“Bugünün acil konusu Suriye olabilir. Ancak şurası kesin ki, ilerleyen günlerde, haftalarda, aylarda, Türkiye’de meydana gelecek olaylar Ortadoğu’daki krizin nasıl bir seyir alacağını belirleyen en önemli etken olmaya devam edecektir. Suriye ve Irak’ın geleceğinden DEAŞ ve diğer radikal İslami teröre, İran ve Rusya meselesinden mülteci sorununa, Avrupa’nın istikrarından enerji konusuna ve NATO ittifakının kaderine değin ABD’nin hayati çıkarlarını ilgilendiren birçok konuda belirleyici ülke Türkiye olacaktır.”
John Hannah – 7 Nisan 2017 FDD Etkinliği
Birleşik Arap Emirlikleri Washington büyükelçisi Yusuf el Uteybe ile birlikte Katar krizinin planlayıcısı olarak deşifre olan Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD)’nın İsrail lehine çalışan siyonist bir örgüt olduğunu neredeyse bilmeyen kalmadı. Çalışmaların odak noktasında İsrail’in menfaatleri olduğu kesin. İlgi alanları da bu doğrultuda oluşuyor. Katar, işin bir boyutu sadece. Ağırlıklı olarak çalışılan ülkelerden biri de Türkiye. Vakfın üzerinde titizlikle durduğu bir Türkiye Projesi var. Projenin başındaki isim epey tanıdık, ABD’nin eski Ankara büyükelçilerinden Eric Edelman. Edelman’a projede yardımcılık eden şahıs ise Dick Cheney’in eski güvenlik danışmanlarından, aynı zamanda “FDD’nin kıdemli danışmanı” ünvanlı John Hannah. 15 Temmuz’un habercisi “Erdoğan gibi bir sorunu nasıl çözersin” makalesinin yazarı. FDD’nin Türkiye Projesi kadrosunda 2011-2015 yılları arasında CHP’den Bursa milletvekili olarak seçilmiş Aykan Erdemir, FDD’nin araştırma departmanından sorumlu kıdemli başkan yardımcısı Jonathan Schanzer ve ikinci bir Türk, araştırma görevlisi Merve Tahiroğlu var.
Sisi’nin gazetesinde verilen mesaj
Projeye dışardan destek veren başka bir Türk daha var. Oxford Üniversitesi Uluslararası Kalkınma Departmanı’nın beş yıllık “İslami Otoritenin Değişen Yapıları” projesinde araştırmacı olarak çalışan Emre Çalışkan. Emre Çalışkan’ın FDD’nin Türkiye Projesi’ne verdiği desteğe bir örnek verelim. Projenin eski CHP milletvekili üyesi Aykan Erdemir ile birlikte kaleme aldıkları bir makale var mesela. 3 Ağustos 2015 tarihinde Sisi’nin yayın organı El Ahram’ın İngilizce sitesinde yayınlanan makalenin başlığı şu şekilde: “Türkiye ve Katar. Ankara’ya zarar veren asimetrik bir ortaklık.” Ne diyor ikili bu makalede: “Türk-Katar ekseninde ekonomik ve politik çıkarlar birbirine geçmiş durumda. Her iki ülke de kuvvetli bir şekilde İslamcı politikalar uyguluyor; Mısır’da Müslüman Kardeşleri, Gazze’de Haması, Suriye ve Libya’da silahlı İslamcı militanları destekliyor ve böylece terörizme yardım ve yataklık yapma suçlamalarıyla yüzleşmek durumunda kalıyorlar.”
Yeni Türkiye’den hoşnut kalmayanlar
FDD’nin Emre Çalışkan’a duyduğu ilgi hayli ileri boyutta. Emre Çalışkan’ın yine başka bir Oxford’lu, King’s College Ortadoğu Çalışmaları Departmanı’nda misafir araştırmacı olarak görev yapan Simon Waldman ile birlikte kaleme aldığı bir kitap bu ilgiyi daha da artırmış görünüyor. Hurst Yayıncılık tarafından Kasım 2016’da basılan kitabın adı “Yeni Türkiye ve Hoşnutsuz Yanları”. FDD, 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu öncesinde, 7 Nisan 2016’da bu kitabı eksen alan bir tartışma etkinliği düzenledi. Etkinliğin moderatörlüğünü John Hannah üstlendi. Yeni Türkiye’nin neocon ve siyonist çevrelerde meydana getirdiği huzursuzluğun tartışıldığı bu etkinlikte özellikle John Hannah’ın etkinliği açarken söyledikleri oldukça önemliydi.
“Bugün odaklanma gereği duyulan ana sorulardan birisi, 16 Nisan Referandumu ile birlikte Amerikan ulusal güvenlik politikası bağlamında Türkiye’yi elde tutmanın daha da zorlaşacağı gerçeğidir. 16 Nisan’da sonuç ne çıkacaktır? Evet ya da hayır oyu çıkmasının Türkiye dâhilinde ve hariçteki etkileri ne olacaktır? Amerikan politikasını belirleyenler açısından Türkiye daha büyük bir baş ağrısına mı dönüşecektir yoksa durum daha mı hafifleyecektir?”
15 Temmuz sonrası Gülen’e destek
FDD’nin Türkiye’ye ilişkin yaptığı çalışmalara baktığımızda 16 Nisan Referandumu örneğinde görüldüğü gibi tarihi açıdan önemli olayları, dönüm noktalarını tercih ettiğine tanık oluyoruz. Mesela 15 Temmuz FETÖ Kalkışması’nın hemen ertesinde acil bir konferans çağrısı yapmıştı FDD. ABD’nin eski Ankara büyükelçisi, şimdinin FDD Türkiye Projesi yöneticisi Eric Edelman 18 Temmuz 2016 tarihli o konferansta bakın FETÖ’yü hangi sözlerle savunmuştu:
“Açık şekilde görülüyor ki Cumhurbaşkanı ve AKP rejimi İncirlik Üssü’nü Fetullah Gülen’in iadesini sağlamak için bir pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Gülen bir din adamı. Pennsylvania’da yaşıyor. Onun örgütü, Türkiye’deki Hizmet toplumu Erdoğan tarafından paralel devlet olarak yaftalandı ve darbenin kışkırtıcıları olarak tanımlandılar. Oysa görebildiğim kadarıyla bu iddialarını destekleyecek en küçük bir delile dahi sahip değiller.”
FDD’nin korkusu Yeni Şafak
Eric Edelman’ın o konferansta dile getirdiği şu sözlere ayrıca dikkat çekmek isteriz. Yeni Şafak Gazetesi’nden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken ciddi bilgi yanlışlığı yapan bir “uzman” var bu sözlerde.
“Son olarak, darbenin üzerinden daha 72 saat bile geçmemişken Amerikan karşıtı ifadeler hem kabine üyeleri, hem de hükümet yanlısı medya organlarınca dillendirilmeye başlandı. Cumhurbaşkanı’nın dünürleri tarafından yayınlanan Yeni Şafak Gazetesi doğrudan ABD’yi suçlayarak darbenin arkasında olduğunu ifade etti.”
Türkiye hesapları bozan ülke
Yeni Türkiye’den hoşnut kalmayanlar, Türkiye-Katar ilişkisinden de hoşnut değillerdi. Plan yaptılar. Plana göre Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından işgal edilmeliydi. Ancak Türkiye’nin 2 Aralık 2015 tarihli protokole göre Doha yakınlarındaki El Reyyan Üssü’nde asker bulundurması ve 7 Haziran 2017 tarihli Meclis tezkeresi bu planı suya düşürecekti. Dünya Müslüman Âlimler Birliği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmed Er Reysuni,
“Katar’ın Birleşik Arap Emirlikleri ve bilhassa Suudi Arabistan tarafından işgal edilme ihtimali vardı. Türkiye, attığı adımla bu ihtimali ortadan kaldırdı.” yorumunu yapacaktı. Er Reysuni’nin de ifade ettiği gibi:
“Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin, başarısız darbe girişimi ve bölgede bir Kürt devletinin kurulması gibi Türkiye karşıtı politikalarda aktif olarak yer alması, Türkiye’nin krizdeki rolünü etkiliyor. Türkiye’nin duruşuna karşı çok hızlı siyasi kararlar alamayacaklar. Çünkü Türkiye güçlü bir ülke, ona karşı durmak çok kolay değil.”
El Reyyan Üssü’nde Türk askeri bulunduğu müddetçe Katar’ın işgali mümkün olmayacaktı. Ve ajanslar, 22 Haziran 2017’de şu haberi duyurdular. “Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleri Katar’a üç talep dayattı.” Bu taleplerin içinde en çarpıcı olanı Doha’daki El Reyyan Üssü’nün kapatılması talebiydi. Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’ı işgal senaryosunun önündeki en büyük engeli ortadan kaldırmak istiyorlardı.
Adım adım oynanan oyun
Oyun büyük. Yeni Türkiye’den fena halde rahatsızlar. Washington’daki neocon oluşumlar, Abu Dabi ve Riyad’da üslenmiş yancıları, Ortadoğu coğrafyasına boca ettikleri kirli planları her defasında bozan ülkeyi devreden çıkarmak için adım adım hareket ediyorlar. Katar, bu adımlardan sadece birisi. Michael Rubin aylar öncesinde, 23 Mart 2017’de “Acaba Erdoğan Katar parasıyla ödeme yapamadığı zaman gerçekte kaç kişi kendisini izleyecek?” diyerek işaret fişeğini çoktan yakmıştı. Türkiye-Katar işbirliğinin bir şekilde sona erdirilmesi gerekiyordu. Katar krizinin arka planında yatan neden işte buydu. Washington merkezli siyonist örgütler; Clifford May, John Hannah, Eric Edelman, Michael Rubin gibi hayatlarını siyonizme adamış Amerikan derin devletinin Tel Aviv uzantıları, Arap mahallesindeki siyonist kardeşleriyle el ele vererek Katar adımı ile başlattılar Türkiye harekâtını. Amerikan ordusuna ders veren İsrail pasaportlu Michael Rubin boşuna söylemeyecekti o sözü. “Bugün Katar, yarın Türkiye?…”