Öyle bir gazete ki hem FETÖ’ye çalışıyor hem de PKK’ya… Bir bakıyoruz FETÖ’cü Zaman ile eş manşetle çıkıyor bir bakıyoruz terör örgütü Cemil Bayık bu gazetenin manşetinde oturuyor. Adını Cumhuriyet’ten ve Atatürk’ten almış ama Cumhuriyet’in değerleri ile savaşan iki terör örgütünün adına suç işliyor. Savcılık soruşturma başlatınca da sanki normal yayınlarmış gibi “basın özgürlüğü” çığırtkanlığına başlanıyor.
7 Mayıs 1924 tarihinde kuruldu. Kurucusunun Yunus Nadi, isim babasının Atatürk olduğu iddia ediliyor. Yunus Nadi 1924’ten 1945’e kadar başyazardı. Yunus Nadi’den sonra 1991’e kadar gazetenin başyazarı oğlu Nadir Nadi Abalıoğlu oldu. O zamanlar güzellik yarışmalarına meraklı bir gazeteydi. 1932’de “Cumhuriyet Gazetesi”nin düzenlediği Türkiye’nin dördüncü güzellik yarışmasında birinci olan Keriman Halis Ece, Belçika’da aynı yıl yapılan, o zamanki adı International Pageant of Pulchritude olan “dünya güzellik yarışması”nda dünya güzeli seçilmişti. Gazetenin de bu birincilikle tirajı artmıştı.
CHP’yi destekledi
Kuruluşundan II. Dünya Savaşı’na kadar CHP’yi destekleyen Yunus Nadi, 1939 seçimleriyle meclise girdi ve 6 dönem İzmir, Menteşe, Muğla milletvekillikleri yaptı. II. Dünya Savaşı’ndaki tutum sebebiyle Yunus Nadi ve gazete CHP’den DP’yi desteklemeye yönelince, Abidin Daver ile Yunus Nadi 1943 seçimlerinde aday gösterilmediler. 28 Haziran 1945’te Yunus Nadi vefat etti. Mirası Cumhuriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.’ye geçti. Çok partili döneme geçişte Demokrat Parti’yi destekledi; başyazarı Nadir Nadi de 1950’de DP listesinden bağımsız milletvekili seçildi. Ancak 1954’ten sonra DP iktidarına karşı sert bir muhalefet yürüttü. 27 Mayıs 1960’tan 12 Mart 1971 döneminde muhafazakar kesime mesafeli bir yayın organı oldu, sonra da hep öyle kaldı. 20 Ağustos 1991’de Nadir Nadi’nin ölmesinden sonra bir yandan ortaya ekonomik sıkıntılar çıktı, bir yandan da yayın kurulu içinde anlaşmazlık baş gösterdi. Yayın yönetmeni Hasan Cemal’in politikasını beğenmeyen ve sermaye çevrelerine yaklaşıldığını ileri süren İlhan Selçuk ve Uğur Mumcu gibi yayın kurulu üyesi ve 80 kişi 5 Kasım 1991’de gazeteden ayrıldı. Bu durum üzerine Hasan Cemal ile yazı işleri müdürü Okay Gönensin Cumhuriyet’ten ayrıldı. Bir süre sonra ayrılanların bir bölümü geri döndü. 8 Nisan 1992’de yeni bir yayın kurulu oluşturuldu ve İlhan Selçuk vefatına kadar sürdüreceği başyazarlık görevine başladı. Selçuk, 21 Mart 2008 tarihinde saat sabah 04.30 sıralarında Ergenekon operasyonu kapsamında gözaltına alındı ve iki gün sorgulandıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Ergenekon’dan alındılar
1 Temmuz 2008 sabahı, Ergenekon örgütü soruşturması kapsamında İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Zekeriya Öz’ün talimatıyla Ankara Emniyet Müdürlüğü’nün Terörle Mücadele Şubesi tarafından gazetenin yeni açılmış Ankara bürosu aranmış ve Ankara temsilcisi Mustafa Balbay da evinden gözaltına alınmıştı. Gazetenin bir diğer köşe yazarı Erol Manisalı, 13 Nisan 2009 Pazartesi itibarıyla, yine Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı. Daha sonra mahkemeye sevk edilen Erol Manisalı, üç ay tutuklu kaldı ve sağlık sorunları nedeniyle tahliyesine karar verildi. Yani gazete o dönem Ergenekon mağduruydu.
Okuyucuları tarafından CUMOK (Cumhuriyet Okurları) adında, bir sivil toplum hareketi de bulunuyor. Gazetenin genel yayın yönetmenliğini ise son dönemde uzun yıllar İbrahim Yıldız yaptı. Gazete, Cumhuriyet Vakfı tarafından yönetiliyor, vakfın kararları gazetenin kadrosu ve yayın çizgisini belirliyor, ta ki 2013 yılına kadar her şey yolunda ve gazete Atatürkçü çizgide ilerliyordu. Ne olduysa Vakıf yöneticilerinden Aydın Aybay’ın vefatı ile oldu. Cumhuriyet Vakfı yönetim kurulunda Aydın Aybay’ın ölümü ile boşalan yerden dolayı 02 Nisan 2013’de usulsüzlükler yapılarak yeni yönetim belirlendi. Akın Atakay önderliğindeki gurup Vakıf yönetimini dolayısıyla da gazete yayın politikasını ele geçirdi. Cumhuriyet Gazetesi çalışanları işten atılıp yerlerine Taraf gazetesinden personel transfer edildi. 2007 yılında Ergenekon, Balyoz gibi davaların tetikçiliğini yapan bir gazetenin çalışanlarının Cumhuriyet gazetesine gelerek gazetede görev alması büyük rahatsızlığa sebep oldu. Cumhuriyet Vakfı’nda kurucu yönetim kurulu üyesi iken bir çok arkadaşı ile birlikte adım adım yönetimden uzaklaştırılan Alev Coşkun İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamındaki ifadesinde çarpıcı bilgiler veriyordu.
Vakfın yapısının nasıl değiştiğini, 90 yıllık gayrimenkullerin nasıl satıldığını, manşetlerde asırlık kuralların nasıl çiğnendiğini, tarihler, isimler ve belgelerle ortaya koyuyordu.
Emektar Alev Coşkun’un isyanı
Alev Coşkun vakfın ele geçirilişini şöyle anlatıyordu: Ben 1993 yılında Cumhuriyet Vakfının kurucu yönetim kurulu üyesiyim ve 2013 yılına kadar bu görevimi sürdürdüm.(…) 2013’te Aydın Aybay’ın vefat etmesi üzerine Vakıf senedinin ilgili hükümleri uyarınca yönetim kurulu üyeleri içerisinde bir üye seçilme zorunluluğu kapsamında 2 Nisan 2013’te oylama için toplandık. Toplantıda ben, Orhan Erinç, Hikmet Çetinkaya, İbrahim Yıldız, Şükran Soner, Akın Atalay, Şevket Tokuş, Nevzat Tüfekçioğlu, Cüneyt Arcayürek hazır bulunduk. Mustafa Balbay Cezaevinde olduğu için bir diğer yönetim kurulu üyesi olan İnan Kıraç da yurtdışında olduğu için oylarını kapalı zarf ile gönderdiler. Bu oylardan Balbay’ınki kabul edilirken, Kıraç’ın oyu kabul edilmedi. Ben bu duruma itiraz ettim. “Aynı sebepten ötürü gönderilen oyların birisi kabul edilirken diğerinin edilmemesi hukuka aykırıdır” dedim. Seçime devam edildi. Önder Çelik ve Mustafa Pamukoğlu beşer oy aldı. Bu durumda başkan olan Orhan Erinç’in oyu iki oy sayıldı. Başkan oyunu Önder Çelik’e verdiği için Çelik yönetim kurulu üyeliğine katıldı. Ancak bu oylamada kapalı zarf içerisinde gönderilen İnan Kıraç oyunu Mustafa Pamukoğlu’na vermişti. Eğer oyu geçerli sayılsaydı Pamukoğlu yönetime girecekti.7 Ekim 2013’te vakıf senedine göre yapılması gereken yenileme seçiminde Şevket Tokuş ve beni seçmediler ve bizim yerimize Nail İnal ve Musa Kart’ı yönetime seçtiler. 93 yılında kurucu olarak girdiğim Cumhuriyet vakfından uzaklaştırıldım. Benimle birlikte Gazetenin 1923’teki kurucusu Yunus Nadi ile akrabalığı olan Şevket Tokuş’u da yönetimden attılar. Böylece Cumhuriyet Vakfının yapısı değişti. Gazete genlerinden yavaş yavaş uzaklaştırıldı. 23-24 Mayıs 2015 tarihli Cumhuriyet gazetesi baskıları çok önemlidir. Cumhuriyetin bir temel ilkesi vardır. Baş sayfasında Cumhuriyet logosunun üzerinde asla haber konmaz, dinci tarikatçıların haberleri de asla ilk sayfadan verilmemesi kural iken 23 Mayıs’ta gazetenin ilk sayfasında ve Cumhuriyet logosunun yanında FETÖ lideri Fetullah Gülen’in fotoğrafı ile birlikte “Fakirhaneme bunlar malikane diyor” sözleri servis edilmiştir. Ayrıca 24 Mayıs baskısında ise aynı şekilde servis edilmiştir.
Bugün logo arkasında duranlar…
Alev Coşkun’dan başka ifade veren bir isim olan Cumhuriyet Okurları Koordinatörü Mustafa Namık Kemal Boya, “Gazetenin siyasi çizgisinde yeni yönetimin gelmesi ile birlikte büyük bir değişiklik olduğunu gördük ve zaten Ergenekon sürecinden beri devam eden aramızdaki tartışma şiddetlendi ve devam etti. Özellikle ulusal birlik, bütünlük, laiklik ve aydınlanma çizgisinin dışında haberler yorumlar ve yeni yazarlar geldiğinde okurun boykotu ve eleştirisi devam etti. Birgün, Taraf gibi gazetelerden gelen yazarları, gazete okurları bu durumu kabul etmedi ve yazılarını okumadılar, yeni yönetimin gelmesi ile birlikte bizim yaptığımız boykot nedeniyle gazete tirajı önemli ölçüde düşerek yirmi binlere kadar geriledi. Biz CUMOK olarak, gazetenin kuruluş amacına aykırı yazı ve yazarların Cumhuriyet gazetesinde yer alması; Birgün, Taraf ve Zaman gibi gazeteler ile birebir başlıklarla haberlerin yapılması, aynı minvalde yazıların yayınlanması CUMOK olarak bizim için kabul edilemez bir olaydır” diyordu. Boya, “Bugün Cumhuriyet’e operasyon var’ diyerek yapılan yayınla Cumhuriyet’in logosunu öne koyarak arkasında savunmaya geçenler Cumhuriyet’in bildiğimiz özüne, düşünce yapısına, siyasi çizgisine zıt kişilerdir. Gazetenin önüne gelenlerin çoğu da Cumhuriyet okumamış, Cumhuriyet almamış ama son 2 yılda cemaate ve bölücülüğe prim veren yayınların kesilmesinden dolayı protesto için gelmişlerdir” diye tepkisini ortaya koyuyordu.
Yayın yönetmeni değişince…
2013 yılındaki yönetim değişikliğinden sonra Cumhuriyet Vakfı yönetimini yenileyen Akın Atalay ekibi FETÖ ile irtibat kurup gazeteye örgütün siparişleri doğrultusunda haber sokturmak isteyince İbrahim Yıldız’ın rahatsızlığı had safhaya ulaştı. Eylül 2014’te 30 yılını verdiği gazetesi ile yollarını ayırdı. Utku Çakırözer kısa süre genel yayın yönetmenliği yaptı. Sonrasında 11 Eylül 2013 günü tam da dershaneler krizinin başladığı bir süreçte Cumhuriyet kadrosuna katılan Can Dündar sahneye çıktı. Zaten o gazetenin başına geldikten sonra her şey rayından çıktı. Can Dündar henüz yazarken 17-25 Aralık sürecinde darbe girişiminden haberdar olduğunu ortaya koyan yazılar kaleme aldı. 3 Aralık ve 24 Aralık tarihli yazıları davalara konu oldu. Okuyanlar darbe girişiminden haberdar olduğunu anlıyordu. Can Dündar 8 Mart 2015 tarihinde, gazetenin yeni genel yayın yönetmeni olduktan sonra Cumhuriyet’te FETÖ lehine yayınlar iyice arttı. Kaçak eski 17 Aralık savcısı Celal Kara ile röportaj yapılıp Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan manşetten infaz edildi. Tam da 7 Ekim 2015 günü gerçekleştirilen genel seçimler öncesinde tarihi MİT TIR’ları manşeti atıldı. Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde mahkum etmek amacıyla atıldığı belirtilen manşet büyük tepki gördü. Can Dündar bu ihanet manşeti sebebiyle 5 yıl 10 ay ceza aldıktan sonra 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç gün önce esrarengiz bir şekilde yurtdışına kaçtı. Bu kaçış şüpheli ve manidar bulundu. Zaman Gazetesi ile eş manşetler, Cumhuriyet’in manşetlerini süsler olmuştu. “Azez Düğümü” ve “Devletin Kalbine bomba” manşetleri her iki gazetenin aynı gün aynı manşetlerle çıktıkları sayılardı.
PKK’nın Cumhuriyet’i
Cumhuriyet, bir yandan FETÖ lehine yayınlar yapıyorken diğer yandan ise PKK ve diğer terör örgütlerinin bülteni gibi çıkıyordu. 15 Mart 2015’te Cemil Bayık gazetenin manşetinden Türkiye’ye “Ya Apo Kandil’e ya biz İmralı’ya” diye kükrüyordu. Haberi bizzat terör örgütünün inine kadar gidip görüşen Ahmet Şık isimli muhabir yapmıştı. Aynı Ahmet Şık Reyhanlı patlamasının MİT tarafından çok kısa süre önce haber verilmesine rağmen işlem yapmayan Adana eski Savcısı Özcan Şişman’ı da Cumhuriyet’te aklamaya yeltenmişti. Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne saldıran teröristler için “Kadınlar Çevik’e saldırdı” manşetini atan Cumhuriyet yine 31 Mart 2015 günü İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz’ın adliyedeki odasında alıkonulup şehit edilmesi olayını gerçekleştiren iki teröristi de aklamaya kalkışmıştı. Odada bulunan iki teröriste telefonla ulaşan Ahmet Şık onlarla röportaj yaparak Cumhuriyet’te “Bu eylem mecbur bırakıldığımız yöntem” başlığını kullanmıştı.
İnsan katlediyor ama ağaç kesmiyor
On binlerce vatan evladını şehit eden katil örgüt için hayli hoşgörülü olan Cumhuriyet kandildeki teröristleri sevimli göstermekten de geri durmuyordu. Cumhuriyet yine Kandil’deki bir röportaja ait yazıda, “Kandil’de doğaya saygı önemli. Dağ taş demiyorlar sigara izmaritlerini bile yere atmıyorlar. Eteklerde yaşayan köylülerin rastgele ağaç kesmesine izin vermiyorlar. Her yer tuvalet anlayışı yok. ‘Kurumların’ özel tuvalet alanları var” ifadelerine yer veriliyordu. Yani gerek şehirlerde bomba patlatan gerekse de kırsalda Mehmetçiğe acımasızca kurşun sıkan örgütün doğa sevgisinden bahsetmek ne kadar insaniydi…
Cumhuriyet gazetesinin bir süredir süre gelen FETÖ ve PKK lehine yayınları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da dikkatinden kaçmadı. FETÖ ve PKK lehine yayınlar soruşturmaya konu edildi. Savcılığın üzerinde durduğu iddia Cumhuriyet Vakfı’nın 2013 yılında Akın Atalay ve ekibi tarafından ele geçirilip FETÖ ve PKK’nın bültenine dönüştürülmesi. Tabi operasyon başlatılmadan bir gün önce dosyadaki bir numaralı şüpheli Akın Atalay’ın Almanya’ya üstelik de Can Dündar’ın yanına gitmesi hayli manidar…