Gustova Le Bon, “Kitleler Psikolojisi” kitabında “Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Hoşlarına gitmeyen açık gerçekler karşısında, sahte olan eğer kendilerini cezbederse sahte olanı ilahlaştırarak açık gerçeklere yüz çevirmeyi daha uygun bulurlar. Kitleleri hayallere çekmeyi başaranlar onlara hâkim olurlar. Kitlelerin hayallerini yıkanlar, umutlarını söndürenler onların kurbanı olurlar” diyor.
Alıntı Türkiye’deki muhaliflerin son bir haftalık ruh halini özetliyor.
Eleştiri tüm seçimlerin doğası. Söz konusu Türkiye seçimleri olunca eleştirinin yanına aşağılama/küçük görme de ekleniyor. Seçim öncesi yazılanlardan bir örnek verelim:
“Yarın gece aynen böyle en güzel kıyafetlerimizi giyip, ellerimizle şampanya ile kutlayacağız. Güzellik, temizlik, ferahlık, asalet geliyor. Ayakkabı kokusu ülkeden gidiyor.”
Pucca adıyla bilinen yazar Selen Pınar Işık seçim öncesi yazdığı bu tweeti seçim sonrası, “Tek umudum kaldı, Pinochet olayı…” tweetiyle değiştirdi. Bilmeyenler için, Pinochet Şili’de seçimle gelen Allende’yi askeri darbeyle deviren general. Dünya onu 3 binden fazla muhalifi öldürmesi, çok daha fazlasını işkenceden geçirmesi ve sürgüne göndermesiyle tanıyor.
İnce esir alındı, aksi mümkün mü?
Bu hayal kırıklığını bir nebze anlaşılır bulanlar için, seçilen örneğin genel ruh halinin en yumuşak temsillerinden biri olduğunu söylemek gerekiyor.
Seçim esnasında gazeteci Ruhat Mengi tarafından “mühürlerin uçtuğu” haberi gündeme getirildi:
“Arkadaşlar sabah bir arkadaşın kayınpederi oy kullandıktan sonra 1 -2 dk toparlanmak için kabinde oyalanmış sonra bakmış ki bastığı mühür uçup gitmiş. Uçucu mühür göndermişler CHP’nin kesin kazanacağı yerlere kıyamet kopmuş tutanaklar falan tutulmuş. Lütfen herkese duyurun.”
Bu iddiaya yalanlama Adil Seçim Platformu’ndan geldi:
“Uçan mürekkepli evet mührü kullanıldığı iddiası tamamen dezenformasyondur. Bu yöndeki mesajlara itibar etmeyiniz. Sandık başında motivasyonunuzu düşürmeyin, yeter ki sandıklar uçmasın.”
Yine seçim akşamı Muharrem İnce’nin açıklama yapmaması büyük bir infiale sebep oldu ve şu teori kısa zamanda bir çok mecrada paylaşıldı:
“Muharrem İnce, Yüksek Seçim Kurulu’nda (YSK) rehin tutulmaktadır. ‘Dediğimizi yapmazsan yarın kan gövdeyi götürür’ denmiştir. Koruma polisi bunu merkeze iletmiştir. İnce’nin eşi de ortada yok. WhatsApp’tan zorla İsmail Küçükkaya’ya ‘Adam kazandı’ mesajı attırılmış. Üstüne 7 YSK üyesine zorla dediklerini yaptırıyorlar. Meral Akşener ise tamamıyla kayıp ve hakkında kesin bir bilgi yok. FOX TV basıldı, A Haber gibi yapıldı. Yayınlar kesildi. İşte bu bir darbedir. İzmir, İstanbul’da mobese kameraları kapatılmıştır. Haberler susturulmuştur.”
Muharrem İnce’nin gazeteci İsmail Küçükkaya’ya attığı “Adam kazandı” mesajıysa, iki tür hayal kırıklığına yol açtı. Açıklama yapmadığı için İnce’yi suçlayanlar, kendisine yapılan açıklamayı yayınladığı için Küçükkaya’yı suçlayanlar.
Komplo teorileri havada uçuştu. Rüstem Batum’a bakalım:
“Son 70 günde RTE’den çok daha popüler bir adayın seçim sonuçlarını “kimsenin bilmediği” bir yerde beklediğine inanan var mı? CHP yetkililerinin “oyların daha yarısından azı sayıldı seçim kesin ikinci tura kalıyor demesinden kısa süre sonra neden YSK’daki veri girişi kesildi?”
‘Birkaç şizofren…’
Bütün bunlar karşısında Muharrem İnce açıklama yapmak zorunda kaldı, bu iddiaları çıkaranlara kızdı:
“Beni kimse tehdit etmedi, tehdit edecek adam da henüz yeryüzüne gelmedi. Yok, eşimi kaçırmışlar vs. bunlar birkaç şizofrenin uydurmaları. Bunlar asparagas şeyler bunları bir kapatalım.”
Bir de sosyal medyadan açıklama yaptı:
“Seçim gecesi kaçırıldığım, tehdit edildiğim şeklinde sosyal medyada yapılan paylaşımlar da Cumhurbaşkanlığı Seçim Hesabına yapılan bağışlarla okul/yurt yaptıracağım yönündeki paylaşımlar da doğru değildir. Bağışlarla okul/yurt yaptırmak hukuken mümkün değildir!”
Muhalefetin psikolojisinin kırılganlığını en iyi özetleyense Araştırma Şirketi SONAR’ın Başkanı Hakan Bayrakçı’nın açıklaması oldu. Bayrakçı, muhaliflerin anket sonuçlarını kaldırmayacağını bildiği için anketleri olduğu gibi açıklamadığını itiraf etti:
“Anketlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanacağını ilan etsem beni çarmıha gererlerdi. Göremediğim bir şey değil. Seçimin yüzde 50’nin bir iki altı ya da bir iki üstünde biteceğini biliyordum. Ama ben 51 ile kazacağını söyleseydim Erdoğan’ın, camia ve bahsettiği kitle beni çarmıha gererdi. Sonuçta Erdoğan başarılı, çatır çatır 17 senedir seçim kazanıyor. Ama ben sonuçları verince 10 bin tane mesaj geldi bana. Benim pozisyonum çok zor. Partinin bütün isimleri beni arayıp ne yapıyorsun diyor.”
Kararın yüzde 20 akılla
Seçmen psikolojisi yani oy verdiği partinin başarısız olmasıyla umutsuzluğa düşen insan psikolojsi aslında yabana atılmayacak derecede sonuçları olabilen bir durum.
Yapılan araştırmalar insanların mantıklı düşünüp oy kullanmak yerine, tiksinip korktukları, hava durumu ve spor müsabakalarının sonuçlarına karşı nasıl tepki veriyorlarsa, buna da öyle tepkiler verdiklerini ortaya koyuyor. Aynı zamanda, tiksindiğimiz bir durumla politik durumu özdeşleştirebiliyoruz. Bu, karmaşık bir psikolojinin ipucunu verirken, insanların farkında olmadan nasıl tercihlere yöneldiğini ortaya koyuyor. Yani, köyden nefret eden biri, köy kökenli olduğunu düşündüğü bir adayı, farklı nedenlerle inkâr ederken, aslında bu tercih basit duygulara dayanıyor.
Stanford Üniversitesi’nde Siyasal Bilimler Profesörü Jon Krosnick, “50 yıllık psikoloji bilgimiz bize gösteriyor ki beynimiz iki bölüme ayrılıyor ve aslında bütün siyasal kararlar farkında olmadan alınıyor.” diyor.
Bu durumun bir etkisi de sonuçların beklenenden büyük bir hayal kırıklığı hatta psikolojik bir travma ortaya çıkarması. Yani, kaybettiğini düşünen seçmen “hayal kırıklığı ve acı” hissediyor. Bu acının da büyük kararlar vermek gibi bir sonucu var. Mesela Trump ABD Başkanı olduğunda morali bozulan bazı seçmenler intihar eğilimi göstermiş. Ülkeyi terk etmeyi, Trump’a oy verenlere zarar vermeyi düşünenler de önemli bir oran.
Yine Stanford Üniversitesi araştırması seçimlerde duygulara yüzde 50-60 pay verildiğini, yüzde 20 akıl-mantık, yüzde 20 de hafızaya göre hareket edildiğini gösteriyor.
***
İnkar tepkisi arttı
Profesör Doktor Erol Göka da muhaliflerin duygu durumunu “Kaybetmenin matemiyle” açıklıyor:
“Muharrem İnce’nin oluşturduğu umut hayalleri çok besledi. Hayal kırıklığı, cam kırığı gibidir, tamiri çok zordur. Çekilen sıkıntılar biraz da bu nedenle… Kaybetmenin matemiyle birlikte gerçekleri inkâr tepkisi arttı. Tanıyı, etiketi bir kenara koyalım. İyi profesyonel tanıyı düşünmez, anlamaya çalışır. Seçim sonrası mütemadiyen arıyor gazeteler, ‘Ortaya çıkan saçma sapan senaryolara nasıl inanabiliyor insanlar’ diye soruyorlar? İnsan, inanan ve her düşündüğünü, yaptığını meşru gören, gösteren bir varlıktır diyorum. Başka ne diyeyim? Hakikatin en büyük düşmanı kendimiziz. Psikolojimiz neye ihtiyaç duyarsa ona inanırız inanmasına da, inandığımız senaryo ne kadar saçmalaşırsa iç dünyamızda da işler o kadar kötüye gitmiş, gidiyor demektir maalesef. ‘İnsan inanan varlıktır’ teo-psikolojik sözüne müsaadenizle bir ilave yapıyorum, “İnsan psikolojisi neye ihtiyaç duyarsa ona göre de inanan bir varlıktır.”