15 Temmuz akşamı eli kanlı terör örgütü FETÖ tarafından gerçekleşen darbe girişimi, milletimizin kahramanca direnişiyle birlikte sabaha karşı püskürtüldü. Bu hain saldırıda 248 vatandaşımız şehit olurken bin 600 civarı insanımız da yaralandı. Darbe girişiminin gerçekleştiği sıralardaysa hastanelerin ekibi de direnişteydi. Ama bu direniş diğerlerinden farklıydı. Cuntacı askerlerin halkı taradığı iki bölge olan Çengelköy ve Saraçhane’ye en yakın hastaneler Özel Medivia ve Medicalpark Hastanesi adeta sağlık üssü gibiydi. Doktorundan hemşiresine kadar herkes teröristlerce namlunun hedefi olmuş insanlarımızı hayatta tutabilmek için var gücüyle mücadele etti. Halk da doktorlara yardımcı olabilmek için hastanelere koştu. Kimi yer paspasladı, kimi doktorlara su taşıdı. Prof. Dr. Adem Dervişoğlu 25 yıllık meslek hayatında ilk defa böyle bir olaya tanık olduğunu ve ilk defa bir doktor olarak ağladığını aktardı. O gecede hastanede görev alan sağlık personeli neler yaşadı, nelere şahit oldu? Sizlere aktarmak istedik.
Prof. Dr. Adem Dervişoğlu (Genel Cerrahi Uzmanı)
Millet olmak böyle bir şey
25 yıllık meslek hayatımda ilk defa böyle bir olaya tanık oldum. O gece hastanede tam bir kargaşa hâkimdi. Hastanenin içi yaralılarla doluydu. Hekimlerimize haber vermiştik ama buraya ulaşmaları da kolay olmadı. Hekim kadrosu zaman sonra istenilen sayıya ulaşınca biz alana daha da hâkim olmaya başladık. Yaralıların ilk müdahalelerinin ardından diğer hastanelere sevkini gerçekleştirmeye çalıştık. Hasta transferinde de sıkıntılar yaşadık ama bu problemleri vatandaşlarımızın sayesinde aşabildik. Acil sevki olan yaralıların sevkini halkımız, kendi araçlarıyla gerçekleştirdi. Bu insanlar, birbirini tanımayan insanlardı. Hastanede araç sevki için nöbet tutan vatandaşlarımız vardı.
Hastanede, biz doktorların çok yorulduğunu farkına varıp “Hocam ne yapabiliriz söyleyin” diyen insanlarımız vardı o gece. Kimi su getiriyor, kimi serumları tutuyor. Bir ablamız vardı mesela. Hastanede çalışmıyor. Eline aldı paspası, yerleri temizliyor. Bunlar unutulacak şeyler değil. O gece Türk milletinin zor koşullarda ne kadar sıkı bir şekilde kenetlenebileceğini gördüm. Bu duyguları taşıyan birisi olarak söyleyebilirim ki inanın bazen içimden gelip ağlamak geliyor. Yani oradaki halkın ya da gencecik hemşire arkadaşlarımın ya da evinden bütün koşullarla buraya gelen hekim arkadaşlarımın bu hassasiyetini, halkın bize yardımını, bizim işimizi kolaylaştırmalarını gördüğüm zaman millet olmak böyle bir şey dedim.
Hastanemize altı şehit gelmişti. Ölüm şekli ve benzeri nedenlerle zabıt tutulması gerekiyordu. Morgda şehitleri gördüğümde hüngür hüngür ağladım. Bugüne kadar çok vefat eden hasta gördüm ama hiç ağladığımı hatırlamıyorum. O gece apayrı duygular içindeydim. Vefat eden insanlar, sokakta gördüğümüz yurdum insanlarıydı.
Op. Dr. Ahmet Mehmet Altan (Genel Cerrahi Uzmanı)
Gerekirse ölürüm bu vatanı onlara bırakmam
O akşam saat 10 sularıydı sanırım. İşletme direktörümüz Figen Hanım aradı. “Hocam burası çok kötü, acilen gelmeniz lazım” Bostancı’da oturuyorum. Aracımla E-5’e indim ama tanklar yüzünden yol bir türlü açılmıyordu. Başka bir yol denedim. Yine de ilerlemek mümkün değil. En sonunda yolda araç kullanan vatandaşlara “doktor olduğumu, hastaneye ulaşmam gerektiğini” söyledim. Yolu yara yara ancak hastaneye varabildim. Hastaneye vardığımda durum sahiden içler acısıydı. Bu bir şok darbeydi. Kimse beklemiyordu. Yaralıların kaydı doğru düzgün alınamadı. O kargaşada yaralıların isimlerini almak, kayıt altında tutmak zaman kaybıydı. İlk etapta nasıl müdahale edeceğimize karar veremedik. Zira beklenmedik bir durumla karşı karşıyaydık. Çok geçmeden hastane personeli arkadaşlarımızın, organizasyonu hazırlaması kontrolü elimize almamızı sağladı. Fizik tedavi bölümüne hafif yaralıları, acil bölümüne ise ağır yaralıları oraya yerleştirdik. Hastanenin yakınlarında oturan birçok doktor ve hemşire burada çalışmamasına rağmen bize yardıma geldiler. Olaylardan etkilenen 60 civarı insanımız buraya getirildi. İlk belirlemelere göre de 6 şehit geldi. Bir o kadar ağır yaralı.
Hepsi de bu mahallenin çocuklarıydı. Çoğunu ismen bilmesem de simalarından tanıyordum. Buraya gelenlerin hepsi ne olduğunu anlamaya çalıştı. Olayların vahametini anlamaya başladıklarında ise bir an önce hastaneden ayrılmanın derdindeydiler. Boynundan, vurulmuş vücudu kanlar içinde ağır yaralının sözleri unutulmayacak sözlerdi. “Ben gerekirse ölürüm ama bu vatanı onlara bırakmam” diyenlere şahit oldu bu kulaklar “Bende pek fazla bir şey yok, daha ağır olanlar varsa onunla ilgilenin” diyen fedakâr insanlarımız vardı. Bu insanlar, darbeyi engellemek için elinden geleni yapmış insanlardı. Bu insanların maddi gücü var; bu doğru, sosyal yaşamları var. Ama bu insanlar sokağa çıkıp darbeye karşı çıktı. Parti-çıkar ilişkisi gözetmedi. Gövdesini siper etti vatan uğruna. Bu çok değerli bir şey. Doktor olarak bakarsak, buraya kim gelirse gelsin bizim için herkes hastadır ve biz işimizi yaptık. Kimin geldiğinin önemi yok.
Uzm. Dr. Mehmet Berke (Acil Servis Hekimi)
Asker bize nasıl mermi sıkar?
O gece ben nöbetteydim. İlk bize, basit yaralanmalar geldi. Sonra ayaklarından vurulan iki kişi daha geldi. Gece yarısı olmadan bu sayının artacağını tahmin ettim ve hemen çocuk-doğum servislerini kapattırdım. Orada çalışan personellerin tümünü hemen aşağıya inmelerini istedim. Başhekimi arayarak doktor ihtiyacı olduğunu söyledim. Hastaneyi kırmızı alan dediğimiz acil muayeneye açtık. Çok geçmeden yaralı sayısı artmaya başladı. İlk saatlerde 112, güvenlik gerekçesiyle bize ambulans gönderemedi. Biz de sınırlı sayıda araçlarımızla çıkartmayı başardık ve hastaların sevkini gerçekleştirdik. Vatandaş da kendi arabalarıyla yaralıları getiriyordu. Ağır hastaları, sedyelere yatırdık. Hayati risk taşımayanları da ağır yaralıların yanlarına ikişerli, üçerli şekilde oturtarak muayene etmeye başladık. Yaralananlar genellikle G-3 mermisiyle göğsünden, kasıtlı bir şekilde vurulmuş. Şehitler arasında sniperla vurulan polisimiz de vardı. Acil ameliyat olması gerekenlerin hepsini, şartlar müsaade etmediği için transferini yaptık.
Toplumsal olaylar sonrasında vatandaşlar çok fazla panik ve ankisitiye içerisinde oluyor. Kontrollerini kaybediyorlar zira hiç alışık olmayan bir durumla karşı karşıyalar. O gece de böyle bir ortam vardı. Büyük bir panik havası hâkimdi. Tabii insanlar böyle bir olaya ilk kez maruz kalıyor. Bizim için hasta insanla uğraşmak zordur ama travmalı hasta ile uğraşmak daha zordur. Neden? Çünkü siz sadece orada hasta ile uğraşmazsınız. Aynı zamanda yakınları ve çevresiyle uğraşmak zorundasınızdır. Tahmin ediyorum hastaneye gelen vatandaşlar, niçin buraya geldiklerinin farkında değillerdi. Neden sonuç ilişkisini zihinlerinde kuramıyorlardı. Halk kendini rüyada gibi hissediyordu. “Asker bize nasıl mermi sıkar? Neden yaralandık biz?” gibi konuşmalar geçti aralarında. Olay olmuş, halâ inanmak istemiyorlardı. Ne zaman ki acıda ortak bir noktada buluştular, işte o zaman görev bilinciyle hareket etmeye başladılar.
Op.Dr. Leyla Erdem (İç Hastalıkları Uzmanı)
Ben iyiyim, diğer arkadaşlarla ilgilenin
O gece evimdeydim. Telefonla çağırdılar. Hastane, 10 dakika uzaklıkta olmasına rağmen yarım saatte ancak gelebildim. Hastaneye vardığımda tam bir kargaşa vardı. Açıkçası personelde de hâkimdi bu hava. Çünkü hayatlarında ilk defa böyle bir durumla karşı karşıya kaldılar. Sokaktan gelen vatandaş, eline bir iğne batsa canı yanacak veya kan alırken bayılacak insan, kan revan içinde kalmış, insanları topluyor. Kimisi yaralı halde kendi aracıyla geldi. Kimisi yaralıyı kucaklamış hastaneye getiriyor. Herkes o anda çözüm istiyordu. O gecenin hiç bitmeyeceğini sandım. Sokaklarda bağrışmalar, silah sesleri, jetlerin çıkardığı korkunç uğultu… Olayın şokunu yaşamaya fırsatımız dahi olmadı. İlk olarak hayati risk taşıyan insanlara müdahale ettik. Personel sayımız yeterli olmamasına rağmen herkes özverili çalıştı. Yapabilecekleri bir şey vardır düşüncesiyle hastanenin yakınlarında oturan vatandaşlarımız bile geldi. Bu beni çok etkiledi. Gerçekten millet olarak vermeye, ülkemiz için elinden geleni yapmaya çok hazır bir milletiz. Ben bu gece bunu gördüm.
Elbette yaralıların yakınlarında çok panik hali vardı ama bana göre o kaos ortamında en sakin yaralılardı. Olayın travmasından mıdır bilemiyorum ama inanılmaz dirayetlilerdi. Kutsal bir görev olarak görmeleri de olabilir. Bizim için zor bir geceydi. Bir yandan yaralılarla ilgilenirken diğer yandan hasta yakınlarını sakinleştirmek kolay değil. Kimi hasta yakınlarının bize saldırgan davranışları da oldu ama duyarlı vatandaşlarımız çok şükür buna mani oldu.
O gece unutamadığım biri vardı. Atardamar yaralanmasıyla hastaneye geldi. Müdahale etmeye çalışıyorum. “Hocam ben elimle bastırırım. İyiyim ben. Siz diğer arkadaşlarla ilgilenin, ağrım sızım da yok.” diyor. İmkânsız ağrının olmaması, bundan çok etkilenmiştim. İsmini öğrendim, sonra ziyaretine gittim. Birbirimizi görünce çok duygulandık. Mesela bir polis arkadaşımız vardı. Dizi parçalanmış ki diz eklemi çok ağrılı bir eklemdir, sevk edilmesi gerekiyor. Ona rağmen “Beni bırakın, vatandaşları sevk edin lütfen hocam” diyor. Herkes “Ben iyiyim, diğer arkadaşlarla ilgilenin” diyor.
Op. Dr. Umut Serhat Ektirici (Genel Cerrahi Uzmanı)
Sana bir şey olmayacak değil mi baba?
Evde ailemle oturuyordum. Figen Hanım aradı ve hastanedeki durumdan bahsetti. Çıkmam gerekiyordu. Hastaneye gitmek için hazırlanırken küçük kızım “gitme kal” dedi. Cevap veremedim. Kapıya yönelirken “Sana bir şey olmayacak değil mi baba” dedi. “Olmayacak ben yine geleceğim.” dedim. “Emin misin?” dedi. Aklımdan beni de vurmazlar herhalde diye düşünüyordum. “Merak etme kızım” deyip yola çıktım. Oradan buraya gelene kadar 5-6 defa aradı beni. Sabah 6’ya kadar beklemiş; “babam gelirse” diye. Tabi insan ister istemez insan etkileniyor. Hastaneye vardığımda tam bir kargaşa hâkimdi. Ama bunu düşünecek vakit de yoktu. Hemen, kimin acili yeti var, kimin yok, onları kategorize ettik ve müdahaleye başladık. İlk etapta biraz zorlandığımızı itiraf etmem gerek. Çünkü 112 ile irtibat kurmak kolay olmadı. Acilde yaralılarla ilgilenirken diğer bölümden gelen haberler daha da kötüydü. Tabiri caizse patladığımız anlar olmadı değil. Hayati fonksiyonu tehlikede olanları kimse, onlarla ilgilenmeye başladık bu kez. Diğerlerini sevk etme kararı aldık. Aktif kanaması olan, solunum problemi olan çok. İlk hedefimiz yaralıları hayatta tutabilmekti. Birinci saatin sonunda 112 ile irtibat sağlanabildi. O zaman bir rahatlama oldu. Biz tabi o karmaşada ülkede neler olup bitiyor, takip edemedik. Sabaha karşı 5-6 gibi kendimize geldik.
Figen Demirel (Hastane İşletme Direktörü)
Ne derim ben şimdi ailesine?
O gece, sahiden bizim için zor bir geceydi. İlk olarak ayakta yaralananlar geldi. Daha sonra göğsünden, boynundan yaralananlar. Direkt şehit olarak gelenler de vardı. Bunların sayısı çok fazla olmamakla birlikte 112’ye ihtiyaç duyuldu. Sonuç itibariyle burası butik bir hastaneydi ama tüm hastane kadrosunun burada olması, Medivia’nın ciddi anlamda bir sağlık üssü olmasını sağladı. Gelen arabaların haddi hesabı yoktu. Her duran araçtan mutlak suretle bir yaralı çıkıyordu. Bizim için zor bir sınavdı ama başarılı bir şekilde atlattığımız düşünüyorum. Tüm hastane personeli özverili bir şekilde elinden geleni yapmaya çalıştı.
Kimsenin hazır olmadığı bir savaş psikolojisi vardı insanlarda. Ülkeniz adına gövdesini siper etmiş insanları gördüğünüz zaman çok duygusal anlar da yaşıyorsunuz. Yaralıların yakınları, birbirini tanımayanların insanların, omuz omuza verip diğer yaralıları getirmeye çalışması, “diğer arkadaşım kurşunlandı o ne oldu?” demesi. Oysaki sırtından vurulmuş, göğsünden kanlar akıyor, konuşmaya mecali yokken, konuşabildiği şey diğer arkadaşını sormak. Bunlar acı verici ama insanlık tarihine geçen güzel duygular.
O gece yaşadığım bir anı var ki unutacağımı sanmıyorum. İki sivil polis, diğeri vurulmuş. Hayatta kalan arkadaş, merdivenlerde oturup hıçkıra hıçkıra ağlayarak “Benim yüzümden oldu. Eğer öne atlayan ben olsaydım, ben vurulacaktım ama o vuruldu. Şimdi ne yapacağım. Ne derim ailesine.” Gerçekten çok etkilenmiştim. O gece şunu anladım ki Türk halkı kendi özgürlüğünü resmen ilan etti.
Didem Yılmaz (Anestezi Uzmanı)
Zemin kanlar içindeydi.
O gece nöbetteydim. Hastanede öncelikle iki yaralı geldi. Gerekli müdahale yapılıp sevkini gerçekleştirmek için ben de ambulans aracımızla beraber diğer hastaneye gittim. Dönüşte aracımızı vatandaşlar durdurmuştu. Bir yaralı vardı. En yakın hastaneye sevk ediyorduk. Yaralıydı, çok kan kaybetmişti ama bilincini açık tutmam gerekiyordu. Birkaç soru sordum. Nerede olduğunu, ne olduğunu, buna benzer sorulardı. Hepsine cevap vermişti. Bilinci yerindeydi. Ne var ki sonradan öğrendim, ertesi gün şehitler arasında yer almış. O gece sevkten döndüğümde hastane, mahşer yeri gibi kalabalıktı. Korkunç bir manzara ile karşılaştım. Acil servisin zemini kanlar içindeydi. İtiraf etmem gerekirse çok korktum. Ama bir yandan da cesaretli olmak zorundaydım. Bu çevrede oturan vatandaşların da yardımı oldu bize. Kan vermek için nöbet tutan vatandaşlarımız vardı. Sedyede yaralıları taşımamızda yardımcı oldular.
Ayhan Kural (Anestezi Uzmanı)
Yoldan buldum getirdim.
O gece kâbus gibi bir geceydi. 6 yıldır burada çalışıyorum. Butik bir hastane burası ve ben hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştım. Bizim burada en büyük adrenalinimiz, kalp krizi geçiren vatandaşa müdahale etmek oldu. O gece kendimi çok çaresiz hissettim. Gelen yaralı hiç bitmiyor ve hiç bitmeyecek sandım. Sürekli araç geliyor, her araçtan yaralı çıkıyor. Yaralı getirenler, kimi getirdiğini bilmiyor. “Yoldan buldum, getirdim” diyor. Allah kimseye böyle bir acı yaşatmasın.