Suriye’de yeni kargaşa planı

2011’de küresel mücadele sahasına dönüşen Suriye’de ABD eliyle şekillenen terör koridoru, Trump’ın çekiliyoruz açıklamasıyla yeni bir kriz üretim merkezine dönüştü. Ufukta hiçbir normalleşme eğiliminin görülmediği Suriye’de belirsizlik ve kaosu körükleyen yeni aktörler devreye girdi. Washington’un çekilme kararı ve Türkiye’nin Münbiç, Tel Abyad, Resul Ayn öncelikli terör karşıtı harekât hazırlığı Riyad ve BAE’nin sahaya inme sürecinin başlangıcı oldu. ABD himayesinde ülkenin yüzde 25’inde terör adacığı oluşturan PKK’yı himaye amaçlı rol üstlenen BAE ve Suudi Arabistan’a Mısır’da destek veriyor. PKK’nın özerk bölge adı altında ilan ettiği Kanton yapılanması ve Suriye Kürdistanı-Rojova projesini 4 yıl boyunca kayıtsız izleyen Şam yönetimi Arime ve Münbiç’te bir dizi provokatif girişimde bulundu. Esed’e en büyük destek 2012-2015 döneminde muhalif cepheyi destekliyor görüntüsü veren BAE ve Suudi Arabistan’dan geldi. Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik tüm hazırlıkların tamamlandığı günlerde yaşanan en sürpriz gelişme ise İdlib’te yaşanan ve 150 kişinin hayatını kaybettiği gruplar arası çatışmalar oldu.

KÖRFEZ İKNA FAALİYETİ YÜRÜTÜYOR 

ABD’nin çekilmesiyle Deir el Zor, Rakka, Haseke ve Münbiç bölgelerinde doğacak boşluğu doldurma amaçlı ilk hamle Körfezden geldi. BAE ve Suud, Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekâtı sonrası artan etkinliğini Fırat’ın doğusuna taşıma iradesini kırma amaçlı bölgeye çok sayıda üst düzey yetkili gönderdi. Aşiret bağı ve Arap Milliyetçiliği üzerinden yürütülen kampanya dahilinde başta Suudlu Körfez Bakanı Semir Sebhan olmak üzere çok sayıda üst düzey asker, siyaset adamı, istihbarat sorumlusu PKK işgal hattında ziyaretlerde bulundu. Türkiye karşıtı açıklama yapmaları ve PKK’ya destek vermeleri istenen El Bubenna, Şammar, Berri, Ceys, Şueytat, Baggara, Luheyb ve Afadli Aşiret reisleri ile görüşen Körfez temsilcileri son 1.5 aylık dönemde 200 milyon dolar rüşvet dağıttı.

GÖLGE İTTİFAK AKTİF İŞ BİRLİĞİNE DÖNÜŞTÜ 

ABD-PKK ittifakına karşı yapılan cılız açıklamalar ve Haseke’de yaşanan lokal çatışmalar dışında Şam ve PKK arasında 2011’den itibaren var olan gölge ittifak birçok alanda devam etti. PKK bölgelerinden asker alımını devam ettiren Esed, terör örgütünün kontrol ettiği bölgelerde görev yapan tüm kamu görevlileri, baraj ve petrol kuyularında çalışan mühendislere (hiçbir karşılık beklemeksizin) maaş ödemeyi sürdürdü.
Başta Kamışlı olmak üzere DEAŞ’tan teslim alınan 27 bin kilometrekarelik alanda kontrolü ele geçiren PKK, Suriye Ordusu ve İran destekli Şii gruplardan ilk açık desteği Afrin Operasyonu’nda gördü. Nübbul ve Zehra’dan Afrin PKK yapılanmasına düzenli silah ve lojistik desteği sağlayan Rejim kanadı, bazı bölgelere Suriye bayrağı asarak Zeytin Dalı Harekatı’nı sabote etmek istedi. Esed rejimi halen Ziyara’dan başlayıp Tel Rıfat-Hörbül-Şeale bölgesine uzanan 40 kilometrelik terör koridorunun hamiliğini sürdürüyor.

HEDEF 17 EYLÜL MUTABAKATI MI

Esed-İran-Rusya ittifakı 2016 yılı Ağustos ve Eylül aylarında İdlib sınırına büyük çapta yığınak yaptı. Suriye genelinde; rejim, ABD, Rus ve İran bombardımanlarından kaçan 3 milyondan fazla sivilin yaşadığı İdlib’e dönük saldırı hazırlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan öncülüğünde yürütülen diplomasi sayesinde önlendi. Erdoğan ve Putin arasında varılan 17 Eylül mutabakatı çerçevesinde İdlib’te tampon bölgeler ilan edildi. Sınır hattında bulunan gruplar ağır silahlarını teslim ederek 20 kilometrelik tampon hattın dışına çekildi.
Yeni yılın ilk günü Dar et İzze bölgesinde başlayan ve Halep’in batısıyla  İdlib merkez ve güneyini kapsayan çatışma süreci ise bölge dinamiklerini değiştiren gelişme oldu. Hanasel’den Sahlel Gab’a uzanan koridorda ÖSO varlığına büyük oranda son veren Heyet Tahrir üş Şam (HTŞ) bölge genelinde kontrolü ele geçirdi. Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik operasyon için takviye güç gönderen İdlib bölgesi ÖSO grupları, yaşanan çatışmalardan etkilendi. HTŞ, başta Nureddin Zengi olmak üzere bazı ÖSO bileşeni grupların İdlib ve Halep’in batısında ki varlığına son verdi.

DİKKATLER İDLİB’DE 
HTŞ ve Nureddin Zengi arasında başlayan çatışma sürecine Sukur el Şam ve Ahraru Şam gibi önemli gruplar da dahil oldu. Bir haftalık yoğun çatışma süreci dikkatlerin yeniden İdlib’e çevrilmesini sağladı. Bazı ÖSO grupları İdlib’e takviye birlikler gönderirken HTŞ ele geçirdiği 50’den fazla yerleşim biriminde yönetimi Ulusal Kurtuluş Hükümeti’ne devretti. Ulusal Kurtuluş Hükümeti, 2018 yılında Suriyeli muhaliflere ait Suriye Geçici Hükümeti’ne alternatif olarak İdlib’te kuruldu. HTŞ son hamlesiyle Nureddin Zengi Tümeni’ni saf dışı etme yanında Kubdan Cebel, Dar et İzze ve Gab Ovasında geniş bir alanda tek güç durumuna geldi. Aynı zamanda Esed rejiminin muhaliflerle iletişim kapısı olan Mansura ve Raşidin bölgelerini de ele geçiren HTŞ, diğer yandan Afrin’e açılan Gazzaviye kapısı ve Türkiye ile bağlantı yolunu kontrol eden güç durumuna geldi.

REJİM YENİDEN YIĞINAK YAPIYOR 
HTŞ’nin batı aksında sağladığı ilerleme Moskova, Şam ve Tahran hattında beklenen karşılığı buldu ve Rusya 17 Eylül sonrası yeniden bölgeye hava harekatları düzenledi. Esed ve İran ise Morek, Muharda ve Hanasel’e yeniden asker ve ağır silah sevkiyatı başlattı. Rusya’nın Tel Rıfat ve Münbiç konusunda en büyük oyalama sebebi İdlib’teki HTŞ varlığı. Türkiye’nin de 2018’de terör listesine aldığı Heyeti Tahrir el Şam’ın alan genişletmesi sonrası yapılan Rus Dışişleri açıklamasında “Suriye’deki varlığımız için tehdittir” ifadelerine yer verildi.

DONARAK ÖLÜYORLAR 

Aradan geçen 8 yıla rağmen diplomasi alanında savaş sebebiyle hiçbir ilerleme sağlanamazken, 12 milyon sivil ülkesini terk etmeye mecbur kaldı. Ülke içi göç oranı 6 buçuk milyonu aşarken Dera, Humus, Ürdün, İdlib, Hama ve Lübnan’da bulunan kamplarda kış şartlarının ağır geçmesi nedeni ile hayat kabusa döndü. Atme bölgesinde aralıksız yağan yağmur 25 bin mülteciyi çadırlarından çıkarmaya mecbur bıraktı. Lübnan-Arsel kampında ise 2 çocuk donarak hayatını kaybetti. Deir el Zor, Rakka ve Haseke, Dera ve Humus’ta bulunan kamplarda ise yüzlerce mülteci yetersiz beslenme, soğuk ve olumsuz şartların etkisiyle maruz kaldığı hastalıklarla mücadele ediyor. Uluslararası kuruluşların duyarsız kaldığı kamplarda yaşayan mülteci sayısı 3 milyonu aşarken eve dönüş konusunda hiçbir somut adımın atılmaması yaşanan dramı daha da derinleştiren bir unsur olarak değerlendiriliyor.

Benzer konular