Not alın, yeni bir Arapçı hareket doğuyor. Siyonist Arapçılık diyoruz buna. Ve inanın, hiç de umdukları gibi uzun ömürlü olamayacak. Bize inanmayan varsa, 28 Eylül 2013’te New York Times gazetesinin yayınladığı Ortadoğu haritasına baksın. O haritada Suriye üç,
Suudi Arabistan ise tam beş parça.
Tarihler 4 Haziran 2015 gününü gösteriyordu. David Rockefeller’ın 1941 yılından 2017 yılındaki ölümüne değin tam 66 yıl üyesi, 1970-85 arası Yönetim Kurulu Başkanı olduğu, sonrasında onur başkanlığını üstlendiği kısaca CFR olarak bilinen Amerikan Dış İlişkiler Konseyi iki önemli misafiri ağırlıyordu. İlki, Kudüs Kamu İlişkileri Merkezi Başkanı ve aynı zamanda İsrail Dışişleri Bakanlığı Genel Direktörü Dove Gold idi.
Gold, Başbakan Benjamin Netanyahu’nun dış politika danışmanlığının yanısıra 1997-99 yılları arasında İsrail’in Birleşmiş Milletler Temsilcisi olarak görev yapmıştı. İkinci konuk ise Suudi Arabistanlı Tümgeneral Enver Eşki’ydi.
Cidde’deki Ortadoğu Stratejik ve Hukuki Araştırmalar Merkezi’nin başkanlığını yürüten General Eşki, gençlik yıllarında Suudi dış politikasına damgasını vuran Washington Büyükelçisi Prens Bender’in ekibinde yer almış, daha sonra Bakanlar Kurulu’nda tam 18 yıl stratejik danışman olarak ülke politikasına yön vermişti. Görüldüğü gibi her iki misafir de ülkelerinde son derece kritik görevler üstlenmiş, politika belirleyen isimlerdi ve bir yılı aşkın süredir birlikte çalıştıklarını ifade ediyorlardı.
Arap-İsrail barışı ve YPG/PKK devleti
2003 yılından bu yana başkanlığını Brooklynli bir Yahudi olan Richard Haas’ın yaptığı CFR bünyesindeki “Bölgesel Sorunlar ve Fırsatlar” isimli etkinliğe Suudi Arabistan adına katılan General Eşki bakın ne diyordu:
“Ortadoğu’ya ilişkin kendi hesapları olan İranlıların, Türklerin ve Iraklıların heveslerini kursaklarında bırakmak için bu üç ülkeyi bölüp parçalayacak büyük Kürdistan’ı kurma noktasında çalışmamız gerekiyor.”
Ortadoğu’da istikrarın sağlanmasını yedi maddeye bağlayan ve sonuncu madde olarak Kürdistan’ın kurulmasını zikreden Suudi General’in olmazsa olmaz dediği ilk madde neydi peki? Elbette ivedi bir şekilde Arap-İsrail barışını sağlamak…
Suudi Arabistan’la aynı hatta yer alan Birleşik Arap Emirlikleri’nden de benzer sesler yükseliyordu. Türkiye’yi “Erdoğan tarafından yönetilen bir şer ülkesi” olarak tanımlayan ülkenin önde gelen isimlerinden Korgeneral Dahi Halfan; Yahudilerin Arapların amca oğulları olarak İbrahim Peygamber zamanından bu yana Ortadoğu’da yaşadığını, İsrail devletini tanımayan Arapların saçmaladığını söylüyordu.
Halfan’a göre Filistinlilerin bir devlet kurmaya çalışması aptallıktı. Çünkü bu devletin hayatta kalma şansı bulunmuyordu. Filistinliler İsrail yönetimini meşru olarak görmeli ve Yahudilerle birlikte yaşamayı tercih etmeliydi. Böylece nüfusunun yüzde 75’i Araplardan oluşacak İsrail devletinin Arap Birliği’ne girmesi mümkün olacak, amcaoğullarının Ortadoğu coğrafyasındaki birlikteliğinden dünyada ses getirecek büyük bir güç doğacaktı. Halfan bu görüşlerini uzun tivit zincirleri şeklinde kamuoyuyla paylaşmaktan çekinmiyordu.
SİYONİST BİR ARAP’IN SÖZLERİ
Siyonizmin sesi olmayı kendisine misyon edinen General Halfan’ın twitter paylaşımlarından bazılarını dikkatinize sunalım.
“Yahudiler yenilikçi, zeki, plan yapacak akıl ve düşünceye sahip insanlar olarak aramızda bir devlete sahip olmayı hak ediyorlar. Bir de onlar zaten ezelden beridir bizimle yaşayan amca oğulları.”
“Ey Araplar! Sizin 22 – 23 devletiniz varken Yahudilere niçin 1 devleti çok görüyorsunuz? Sizi gidi şeytanlar sizi!…
“Yahudiler çaresiz durumda ey Araplar, niçin onların bir devleti olmasını istemiyorsunuz? Onlar Amerika veya Rusya’dan gelmiş değiller. Onlar Arap vatanının bir parçası. Dedeleri Arap topraklarında yaşamış insanlar.”
Halfan’ın Trump’ın Müslümanlara dönük seyahat yasağını savunurken dile getirdikleri de unutulmadı.
“Amerika geri kalmış insanları bağrına basmak zorunda değil. Daha önce fazlasıyla bağrına bastı zaten. Yemenli, Iraklı, İranlı, Somalili veya Suriyeli birinin Amerika’da ne işi var? Kendi ülkelerini mahvedenlerin Amerika’yı da mahvetmesine izin verilmemeli.”
Esed bir bahaneydi
Suriye savaşının başlarında Amerika’nın desteklediği muhalif gruplara kucak açan Körfez hattının Esed karşıtı muhalefetin safında yer aldığı görüntüsü aslında bir aldatmacadan ibaretti. Tıpkı en başından beri aslında Esed’in düşmesini hedeflemeyen, fakat gerçek amacını gizlemek için sürekli Esed karşıtlığını gündeme getiren Amerikan yönetimi gibi.
Nitekim Dera ve Kuneytra’da Amerikalılarla iş tutan Suriyeli gruplar, Esed’e nasıl satıldıklarını yaşayarak öğrendiler. Rejimin operasyonu öncesi lafta esip gürleyen Amerikalı yetkililerin operasyon esnasında kıllarını bile kıpırdatmadığına bütün dünya şahit oldu. Suriye mevzu bahis olduğunda Amerika’yı ilgilendiren ne Esed yönetimiydi, ne de muhalifler.
İlk günden bu yana asıl yatırımı Suriye’nin kuzeyine yapan Amerika gerçeğini çoğumuz ıskaladık. DEAŞ bile bu amaca hizmet etmek için devreye sokulurken hedef saptırmayı, yeni bir kargaşa çıkarmayı olağanüstü bir başarıyla yerine getirdi.
İsrailli Rita Katz’ın SITE Intelligence Group bünyesinde kurguladığı Allahu Ekber nidalarıyla kafa kesme ritüelleri dünya kamuoyuna servis edilirken arka planda binlerce tır YPG/PKK saflarına Pentagon patentli silahları taşımakla meşguldü.
DEAŞ’ın pazarlamasını yapan İsrail ajanı Katz’ın aslen Basra doğumlu bir Iraklı olduğunu, anadil seviyesinde Arapça bildiğini ve babasının 1968 yılında İsrail lehine casusluk yaptığı için asıldığını ayrıca belirtmiş olalım.
Siyonist Arapçılık belâ getirecek
Suriye muhalefetini bölerek en başından bu yana Şam rejimine hizmet eden Körfez hattının Esed karşıtlığı maskesi altında uzun zamandır rejimle flört ettiğini biliyoruz. Arap coğrafyasında görev yapmış, liderleri iyi tanıyan eski bir Hintli diplomat – M. K. Bhadrakumar – Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın uzun zamandır Esed ile görüşmeler yapmakta olduğunu ifşa etti. Bahreyn dışişleri bakanının Suriyeli meslektaşına Birleşmiş Milletler Genel Kurul salonunda nasıl sarıldığını hepimiz gördük. Başındaki ekonomik belayı savmak için her türlü himmete muhtaç Sudan lideri Beşir’i önden Şam’a göndermek suretiyle bir nevi kamuoyu yoklaması yapan Birleşik Arap Emirlikleri’nin Şam büyükelçiliğini yeniden açma hamlesi gecikmedi. Elçilik hamlesinin Türkiye’nin Trump’ı Suriye’nin kuzeyinden asker çekmeye ikna etmesinin ardından gelmesi ayrıca dikkat çekti.
Dikkate şayan bir başka husus ise Körfez hattının birbirine zıt gibi görünen iki normalleşme hamlesini eş zamanlı olarak yürütüyor olmasıydı. Bir yandan İsrail ile normalleşme adına dev adımlar atan ve neredeyse ortak kabine toplayacak şekilde stratejik işbirliğine giden Körfez hattının diğer yandan Esed rejimiyle normalleşme sürecini başlatması yeni bir ittifakın temellerini atıyordu. Sanki bir jonglör peyda olmuş, hem Siyonizm hem de Araplık teziyle marifet sergiliyordu. Ortadoğu’da Araplık tezini kullanarak Türkiye karşıtı safı sıklaştırma niyeti güdenlerin, İsrail ile aynı çizgide buluştuğu yeni bir ittifak şekli bu.
Not alın, coğrafyada yeni bir Arapçı hareket doğuyor. Siyonist Arapçılık diyoruz buna. Ve inanın, hiç de umdukları gibi uzun ömürlü olamayacak. Bize inanmayan varsa, 28 Eylül 2013’te New York Times gazetesinin yayınladığı Ortadoğu haritasına baksın. O haritada Suriye üç, Suudi Arabistan ise tam beş parça.