Süleyman Şah Türbesi’nin eski yerine taşınması konusunda uzmanlar hemfikir. Bunun hem güvenlik hem de uluslararası anlaşmalardan doğan haklarımıza sahip çıkmak anlamında yapılması gerektiğini söylüyorlar. Prof. Erhan Afyoncu ise türbenin Karakozak yerine ilk yeri olan Caber Kalesi civarına taşınmasının daha isabetli olacağının altını çiziyor.
Suriye sınırları içinde yer alan Süleyman Şah Türbesi DEAŞ tehlikesinin artması sonucu, 2015 yılının Şubat ayında yapılan bir operasyonla Türkiye sınırına yakın bir bölgeye taşınmıştı. TSK tarafından 50 tankla düzenlenen Şah Fırat operasyonunda türbedeki 3 sanduka Türkiye sınırına 200 metre mesafedeki Suriye Eşmesi’ndeki yeni yerine getirilmiş, türbe ve karakol ise DEAŞ’in eline geçmemesi için imha edilmişti. Operasyon sonrası yapılan açıklamada haklarımızın saklı olduğu, ortaya çıkan güvenlik sorunları ve askerî zaruretler nedeniyle, türbenin geçici olarak taşındığı vurgulanmıştı. Sonrasında türbenin yeni yerinde inşaat çalışmalarına başlandı ve Süleyman Şah için bu alanda bir bina inşa edildi.
Kumpas mıydı?
Ancak daha sonra bölgede yaşanan gelişmeler ABD’nin, ‘PKK/PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturmak istediği koridorun önünü açabilmek için Türkiye’yi Süleyman Şah Türbesi’ni taşınmasına ikna ederek Suriye içine operasyon yapılmasına engel olduğu şüphelerini doğurdu. Bunun sebebi ABD’li yetkililerin 7 kez Ankara’ya gelip Şah’ın türbesinin taşınması ile ilgili yetkililerle görüşmeler yaptığının ortaya çıkmasıydı. İlk 3 görüşme esnasında türbeye yönelik bir saldırı hazırlığı gözükmüyordu. 4. görüşmeden sonra ise DEAŞ’in türbenin etrafında mevzilendiği görülmüştü. Yine eş zamanlı olarak PKK/YPG militanları da bölgede baş gösterdi. Bunun üzerine Şah’ın türbesi için çözüm arayışlarına girildi. Yaşanan gelişmeler sonrasında Türkiye Süleyman Şah operasyonuna razı oldu. Süleyman Şah Türbesi’nin taşınmasıyla Türkiye’nin Suriye’nin içinde operasyon yapmasının önüne geçilmiş oldu. Dolayısıyla ABD’nin desteklediği ‘PKK koridorunun’ önü açıldı.
Fakat Türkiye Suriye içinde inisiyatif aldı ve gerek Fırat Kalkanı operasyonu gerekse Zeytin Dalı operasyonu ile PKK/ YPG’yi sınırlarımızdan temizledi ve kontrolü sağladı. Şimdi Süleyman Şah Türbesi’nin yerine geri taşınması gündeme geldi. Türbenin, uluslararası anlaşmalara göre Türkiye’ye ait olan Karakozak bölgesindeki yerine yeniden taşınması hatta ilk yeri olan Caber Kalesi mevkiinde bir yere yerleştirilmesi gerektiği görüşleri var. Türbe 1975’e kadar sınıra 100 kilometre uzaklıktaki Caber Kalesi’nin eteklerindeydi. 1975 yılında Suriye tarafından yapımına başlanan Tabka Barajı’nın Caber Kalesi’ni tamamen sular altında bırakması riski nedeniyle Caber Kalesi’nden uzak bir noktaya, Karakozak bölgesine taşınmıştı.
Konuyla ilgili görüştüğümüz isimlerin hepsi türbenin geri taşınmasının doğru olacağı konusunda hemfikir. Bunun uluslararası anlaşmalardan doğan hakkımızı korumak, güvenlik ve stratejik açıdan gerekli olduğunu ifade ediyorlar. Prof. Erhan Afyoncu ise türbenin geri taşınması hatta Caber Kalesi bölgesinde bir yere gitmesi gerektiğini söylüyor.
İtirazlara kulak asmamak lazım
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney Süleyman Şah türbesinin geri taşınmasının önemli olduğunu çünkü bu bölgenin hukuki açıdan Türkiye’nin topraklarının parçası olduğunu ifade ediyor. Güney, “DEAŞ türbeyi çevrelemişti. Türbe tehdit altındaydı. Oranın hem kutsal bir anlamı var hem de güvenlik açısından önemli. Bu nedenle güvence altına almak için sınırlarımıza yakın bir yere taşınmıştı. Türbenin ait olduğu yere taşınması gerekli. Meşru hakkımızı geri kazanmak adına bunu yapmak çok makul” diyor. Prof. Güney, Türbenin taşınması halinde bölgeden buna itirazlar gelebileceğine de dikkat çekerek, “Şu anda sadece Suriye değil Irak’ta da tam anlamıyla bir istikrar sağlanmış değil. Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarıyla sahada defacto şekilde bir etkinliği ve nüfus alanı oluştu. Türkiye bunu toprak kazanmak adına yapmadı. Kendi bekasına yönelik, yeni güvenlik paradigması çerçevesinde yaptı. Şimdi sahada var olan Türkiye’nin, eskiden kendisine verilmiş hakkı almak için yola çıkmasını farklı yorumlayanlar olabilir. Ama bunlar çok da önemli değil çünkü bu uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hakkımız. Çatlak sesler duyulsa bile itibar etmemek lazım. Çünkü sadece Süleyman Şah türbesinin geri dönmesi değil, Türkiye’nin her hareketi, gerçekleştirdiği operasyonlar, zaten meşru müdafaa bağlamında, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklar doğrultusunda gerçekleşiyor” diyor.
ABD artık kararını vermeli
Prof. Yaşar Hacısalihoğlu Türbenin yerine taşınmasının gerekliliğini vurgularken ABD’nin artık bir seçim yapmasının zamanı geldiğini söylüyor. Hacısalihoğlu, “Afrin harekatıyla uluslararası düzeyde, yerel düzeyde, Suriye’nin mazlum halklarını soluk aldırabilecek bir dizi sonuç ürettik. Bütün terör örgütlerine karşı verilen ayrımsız mücadeleyle, ikircikli tavır gösteren, maskeli tavır sergileyen devletlere de örnek olduk. Suriye’nin toprak bütünlüğünü, kendi ülkesinin toprak bütünlüğünü düşünmeyen Şam yönetimine rağmen, Türkiye bir katkı sağlamış oldu. Sağlamaya da devam ediyor. Yerinden yurdundan olmuş yerleşimcilerin, terörden arındırılmış bölgelere yerleştirilmeleri konusunda yeni bir barış ikliminin öncüsü olduk. Aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan bütün haklarının korunması, uluslararası ve ulusal düzeydeki bütün güvenlik kaygılarının giderilmesi kapsamında da bu Süleyman Şah türbesinin eski yerine taşınması, asli bölgeyle, toprakla yeniden uyumlu hale getirilmesi son derece önemli ve Türkiye de bunu yapacaktır. Bütün bunlar Menbiç ve Fırat’ın doğusundaki terör zeminlerinin temizlenmesi buradan uzaklaştırılmasıyla da iç içelik taşır bu çerçevede görmek gerekir” diyor.
Bu noktada Amerika’nın bir an evvel tercihini yapması gerektiğine dikkat çeken Prof. Hacısalihoğlu, Türkiye’nin bu konudaki son çağrılarını yaptığını söylüyor. Hacısalihoğlu, “Membiç’te ilk adım olarak terör odaklarının çekilmesi, ortadan kalkması, o bölgenin terörden temizlenerek asli unsurlarına teslim edilmesi konusunda, Amerika’nın terör örgütünden desteğini çekmesi gerek. Menbiç önemli bir nirengi noktasıdır. Süleyman Şah türbesi ile ilgili karar da bununla ilgilidir” diyor.
Oyun tezgahlanmıştı
Süleyman Şah Türbesi’nin stratejik olarak Türkiye’nin egemenlik haklarını yansıtan bir toprak parçası olduğuna dikkat çeken Hacısalihoğlu, aynı zamanda türbenin manevi anlamı ve değeri de olduğunu vurguluyor. Bu nedenle korunması konusunda Türkiye’nin hassasiyetini göstereceğini belirten Hacısalihoğlu, “O dönem Türkiye’ye bir oyun tezgahlanmıştı. DEAŞ terör örgütü üzerinden bir kumpastı aslında o. Sanki Türkiye o örgütle mücadelede bırakın aktif olmayı destekliyormuş gibi bir karalama anlayışı politikası yürütülmüştü. MİT TIR’ları kumpası buna ilişkindi. Tüm süreç içinde Türkiye kararlılığını ortaya koydu. Bu kumpasları ve karalamaları etkisizleştirdi. Fırat Kalkanı operasyonuyla PKK’yı PYD’yi meşrulaştıran DEAŞ terörünü üzerine de gitti. Devlet düzeyinde tek sahici mücadeleyi Türkiye verdi. 3 binin üzerinde DEAŞ üyesini etkisiz hale getirdi. Şimdi bölgenin değişen stratejik iklimi çerçevesinde hiç kuşkusuz Türkiye bu manevi değerini hak ettiği noktada koruyacaktır” sözleriyle türbenin taşınması gerektiğini anlatıyor.
Tehdit algısı yok edilmeli
Gazeteci Metin Mutanoğlu, Süleyman Şah Türbesi’nin sembolik bir anlamı olduğu için taşınması gerektiğini ifade ediyor. Normal şartlar altında bir mezarın yerinin çok da fark etmeyeceğini ancak Süleyman Şah’ın şehit olduğu yere taşınması gerektiğini söyleyen Mutanoğlu, “Tehdit algısının giderilmesi gerekiyor. Bence taşınması gerekir. Çünkü hem asli yeri orası hem de şehit olduğu yer orası. Ayrıca o bölge Türkler açısından bir güzergahtı. Osmanlı Orta Asya’dan gelip o bölgeden Bilecik Domaniç tarafına geçti. Dolayısıyla orası bir duraktı ve bence türbenin orada kalması gerekiyordu. Şu an orası YPG kontrolünde. Eğer Kobani alınırsa, en azından güney tarafları alınırsa tekrar taşınabilir. Bence taşınması da gerekir” diyor.
Caber Kalesi civarına taşınsın
Prof. Erhan Afyoncu da Süleyman Şah türbesinin Türkiye’nin yurt dışındaki tek toprağı olduğu için eski yerine hatta ilk yerine gitmesi gerektiğini ifade ediyor. Afyoncu, “Türbenin taşınması taraftarıyız. Tekrar eski yerine gitmesi lazım. Hatta ilk yerine gitmesi lazım. Caber kalesinin orada bir yerde bir alan bulunabilir. Süleyman Şah Türbesi ilk gündeme geldiğinde Türkiye’nin sınırını buradan geçirmeyi ümit etmiştik. Bunu Fransızlara kabul ettiremedik ancak türbe ve çevresindeki 8.797 metrekarelik arazi Türkiye Cumhuriyeti’nin hakimiyetine verildi. Türbenin bulunduğu arazi baraj altında kalacağı için Süleyman Şah Türbesi, sınırlarımıza 28 km mesafedeki Karakozak mevkiine taşındı. Bana göre o zaman yapılan bu taşıma da yanlıştı. Türbe daha yakına çekilmiş. Suriye’de çıkan iç savaşın ardından bölgede oluşan kaos ortamıysa türbeyi bize sınırlarımıza 180 metre mesafeye kadar taşıttı. Türbenin ilk yerine gitmesi Suriye ile anlaşmaya bağlı. Bu kadar yakına getirilmemeliydi. Caber su altında kaldı ama oraya yakın boş yerler vardı. Orada bir yer olabilirdi” diyor.
***
Osmanlıların atası
Süleyman Şah’ın, Mezar-ı Türk, Mezar-ı Türkî adıyla bilinen Caʻber’deki türbesi, Osmanlı Beyliği’nin ilk dönemlerinden bu yana önemli bir ziyaretgah oldu. Bugün Süleyman Şah’ın kim olduğu sorusuna kesin bir cevap verilememekle birlikte Osmanlıların atalarından birisi olduğu görüşü ağır basıyor. Orhan Bey’in oğluna Süleyman adını vermesi de bunun bir işareti olarak kabul ediliyor. Caber Kalesi’ndeki ilk türbe II. Abdülhamid tarafından elden geçirtilerek bir türbe inşaa ettirildi.
Birinci Dünya Savaşı başladığında Suriye Fransız işgaline girdi. Milli Mücadele sürerken TBMM hükümeti ile Fransa masaya oturdu. Bu Lozan’dan önce yapılan bir ön barış antlaşmasıydı. Türkiye, Süleyman Şah türbesinin kendi sınırları içinde kalmasını istiyordu. Ancak Fransa bu talebi kabul etmedi. Nihayetinde taraflar, Türkiye-Suriye sınır hattının Caʻber Kalesi’nin daha kuzeyinden geçmesi, ancak Türk Mezarı’nın bulunduğu bölgenin Türkiye toprağı olarak kabul edilmesi hususunda anlaştılar. 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara İtilâfnâmesi’nin dokuzuncu maddesi gereğince Caʻber Kalesi ve kuzeybatı eteklerindeki “Türk Mezarı” diye anılan türbenin bulunduğu bölge Anadolu Türkleri için manevi bir önem taşıdığından Türkiye’ye bırakıldı.
Türkiye tarihi mezarı ileri sürerek sınırı bugünkü sınırımızdan daha güneyden geçirmek istemişti ancak Fransa anlaşmaya yanaşmadı. Süleyman Şah’ın türbesinin bulunduğu toprak Türkiye’ye bırakıldı fakat antlaşmanın ilgili maddesinin yorumlanmasında bazı sorunlar yaşandı. Fransızlar türbede askerî muhafızları istememiş, türbeyi korumaya giden askerlerin geri çekilmesini talep edip, “Ankara İtilâfnâmesi’nin buna dair olan maddesinde yalnız muhâfız kelimesi kullanılmış olduğundan maksad askerî muhafız olsaydı bu hususun askerî kelimesiyle tavzih edilmiş olacağını” ileri sürmüşlerdi. Fransız yetkililerle yapılan uzun yazışmaların ve görüşmelerin sonunda 1922 Mayıs’ında türbeyi silahlı jandarmaların koruması kabul edildi. Daha sonra Suriye hükümeti ile de anlaşma sağlanarak bu bölgenin Türk toprağı olarak kalması sağlandı.
Yıl 1966’ya geldiğinde Suriye, Fırat Nehri üzerinde Tabka Barajı’nı inşa edeceğini ve baraj sebebiyle Süleyman Şah Türbesi’nin sular altında kalacağını; bu yüzden türbenin başka bir yere taşınması gerektiğini bildirdi. Bunun üzerine Bakanlar Kurulu bir heyetin temsilen türbenin taşınacağı yerle ilgili tetkikler yapmasını kararlaştırdı. Süleyman Şah’ın mezarının nakledileceği yer heyetler tarafından tespit edilip, bu konuda mutabakata varıldı. Türbenin yeni yeri Türkiye’ye daha yakındı. Suruç’tan 47 km ve Mürşitpınar Sınır Kapısı’ndan 37 km uzaklıkta, Fırat Nehri’nin doğu kıyısında Halep Muhafız Birliği Aynelarap Mıntıka Müdürlüğü ve Sırrın Nahiyesi’ne bağlı Karakozak Köyü sınırları içindeydi. Türkiye’ye kuş uçuşu uzaklığı Caber Kalesi’ndeyken 92 km iken Karakozak Köyü’nde ise 28 km idi.