Bu gelişmeyi Türkiye’nin başına çorap örmek için kullanmak isteyecek pek çok ülke, şimdiden sıraya girmiş durumda. Özellikle İsrail ve Suudi Arabistan’dan önümüzdeki günlerde konuyla ilgili medya üzerinden Türkiye aleyhine algı operasyonları beklenebilir.
Dünyada bu tür operasyonların birçok örneğine rastlamak mümkün. Hafızalarda tazeliğini koruyan en önemli vak’alardan biri, Rus casus Sergey Skripal’in İngiltere’de mâruz kaldığı suikast girişimi. Hem Avusturalya, hem İsrail vatandaşı olan Ben Zygier’in Ayalon Hapishanesinde asılı halde bulunması, İngiliz gizli servisi adına çalıştığı iddia edilen eski Rus gizli servisi ajanı Alexander Litvinenko’nun 2006’da zehirlenerek öldürülmesi de bunlardan birkaçı…
19 Nisan’da Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) adına casusluk yaptığı için tutuklanan Filistin asıllı iki kişiden biri, 28 Nisan sabahı Silivri Cezaevi’nde intihar etti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan açıklamada Zaki Y. M. Hasan adlı tutuklunun kaldığı tek kişilik odanın banyo kapısında asılı halde bulunduğu duyuruldu.
İşin en dikkat çeken yanı, Reuters haber ajansının üst düzey bir Türk yetkiliye dayandırarak verdiği haber oldu. Reuters, casusluk suçlamasıyla yakalanan kişilerden birinin Cemal Kaşıkçı cinayetiyle bağlantısının sorgulandığını iddia etti. Hemen akabinde ABD menşeli, Cumhuriyetçilere yakın duruşuyla bilinen Wall Street Journal gazetesi söz konusu haberi internet sitesinden verirken İstanbul’daki Suudi Arabistan Konsolosluk binasında öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın görselini kullandı.
İnfaz edildi iddiası
Aynı gün akşam saatlerinde Suudi Arabistan menşeli Saudi Gazetta adlı gazetenin internet sitesinde Hamoud Abu Taleb imzasıyla yayınlanan köşe yazısında, sözde Türkiye’yi ziyarete giden ve bir daha dönmediği öne sürülen Suudi vatandaşların akıbeti sorgulandı.
Ayrıca birçok Suudi vatandaşının pasaportunun çalındığı öne sürülerek Türkiye’yi töhmet altında bırakma niyetiyle gerçek dışı iftiralarda bulunuldu.
Bitmedi, ertesi gün Suudi Arabistan merkezli Al Arabiya kanalına konuşan intihar edenin kardeşi, kardeşinin Türkiye’de “infaz edildiğini” söyledi, elinde öldürüldüğüne dair ses kaydının bulunduğu gibi akıl dışı hezeyanlar savurdu.
Suikastçılara suikast
Bu üç örnek dışında hâdiseye tarafsız bakan dış basında, söz konusu kişinin Suudi istihbaratı tarafından, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili Suudi Veliaht Prensi Selman’ı zor durumda bırakabilecek önemli bilgileri Türk istihbaratı ile paylaşma ihtimalinden dolayı öldürülmüş olabileceğine dair analizler yayınlandı. Bu analizleri destekleyecek birkaç hâdisenin son aylarda cereyan ettiğini kenara not düşelim.
Kaşıkçı cinayetiyle alakası olduğu iddia edilen infaz timinden çeşitli kişilerin peş peşe gelen şüpheli ölümleri hâlâ hafızalarda. Geçtiğimiz Ekim ayında Kaşıkçı’yı vahşice katleden 15 kişilik timde yer alan Meşal Saad El Bostani, Riyad’ta şüpheli bir kazada hayatını kaybetmişti.
Dolayısıyla intihar ettiği söylenen kişinin Suudi istihbaratı tarafından suikasta uğramış olabileceği ihtimali, gelecek günlerde üzerinde durulacak noktalardan biri olacak. Ancak Suudilerin söz konusu senaryoyu unutturup Türkiye’yi zorda bırakmak amacıyla ellerindeki tüm medya gücünü kullanması kimse için sürpriz değil. Bu konuda Türkiye’yi sıkıştırmak isteyecek çeşitli dış güçlerin de Riyad’a destek vermesi mümkün. Nitekim veriyorlar da.
Her ne olursa olsun, güvenlik güçleri tarafından casusluk suçlamasıyla gözaltına alınmış bir kişinin Türk hapishanesinde ölümü, ne yazık ki bir güvenlik açığına işaret ediyor. Suikast senaryosu gerçekse durum vahim. Bu, “derin yapıların eli tahmin edilenden daha uzun” anlamına geliyor. Bu tür operasyonlara karşı Ankara’nın çok daha dikkatli olması gerektiği ortada. Ankara’nın hepimizden daha iyi bildiği üzere Türkiye hiçbir istihbarat örgütünce es geçilecek sıradan bir ülke değil!
Yakın geçmişte ‘ortadan kaldırılan’ ajanlar
Dünyada bu tür operasyonların birçok örneğine rastlamak mümkün. Hafızalarda tazeliğini koruyan en önemli vak’alardan biri, Rus casus Sergey Skripal’in İngiltere’de mâruz kaldığı suikast girişimi idi.
2010 yılında ABD ile Rusya’nın takas ettiği casuslardan biri olan Skripal’in geçtiğimiz sene, İngiltere’de bilinmeyen bir maddeye maruz kalarak yoğun bakıma alındığını, İngiltere Başbakanı Theresa May’in suikastın sorumlusu olarak “büyük ihtimalle Rusya” dediğini hatırlıyoruz.
Bunun dışında Türkiye’dekine benzer bir durum 2010 yılında İsrail’de yaşanmıştı. Hem Avusturalya, hem İsrail vatandaşı olan Ben Zygier adlı MOSSAD ajanı olduğu öne sürülen kişi, tutuklu bulunduğu Ayalon Hapishanesinde, özellikle intihara karşı tedbir alınmış bir hücrede, asılı halde bulunmuştu.
İsrail adına yürüttüğü casusluk operasyonlarının başarısızlığı üzerine merkeze çağrılan ve daha sonra tutuklandığı iddia edilen Zygier’in ölümü, spotları İsrail’in Anglo-Sakson ülkelerinde yürüttüğü casusluk operasyonlarına çevirmeye yetmişti.
Gözlerin Kremlin’e çevrildiği bir başka vakada ise İngiliz gizli servisi adına çalıştığı iddia edilen eski Rus gizli servisi ajanı Alexander Litvinenko’nun 2006’da zehirlenerek öldürülmesiyle ilgili adlî soruşturmada, Rusya’nın cinayette parmağı olabileceği öne sürülmüştü.
Türkiye’nin pozisyonu
Konuyla ilgili kafa yorulması gereken bir nokta var: ‘Siyasî ve askerî casusluk’ ile ‘uluslararası casusluk’ faaliyetleri açısından, Türkiye’deki çeşitli Arap ülkelerinin istihbarat faaliyetleri ne boyutta?
Ortadoğu’nun baskıcı rejimlerinden kaçan çok sayıda Arap muhalif Türkiye’ye, özellikle de İstanbul’a sığındı.
‘Arap Baharı’ sonrasında iktidarların el değiştirdiği Mısır gibi ülkelerin birçoğunda karşı-darbeyle iktidarı geri alan ABD-İsrail devşirmesi müesses nizam muhaliflerin sesini tamamen kesti.
Artan baskı ve zulüm sonrasında Türkiye, muhaliflerin yöneldiği ülkelerden biri hâline geldi. Suriye, Mısır, Irak, Libya, Yemen ve Suudi Arabistan gibi ülkelerden gelen muhalifler burada çeşitli STK ve medya kurumları tesis edip kendi ülkelerinde yaşananları dünyaya duyurmak istediler.
Ancak Kaşıkçı cinayetinde görüldüğü üzere söz konusu ülkeler, Türkiye’deki muhalif faaliyetleri takip edip bunlara operasyon düzenlemek gayesiyle pek çok ajanını Türkiye’de görevlendirdi. BAE adına casusluk yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınanların, siyasi muhalif ve sürgündekiler hakkında bilgi topladıkları iddia edildi.
Sonuç itibariyle bu gelişmeyi Türkiye’nin başına çorap örmek için kullanmak isteyecek pek çok ülke şimdiden sıraya girmiş durumda. Özellikle İsrail ve Suudi Arabistan’dan önümüzdeki günlerde konuyla ilgili Türkiye aleyhine algı operasyonları beklenebilir.