Peygamberini terk etmeyen adam

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zayed, geçtiğimiz hafta sosyal medyada Türkiye karşıtı bir karalama kampanyasına destek vererek, çirkin propagandayı kendi sayfasından yayınladı. Iraklı bir Twitter kullanıcısının yaptığı skandal paylaşıma sayfasında yer veren Zayed, ara ara hortlayan Türkiye düşmanlığını bir kez daha gösterdi.

Abdullah bin Zayed’in sayfasında yer verdiği paylaşımda şu ifadeler yer alıyordu: “1916 yılında Türk Fahri Paşa’nın Medinetü’l Münevvere halkının hakkına girdiğini ve onların mallarını çaldığını, onları kaçırdığını, Şam’dan İstanbul’a “Seferberlik” ilan ederek, Medine’deki elyazması eserleri çaldığını biliyor muydunuz? İşte Erdoğan’ın dedelerinin Müslüman Araplarla ilişkisi buydu.”

BEA Dışişleri Bakanı’nın bu çıkışı Türkiye’yi bir anda ayağa kaldırdı. Resmi makamlardan ilk tepki, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’dan geldi. Kalın, Twitter’dan paylaştığı mesajında “Zayed’in Türkler ve Arapları bir kez daha karşı karşıya getirmeye çalışan bu propaganda yalanını retweet etmesi çok ayıp. O zaman Medine’yi İngiliz planlarına karşı cesurca savunan Fahreddin Paşa’ydı. Şimdi yeni moda ne pahasına olursa olsun Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırmak mı?” ifadelerini kullandı.

‘Senin ceddin neredeydi?’

En sert tepki, beklendiği üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geldi. Zira Erdoğan’ın Fahreddin Paşa’ya duyduğu saygı ve sevgi neredeyse çocukluğuna kadar uzanıyor. Siyasi gündemden bağımsız olarak, Erdoğan’ın yıllardan beri Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı adlı eseriyle birlikte Fahreddin Paşa’nın Medine Müdafaası’nı “her Türk gencinin mutlaka okuması gereken kitaplar” arasında saydığı biliniyor. Bu hassasiyetin üzerine bir de çirkin bir saldırı gerçekleşince Cumhurbaşkanı’nın tepkisi ağır oldu:

“Ey bize bühtanda bulunan zavallı, senin ceddin neredeydi? Fahreddin Paşa’nın 2 yıl 7 ay süre ile müdafaa ettiği Medine’de yaptığı işler, direniş takdire şayandır. Utanmadan, sıkılmadan Erdoğan’ın ecdadının mukaddes emanetleri çıradan çalarak İstanbul’a getirdiklerini söyleyecek kadar hezeyan içinde olan zavallılar, oradaki işgale gelenlerden onları korumaktır, şehit olmak adına. Paşa, mukaddes emanetleri 2 bin kişilik koruma gücü ile İstanbul’a göndermiştir. İşgalci güçlerin eline geçmesini, görkemli müzelerde sergi malzemesi haline dönüşmesini engellemiştir. Bu emanetler İstanbul Topkapı Müzesi’nde. Batıdaki o malum yerlerde akıbeti belli olmayan yerlere mi gitseydi? Çünkü bunların kafası batıcı da onun için bu saldırıyı başlattılar. Fahreddin Paşa tüm enerjisini Medine’nin korunmasına vermiştir.”

Bu tartışmanın en hayırlı yanı, tarihimizdeki sayısız şanlı komutandan birini genç nesillerin ilgi alanına sokması oldu. Çok sayıda insan bu vesileyle Fahreddin Paşa adını ilk kez duydu, çoğu da ismini bildiği Paşa’nın hikâyesinin detaylarını öğrenme imkânına kavuştu.

Fahreddin Paşa İngiliz işbirlikçilerine karşı

Asıl adı Ömer olan Fahreddin Paşa, Rusçuk’ta doğdu. Soyadı kanunundan sonra Türkkan soyadını aldı. 93 Harbi’nden sonra ailesiyle birlikte İstanbul’a gelen Ömer Fahreddin, 1888’de Harp Okulu’nu, 1891’de Erkan-ı Harbiye’yi bitirdi ve kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Balkan Savaşı sırasında Çatalca savunmasındaki başarısıyla Edirne’nin geri alınmasında rol oynadı. Osmanlı Devleti 1914’te I. Dünya Savaşı’na katıldığında, miralay rütbesiyle Dördüncü Ordu’ya bağlı 12. Kolordu kumandanı olarak Musul’da bulunduruyordu. 26 Ocak 1915’te 12. Kolordudaki vazifesine ilaveten Dördüncü Ordu kumandan vekilliğine getirildi. Burada bir yandan tehcire tabi tutulan Ermenileri yerleştirirken, bir yandan da Urfa, Zeytun, Haçin, Musadağı Ermeni ayaklanmalarını bastırdı.

O sıralarda İngilizlerle anlaşan Mekke Şerifi Hüseyin’in isyana hazırlandığı haberinin alınması üzerine Fahreddin Paşa, Dördüncü Ordu kumandanı Cemal Paşa tarafından 28 Mayıs 1916’da Medine’ye gönderildi. 31 Mayıs’ta Medine’ye ulaşan Fahreddin Paşa, Şerif Hüseyin’in birkaç gün içinde isyan edeceğini Cemal Paşa’ya bildirdi. Şerif Hüseyin ve dört oğlu, 3 Haziran 1916’da Medine çevresindeki demiryolunu ve telgraf hatlarını tahrip ederek isyanı başlattı. 5- 6 Haziran gecesi Medine karakollarına saldırdılarsa da Fahreddin Paşa’nın aldığı tedbirler sayesinde başarısız olarak geri çekildiler.

‘Türk bayrağını indirmem’

Medine’nin etrafı isyancıların eline geçmeye başlayınca İstanbul Hükümetinin Medine’nin boşaltılması talebini Fahreddin Paşa “Peygamberin kabrinin bulunduğu Medine’deki Türk bayrağını kendi elimle indiremem” diyerek kabul etmedi. Herhangi bir yağma ihtimaline karşı da tedbir olarak, Medine’deki 30 parça kutsal emaneti 2000 askerin koruması altında İstanbul’a gönderdi.

Bir süre sonra etrafı tamamen kuşatılan Medine’de, Türk orduları kuzeye doğru geri çekilmeye başladı. Etrafındaki Türk birlikleriyle irtibatı tamamen kesilen Fahreddin Paşa ise şehri savunmaya devam etti. 30 Ekim 1918’de Osmanlı Devleti, Mondros Mütarekesini imzalayarak I. Dünya Savaşı’ndan çekildiğinde, Mütareke maddelerine göre Fahreddin Paşa’nın da teslim olması gerekiyordu. Kendisine Mondros Mütarekesi’ni tebliğ için İstanbul’dan gönderilen elçiyi dikkate almayan Fahreddin Paşa şehri savunmaya devam etti ve Osmanlı’nın teslim olmasından sonra 72 gün daha Medine’yi savundu. Fahreddin Paşa yiyecek, ilaç ve cephanenin bitmesinden sonra, kendi askerlerinin de ısrarıyla 13 Ocak 1919’da teslim oldu.

Aşiyan Mezarlığı’nda yatıyor

Böylece Medine’de 400 seneden beri süren Türk hâkimiyeti sona erdi. Fahreddin Paşa, elindeki kısıtlı imkânlara rağmen aldığı tedbirler sayesinde Medine’yi 2 yıl 7 ay savundu. İngilizler tarafından “Türk Kaplanı” ismi verilen Fahreddin Paşa, savaş esiri olarak önce Mısır’a, sonra da Malta’ya gönderildi.

8 Nisan 1921’de Malta’da kurtulduktan sonra Milli Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya geldi. 9 Kasım 1921’de TBMM tarafından Kabil Büyükelçiliğine tayin edilen Fahreddin Paşa, 1936’da tümgeneral rütbesi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden emekliye ayrıldı. Şanlı komutan aramızdan ayrıldığında, takvimler 22 Kasım 1948’i gösteriyordu. Fahreddin Paşa’nın kabri, İstanbul’daki Aşiyan Mezarlığı’nda bulunuyor.

 

* * *

Düşman sadece önünde değil, arkana bak!

Muhammed er Ruteyyan / El Medine Gazetesi (7 Nisan 2014)

(Editörün notu: Yaşanan gelişmeler, halklar arasında nefret tohumları ekmek isteyen, bu amaçla toptancı yaklaşımları kamuoyunda yaymaya çalışan isimleri de yeniden gün yüzüne çıkardı. Yakın tarihle ilgili bu peşin hükümlerin sakatlığını göstermesi ve Medine halkının Osmanlı sevgisini göstermesi açısından Muhammed er Ruteyyan’ın 2014 tarihli bu yazısını okurlarımızla paylaşmak istedik.)

Hainliğin mezhebi olmaz. Öyle aşağılık bir karakterdir ki herhangi bir fiyata satın alınabilir. İbnul Alkami ismi anıldığında aklına hemen mezhebinden dolayı hain olduğu gelmesin. Eğer öyle bir yanılgıya düşmek üzereysen o zaman Seyfüddevle el Hemdani’yi hatırla. O da bir Şii idi. Bütün ömrünü Romalılara karşı Arap topraklarını tek başına mücadele ederek geçirdi.

Şair Mütenebbi’nin şu şiirini mırıldan:

Ömrün boyunca Roma için savaştın
Ne zaman döneceksin, senin bir evin var
Önünü bırak arkanda bile Romalı
Bak, ne yana dönsen sadece onlar

Seyfuddevle’nin önünde Roma askeri vardı, senin önünde de onlar var. Onları görebiliyorsun. Onları çok iyi tanıyorsun. Sorun önünde duran Romalı değil ki? Senden sanıp arkanı döndüğün, içindeki Romalı asıl sorun.

Tarih kitabında şöyle bir satıra tesadüf edersin. Milletine ilk ihanet eden Arap lideri, düşmanın yanında saf tutup kendi insanına komplo kuran bir Endülüslü olan Süleyman el A’rabi idi. Tarihler onun ismini pek anmaz. Alelacele üstüne tükürüp geçer. Pek çok büyük ismin evladı hain olup çıkmıştır.

Büyük Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi’nin torunlarından biri ülke içi rekabette kendisine avantaj sağlasın diye Haçlılar ile anlaşmış, bin bir hakareti sineye çekerek onlara Kudüs’ü teslim etmeye kalkmıştı. Hainin memleketi, ırkı, rengi olmaz.

İsimleri isimlerimize benzeyen, tıpatıp bizi andıran hainlerin ismi bir sağanak gibi tepene yağmaya başladığında yanımızda saf tutan garip kimseleri hatırla.

George Galloway, İngiliz bir siyasetçi. Ömrü Filistin davasını savunmakla geçti. Filistin ablukasını kırmak için canhıraş gayret verdiğinde önünde durup onu engellemeye çalışan askerlerin isimleri, Muhammed, Ahmed, Ali ve Abdüsselam idi.

Yine aynı şekilde Amerikalı bir genç kızı, Rachel Corrie’yi unutma. Filistinlilerin evleri yıkılmasın diye İsrail buldozerinin tekerlekleri altında can veren o genç kızı unutma.

Medine kuşatması esnasında son Osmanlı temsilcisi, büyük komutan Fahreddin Paşa, büyük bir sebatla Hz. Peygamber’in Mescidi içerisinde durmaktadır. Askerlerini savaşa devam etmeleri için gayrete getirmektedir. O ve askeri bu kuşatmaya dayanır. Osmanlı devleti düşman eliyle paramparça edilmektedir. Teslim anlaşması gelip dayanır. Medine Kuşatması ise devam etmektedir. Yemek biter. Su biter. Asker içinde hastalıklar yayılmaya başlar. İlaç da bitmiştir. Yardım artık gelmez olur. Hicaz Demiryolu bombalarla tahrip edilmiş, devre dışı kalmıştır. Az bir askeriyle düşmanlarının arasında öylece kalakalmıştır. İstanbul’dan gelen telgraf teslim olmasını söylemektedir. Görmezden gelir. Bu defa kendi komutanı teslim olmasını ister. Reddeder. Teslim olmasını gerektirecek bir delil ister. Ret mektubunda der ki:

“Bu çekilip teslim olmayı kabulleneceğim sıradan bir şehir değildir. Bu, Peygamber’in şehridir. Bana teslim olmam için bizzat Halife’nin emrini getirin.”

Adalet Bakanı aracılığıyla Halife’nin emri gelir. Mondros Ateşkesi gereği Medine’nin düşmana teslimini emretmektedir. Bunu da reddeder ve şöyle der:

“Halife şu andan itibaren düşman elinde esir olmuştur. Özgür bir irade sahibi değildir.”

Teslim olmayı reddi demek görevden alınmak, mahkemeye çıkarılmak ve askeri emirlere itaatsizlikten dolayı hain damgası yemeyi göze almak demektir. Eğer bu bir ihanet olacaksa tarihin kaydettiği en temiz, en değerli ihanet olacaktır. Hz. Peygamber’in kabrine gelir Arapça olarak, üzgün fakat tok bir sesle:

“Allah’a and olsun sana ihanet etmeyeceğim ey Allah’ın Resulü” der.

Askerleri ve subayları gözleri önünde bir bir düşerek şehit olur. Zaten devleti çoktan yenik düşmüştür. İyice azalan askerine dönüp:

“Siz çıkın. Ben burada kalacağım” der.

Asker komutanın başına neler örüldüğünü nereden bilsin? Bir kısım asker gelip onu alır, yatağına yatırır ve o yatağı getirip düşmana satılmışların yanına kor. O hainlerin yüzüne tüküren tarih, eğilir ve Fahreddin Paşa’yı alnından öper.

Benzer konular