Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç gündür söyledikleri son derece önemli. Soçi ve Astana süreçlerini bir şekilde aşıp geldikten sonra İdlib ve Libya üzerinde gittikçe bulanıklaşan bir görüntü söz konusu. İşin eninde sonunda bu noktaya geleceği biliniyordu. Ve nitekim gelmesi mukadder olan geldi çattı.
ABD tarafından 2020’nin hemen başında Bağdat havaalanına gönderilen roketle öldürülen Kasım Süleymani, Ortadoğu coğrafyasını kardeş kanına bulayan mezhepçi zihniyetin adamı olarak hep nefretle anılageldi. Kirli pençelerinde canına kıydığı yüzbinlerce masumun kanı vardı. Fakat Süleymani’nin günah defteri açıldığında en büyük pay başka bir gerçeğe işaret ediyordu. Suriye krizinin çıktığı günden beri bir türlü cesaret edip de sahaya inemeyen “Tırsak Putin’i” 2015 yılındaki Moskova seferiyle ikna eden; Suriye’ye, yani Ortadoğu’ya çeken isim oydu.
RUSYA İLK GÜNDEN YALAN SÖYLEDİ
İran en başından beri destekliyor olsa da Putin sahaya inene dek Esed’in durumu pek parlak değildi. Putin’in komik bir şekilde DEAŞ tehlikesini bahane ederek muhaliflere yağdırdığı bombalar sayesinde koltuğuna tutunabildi. Evet, o günlerin gazete manşetleri önümüzde duruyor. 7 Ekim 2015 tarihli İngiliz The Guardian gazetesinde aynen şöyle yazıyor:
“ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, Rusya tarafından yapılan hava saldırılarının genelde ılımlı Suriye muhalefetini hedef aldığını söyledi. Sözcü yaptığı açıklamada Bugüne dek yapılan saldırıların yüzde 90’ından fazlası ne DEAŞ’ı, ne de El Kaide yanlısı teröristleri hedef alıyor dedi.”
Evet, Rusya adımını Suriye’ye attığı ilk günden bu yana hep yalan söyledi. “DEAŞ için geldim” dedi ama her nedense DEAŞ’ın tepesine neredeyse hiç bomba atmadı. İşi gücü sadece Esed muhaliflerini avlamak oldu.
SOÇİ VE ASTANA O GÜN İÇİN GEREKLİYDİ
Yakındaki düşman varken dikkatini uzaktaki düşmana veremezsin. Türkiye Soçi ve Astana süreçlerine giriştiğinde gırtlağına kadar battığı FETÖ pisliğiyle uğraşıyordu. FETÖ’nün felç ettiği bünyeyi harekete geçirebilmek hiç de sanıldığı kadar kolay olmadı. FETÖ’nün Amerikan ajandasına hizmette ikiz kardeşi PKK ile birlikteliği ülkeyi hem içten, hem de dıştan kuşatma altına almıştı. Washington patentli bu kuşatmayı kırmak, hamle derinliği kazanmak için Rusya ve İran ile gidebildiğin yere kadar gitme mecburiyeti kendini dayattı. Bu, o günün gerçeğiydi. Günün koşulları içinde değerlendirildiği vakit bu durum Rusya ve İran’ın da işine geliyordu.
STRATEJİK BİRLİKTELİK MÜMKÜN DEĞİL
Rusya ve İran ile sağlanan yakınlaşma zaman ve zemin ile sınırlıydı, yani taktik icabıydı. Dolayısıyla bir strateji haline dönüşemezdi, dönüşebilmesi tarihi gerçekler ışığında mümkün değildi.
Moskova’ya veya St. Petersburg’a değil de İstanbul’a “Çargrad / Çar şehri” diyen, Dostoyevski gibi edebiyatçılarının bile “Çargrad” hasretiyle yanıp tutuştuğu bir Rusya ile stratejik birliktelik mümkün olabilir miydi?
Yahut bizatihi sana antitez olarak doğmuş bir zihniyetin devlete bürünmüş haliyle, İran ile nereye kadar, kaç adım birlikte yol alınabilirdi? Safeviler tarih boyunca Osmanlı’ya karşı Avrupa devletleriyle ittifak yapmamış mıydı?
O GÜN ARTIK BUGÜNDÜR
Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi:
“Bunlara bir yere kadar sabrederiz ama ondan sonra kendi göbeğimizi keseriz.”
Evet, o gün artık bugündür.
Putin 12 Ocak günü verdiği ateşkes sözünü yine tutmadı. Rusya’nın önderlik yaptığı rejim güçleri, 300 bin nüfuslu Maarrat-un Numan’ı ele geçirdi. İlk iş olarak da Ömer bin Abdülaziz hazretlerinin türbesini yıktı. 3 milyon İdlib ahalisi ise Türkiye sınırlarına doğru kaçmayı sürdürüyor. Yeni bir göç dalgası hem Türkiye, hem de Suriye açısından büyük felaket. Putin’in demografik olarak Türkiye’yi zor durumda bırakma; Suriye’yi muhaliflerden arındırıp kemiksiz, kılçıksız Moskova uydusuna dönüştürme hamlesine izin verilmemeli.
Aynı Putin 19 Ocak’taki Berlin Konferansı’nda bu kez Libya için ateşkes sözü vermişti. Bizzat kendisine bağlı savaş aparatı Wagner lejyonerlerini de güya geri çekecekti. Doğrudur, o gün cephenin ön saflarından topluca geri çekildiler. Peki, nereye? Sadece kendi üslerine. Nitekim Birleşmiş Milletler Libya Özel Temsilcisi Gassan Selame dayanamadı, “Libya’da ateşkesin sadece adı var” diye sitem etti. Çünkü Putin yine sözünde durmadı.
Evet, o gün bugündür.
Taktik birliktelik demek ki buraya kadarmış.
AMERİKA DURUMDAN VAZİFE ÇIKARDI
Rusya ve İran ile taktik ittifakın bir noktada biteceğini elbette ABD de biliyordu. Biliyordu fakat zamanını kestiremiyordu. Bu nedenle uygun vaktin gelmesini bekledi. Vakit geldi ve nihayet Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ağzındaki baklayı çıkardı. Peki, ne dedi?
“Erdoğan bizim ortağımız ve NATO müttefikimiz, onun yanındayız.”
Ne tuhaf değil mi?
Amerikalı bir yetkiliden böyle okkalı bir iltifat görmeyeli ne kadar oldu, bilemiyorum. Herhalde üzerinden epey zaman geçmiştir.
Jeffrey havayı kokladı ve taşı tam gediğine koydu. Öncesinde “Esed rejimi, İran ve Rusya bilmelidir ki İdlib’deki saldırılar kesinlikle kabul edilemez. İnsani kriz ve sivillere yıkıcı saldırılar söz konusudur “ demesi de bu yüzden.
İdlib çok da umurundaydı ya ABD’nin…
Evet, Ortadoğu’da yeni bir dönemin işaret fişeği atıldı. Kartlar yeniden karılacak, öyle görünüyor.
Türkiye bu durumdan daha da büyüyerek çıkacak.
İşte buna güvenimiz tam.