Çanakkale’nin Kaz Dağları’nda Kanadalı Alamos Gold şirketinin, altın madeni çalışmaları için binlerce ağacı kestiği iddiası gündeme bomba gibi düştü. Binlerce kişi Kaz Dağı bölgesine giderek “zeytinliklerin kesilmesini” protesto etti. Ama ne gidilen bölge Kaz Dağları’ydı ne de kesilen ağaçlar zeytin ağacıydı. Salda gölü için hazırlanan plan tutmayınca rota Kaz Dağına çevrildi. Binlerce kişinin bölgeye giderek eylem yapması ise Gezi parkı sürecini akıllara getirdi. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik yaptığı açıklamada “Kaz Dağları ya da Türkiye’nin herhangi bir yerindeki çevre meselesiyle ilgili olarak çok yüksek bir hassasiyete sahibiz. Burada kesilen ağaçların
yerine tamamı miktarınca fidan başka bir alana dikilmiştir. Söz konusu firmanın sözleşmesi gereği burada yapılacak işlemler bittikten sonra buranın ağaçlandırılması da tam olarak gerçekleştirilecektir”dedi. Siyanür konusuna da yanlış bilgilendirme yapıldığını söyleyen Çelik, halkın hassasiyetlerinin kullanıldığını ifade etti. İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Kanada büyükelçisini arayıp Kaz Dağları’yla ilgili olarak konuşması ise konuyla ilgisini sorgulatır türden. Bahsedilen bölgelerde incelemeler yapan Orman Mühendisleri Odası genel başkanı Hasan Türkyılmaz yaşananların perde arkasını anlattı.
Maden bölgesinin Kaz dağlarında değil Balaban bölgesinde olduğunu söyleyen Hasan Türkyılmaz, bahsedilen kesimin bir tahribat oluşturmadığını ifade ediyor. “Kaz dağlarında bir maden bölgesi bulunmuyor ve ağaç kesimi de söz konusu değil. Maden izni verilen yer, Balaban tepe Kirazlı mevkiindeki ormanlık bir arazi. Kaz dağlarına mesafesi ise yaklaşık kuş uçuşu 40 kilometre. Kaz dağları biliniyor diye ismi kullanılıyor. Başta TEMA olmak üzere bazı STK’lar bu işi, devletin kalkınmasına karşı algı oluşturmak için kullanıyorlar. Kaz dağlarında ağaç kesimi olmadığı gibi tahribat da söz konusu değil.”
Eylemlere katılanların ve ünlülerin birçoğunun da diğer argümanı bölgedeki zeytinliklerin kesildiği yönündeydi. Türkyılmaz bahsedilen mevkide zeytinlik bulunmadığını söylüyor. “Kaz dağlarında zeytinlik olduğunu iddia edenler ispat etmek zorunda. Kaz dağlarındaki flora, değişik türde bitki ve hayvan türlerini barındırıyor. Ancak birkaç zeytin ağacının olması orayı zeytinlik havzasıymış gibi tanımlamaz. Toplumun bu konudaki hassasiyetinden dolayı bilinçli olarak yapılıyor. Maden izni verilen Balaban tepe bozuk meşe ormanlarının hâkim olduğu bir alan. Kaz dağının florasına sahip olmayan farklı bir bölgeden bahsediliyor.”
BİLMİYOR GİBİ DAVRANIYORLAR
Bölgede yapılacak bir proje için önce Çevre ve Şehircilik bakanlığından izin alınması gerekiyor. Daha sonra yapılacak işe göre de başka bakanlıklardan çevreye zarar vermeyeceğine dair rapor ve ruhsatlar veriliyor. Bunlar sonucunda da Çevresel etki değerlendirmesi yani kısa adıyla ÇED raporu hazırlanıyor. ÇED raporunun olumlu ve olumsuz olarak hazırlandığını ifade eden Türkyılmaz,
“Aslında bu raporun ne olduğunu madenciler, çevreciler ve ormancılar gayet iyi biliyor ama bilmiyor gibi davranıyorlar. Bir yerde maden araması yapılması için anayasaya uygun şekilde kurulmuş bir şirket olması lazım. Daha sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın Maden İşleri Genel Müdürlüğüne bir ruhsat müracaatı yapar. Ki yapılmış ve ruhsat 10 yıl önce alınmış. Bu ruhsata dayalı olarak firma Çevre Bakanlığına müracaat eder. Uygulayacağı projenin, arayacağı madenin çevreye zararını belirlemek için ÇED raporu talep edilir. 8-9 sene önce Çevre Bakanlığı tarafından proje ve arazi incelenerek çevreye zararı olmadığına dair ÇED olumlu raporu verilmiş. Bu iki raporla Orman İdaresine orman izni için müracaat edilir. Müracaat yapılmış ve 2016 yılında orman izni alınmış.
İki bakanlık da izin verdiyse bu projenin çevreye zararı yoktur. Orman izni de kanuna bağlı olarak kamu yararı olan yerlerde veriliyor. ÇED’ ve ruhsatla alakalı endişesi olanlar ilgili bakanlıklardan bilgi alabilirler. Gerek önümüzdeki bilgi ve belgeler gerek bölgede yaptığımız incelemeler böyle bir olumsuzluğun ve zararın olmadığı yönünde” diyor.
AĞAÇLANDIRMA ŞARTIYLA İZİN VERİLİYOR
Firmaların izin süreleri dolunca alanda tekrar ağaçlandırma yaptığını da dile getiren Hasna Türkyılmaz, daha önce de kesim izni verildiğini ve bu bölgelerin hepsinin fazlasıyla ağaçlandırıldığını dile getiriyor. “Ormanların eski ve yeni halini gösteren yüzlerce örnek mevcut. Maden sahası izne tabi tutulurken proje sonrası alanı rehabilite etme zorunluluğu bulunuyor. İlgili firma proje bölgesinde ağaçları kestikten sonra üst nebati bitkisel toprağı stokluyor. Süre bittikten sonra o toprağı tekrar alana sererek ağaçlandırma yapıyor. Bütün maden sahalarında böyledir. Örnek görmek isteyenler Çanakkale’deki diğer maden işletmelerine bakabilir.
Maden işletmesinin kuzey havzasında Çanakkale’nin içme suyunu karşılayan Atikhisar su barajı var. O baraj da orman bölgesinden izin verilmiş bir alan. Orada da orman kesilmiş ve inşaat sonrası tüm alan ağaçlandırıldı. Orman izni verilen bölgelerin tekrar ağaçlandırıldığını görmek isteyenler gidip Atikhisar barajının etrafını inceleyebilir. Orman katliamı ifadesi tamamen provokatif bir ifadedir. Sadece Çanakkale’de son 10-15 yıl içinde 3-4 milyon ağaç, toprakla buluşturuldu. Orman alanlarının kesilmesine izin verilmesi için mutlaka bir kamu yararı olması lazım.
BARAJ VE MADEN SAHASI FARKLI YERDE
“Kaz dağlarında zeytinlikler kesiliyor” diye başlayan eylem, Çanakkale’nin içme suyunu karşılayan Atikhisar barajının kirletilmesi eylemlerine dönüştü. Bu iddiaların da gerçekleri yansıtmadığını maden bölgesi ile baraj bölgesinin birbirinden bağımsız alanlar olduğunun altını çiziyor. “Maden altın ayrıştırma alanının baraj alanıyla alakası yok. Suyun kirletilmesi fiziken mümkün değil. Ben halkın tepkisini içme suyu noktasında normal görüyorum ama yönlendirenleri iyi niyetli değil. Suya zarar verecek her şey vicdanımızı yaralar ama burada Atikhisar’a verilen bir zarar söz konusu değil.”
Kesilen agaç sayısının da fazla gösterildiğini belirten Türkyılmaz, “Orman katliamı varsa bu zamana kadar eylem yapan örgütler bize gelerek bu işin aslı nedir diye neden danışmadılar? 195 bin ağaç kesildi diyerek yalan söylüyorlar. Orada 195 bin ağaç isteseniz de bulunduramazsınız. Çünkü orası meşe ormanı. Verilen rakamlar sürgünden gelen meşeler ağaç olarak tanımlanıp kamuoyu yanıltılıyor. Bütün kontrol, Orman Genel Müdürlüğünde. Bu projeyi imzalayan arkadaşlarımızdan hiçbirisi anayasaya, kanununa aykırı bir eylemde bulunmamıştır. Maalesef burada gezivari bir eylem organize edilmek isteniyor. Çevre ve su hassasiyeti kullanılarak devlete karşı milleti ayaklandırmak istiyorlar. Çevreye zarar nerede verilirse verilsin her zaman karşısındayız. Bu konu speküle ediliyor. Balaban’da katliam var da biz mi buna göz yumuyoruz? Asla. Türkiye’nin neresinde olursa olsun çevreye zarar veren her olaya karşıyız” diyor.