Suriye rejiminin sivillere karşı silah kullanmaya başlaması ve sivillerin kitleler hâlinde göç etmeye başlamasından itibaren farklı formüller ve isimlendirmeler altında “güvenli bölge” tartışmaları gündeme geldi. Başlangıçta “tampon bölge” şeklinde isimlendirilen formül, Erdoğan’ın 2013 ABD gezisinde 32 kilometre derinlikte ve Türkiye-Suriye sınırında 460 kilometrelik bir hattı kapsadığını ifade etmesiyle şekil buldu. O günden bugüne Türkiye bu ısrarından vazgeçmedi ve geçen hafta itibariyle istediğini aldı.
ABD, güvenli bölge konusunda Trump öncesinde ve Trump yönetiminde farklı tavırlar sergiledi. 2015 yılında dönemin ABD başkanı Barack Obama “Gerçek bir güvenli bölge, sahada askerler bulundurmamızı gerektirecek” derken, 2018 yılında Trump, “Suriye’de kalmak için bir neden kalmadı” dedi ve 17 Ekim 2019 itibariyle tası tarağı toplayıp bölgedeki teröristlerini de alıp gitmeyi kabul etti.
GÖZLER SOÇİ ZİRVESİNDE
Avrupa ülkeleri başından beri Suriye krizinin çözümünde aktif rol almadığı halde, krizi kendilerine yansıyan boyutuyla yani mültecilerin Avrupa’ya göç etmesi zaviyesinden bakarak değerlendirmişti. Bu noktada kilit bir rol oynayacak olan ülke Rusya. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, 27 Ağustos’ta yaptığı açıklamada “Güvenli bölge kurulması, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması bakımından iyi olur” dediğini hatırlayalım. Erdoğan, mutabakatla ilgili yaptığı açıklamasında “Soçi’de de Rusya Devlet Başkanı ile bu konuyu görüşeceğiz. Bir tek şartımız var Rejim’in bulunduğu her yerde PKK/YPG’nin temizlenmesidir” dedi. Bu sözlerle birlikte gözler 120 saatin bitimine denk gelen “Soçi Zirvesi”ne çevrildi.
‘ATEŞKES YOK’
Türk Silahlı Kuvvetlerince (TSK), Suriye Milli Ordusu ile Suriye’nin kuzeyinde YPG/PKK ve DEAŞ terör örgütlerine karşı yürütülen Barış Pınarı Harekâtında şu ana kadar 750 terörist etkisiz hale getirildi. Tel Abyad ve Resulayn kırsalında başlayan harekatta birlikler kısa sürede birçok yerleşim alanında kontrolü sağladı. Birkaç gün içinde 30 km derinliğe ulaşılan harekatta çok sayıda terörist silahlarını bırakarak kaçtı. Fırat’ın doğusundaki bölgelerde halen gizlenen teröristler ise meskun mahal operasyonları kapsamında güvenlik güçlerince tek tek bulunarak etkisiz hale getirilmeye başlamıştı.
9 Ekim 2019 tarihinde başlayan Barış Pınarı Harekatı’yla masadaki elini güçlendiren Türkiye, 8 gün sonra 17 Ekim 2019 tarihinde ABD’ye “güvenli bölge”yi kabul ettirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence 4 saat 20 dakikalık müzakerenin sonunda 13 maddelik bir mutabakat imzaladı. Bu mutabakata göre ateşkes yok, harekata 120 saat ara verildi. Bu süre içinde PKK/YPG silahlarını bırakarak güvenli bölgeyi terk edecek. Üstelik güvenli bölgenin kontrolü Türkiye’nin elinde olacak. 120 saat içerisinde PKK/YPG unsurları çekilmezse, harekat kaldığı yerden devam edecek. Trump hükümetinin yaptırımları da böylece çöpe gitmiş olacak.
TRUMP’IN SEVİNCİ
Türkiye ve ABD arasında yürütülen Barış Pınarı Harekâtı’na ilişkin görüşmelerin ardından kamuoyuyla paylaşılan 13 maddelik ortak açıklamayı incelediğimizde, Türkiye’nin istediğini aldığı, Trump’ın ise çizilen karizmasını kurtarmaktan başka önemli bir kazamının olmadığı anlaşılıyor, tabii ölümden kurtardığı PKK’lı terörsitlerini saymazsak.
Trump bu sevincini Twitter hesabından yaptığı paylaşımla belli etmekte gecikmedi. “Türkiye’den güzel haberler var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a teşekkür ederim. Milyonlarca hayat kurtarılacak” diyen Trump’a cevap Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Erdoğan, “Sayın Başkan, insanlığın baş düşmanı terörizmi yendiğimizde daha fazla can kurtarılacak. Bu ortak çabanın bölgemizde barışı ve istikrarı destekleyeceğinden eminim” tweetiyle Trump’a karşılık verdi.
ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, “Türk ordusu çok kısa bir süre içinde çok fazla bölge ele geçirdi. Uzlaşmasaydık, bölgeyi ele geçirmeye devam etmeyeceklerinden şüphemiz yoktu. Yapmaya çalıştığımız şey bu” diyerek, aşağıda detaylarını vereceğimiz mutabakatı ve terörsitlerini kurtarmanın mutluluğunu ifşa etmiş oldu.