör örgütünün hamisi olmayı sürdürüyor. ABD, DEAŞ’tan alınan Tabka’da bölgenin en büyük askeri merkezini inşa etmeye hazırlanıyor. Bu merkezin yapıldıktan sonra nasıl bir görev üstleneceği, “kimler” tarafından kullanılacağı şimdilik muamma olsa da dünden bugüne yaşanan gelişmeler göz önüne alınınca doğru cevaplara ulaşmak zor değil.
Yaşanan gelişmelerin Türk-Amerikan ilişkilerini nasıl etkileyeceği, ABD’nin Türkiye’yi karşısına alma pahasına işbirliğine giriştiği PKK ile ortaklığının nereye varacağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinden sonra netleşecek gibi görünüyor. Türkiye’nin, kendisine karşı kurulan bu alçakça tezgâhı yıkma adına hangi hamlelerde bulunacağını çok yakında hep birlikte göreceğiz.
***
‘Şerefli göğsümüzde ihanet madalyası taşımayacağız’
İncirlik’te, DEAŞ’la Mücadele Koalisyon Karargâhında yapılan ödül töreninde bordo bereli bir Türk subayının ABD’li komutana verdiği cevap, sosyal medyada kısa sürede ses getirdi. Güvenlik uzmanı Abdullah Ağar’ın sosyal medyada paylaştığı ve ilgili makamlarca doğrulanan olay, geçtiğimiz hafta İncirlik’teki koalisyon karargâhında yaşandı. ABD Komutanlığı tarafından, gösterdiği üstün başarılarından ötürü bir Türk subayına madalya ve berat takdimi için veda ve madalya töreni düzenlendi.
Alanında en üst ikinci düzeyde olan madalyayı, “Doğal Kararlılık Harekâtı Komutanlığı” adına ABD’li Albay Kevin Leahy, Türk subaya takıp beratı takdim etti. Ardından Türk subayı tören usulünce konuşmaya başladı. Türk subayın konuşmasının son bölümündeki sözleri ise bir anda salonda buz gibi bir havanın esmesine neden oldu. Ağar’ın paylaşımına göre, Türk subayı şunları söyledi: “Sizleri yaralamak ve üzmek istemem. Fakat bu madalyayı kabul etmem mümkün değildir. Çünkü bu madalyayı verenler, benim düşmanım olan YPG ile işbirliği içindedir. Onurum bu madalyayı kabul etmeme müsaade etmemektedir.”
Türk subayı, konuşmasını tamamladıktan sonra kendisine verilmiş olan madalya ve beratı iade etti. Törene katılanlar bu tutum karşısında sessizliğe büründü. Türk subayı madalya ve beratı masaya bıraktıktan sonra salondan ayrıldı. Türk subaya bu davranışı sonrası Türkiye’nin birçok askeri birliğinden de tebrik mesajları yağdığı öğrenildi.