Soğuk savaş döneminde NATO üyesi ülkelerin buluşması şeklinde ortaya çıkan Münih Güvenlik Konferansı, dünyada güvensizlik endişeleri artarken Almanya’nın Münih şehrinde toplandı. Küresel güvenlik meselelerinin gündeme alındığı ‘Münih Güvenlik Konferansı’, bozulan ittifaklar, tartışılan birlikler ve üyelikler gölgesinde gerçekleşti. Bu seneki toplantıda, Avrupa Birliği (AB) ve ABD arasındaki İran ayrışması, iki taraf arasındaki krizin ne boyuta geldiği konferansta ABD başkan yardımcısı Mike Pence ve Merkel’in açıklamalarıyla gözler önüne serildi.
NATO savunma harcamalarına katkı çağrısını tekrarlayan Pence, zirvede Almanya’nın Rusya’dan gaz alacağı Kuzey Akım 2 projesini de eleştirdi. Merkel, ABD Ticaret Bakanının “Alman otomobillerinin ABD’nin ulusal güvenliğine tehdit olduğu” sözlerine “Biz otomobillerimizle gurur duyuyoruz. Almanya tarafından üretilen otomobillerin ABD’nin güvenliği için tehdit unsuru olarak görülmesi bizi ürkütür” cevabını verdi. Pence, konferansta Suriye’de taktik değiştirdiklerini de kabul etti. Münih’te Orta Menzilli Nükleer Anlaşmasının iptalinin yanında Brexit, İran gibi konular da tartışılan başlıklar arasındaydı.
BÜYÜKELÇİLİK SEVİYESİNDE KATILDIK
Öte yandan Polonya’nın başkenti Varşova’da gerçekleşen Varşova Ortadoğu Konferansı da çok ilginç görüntülere sahne oldu. “Ortadoğu’da Barış ve Güvenliğinin Teşviki” olarak ilan edilen konferansta, İran karşıtı cephenin derinleştirilmesi ve Arap-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi ön plana çıktı. Münih ve Varşova konferanslarının zamanlaması Türkiye, Rusya ve İran’ın Soçi’de Suriye konusunu konuşup kararlar aldığı zirveyle aynı güne denk geldi. Arap-İsrail görüşmeleri olarak nitelendirilen konferansa Türkiye, büyükelçilik seviyesinde katıldı.
Konferansta, Netenyahu’nun sözcüsünden gönderildiği iddia edilen birçok video sızdırıldı. İddialara göre körfez liderleri İran’ı eleştiriyordu. Videolar daha sonra yayından kaldırıldı. Geçen hafta gerçekleşen konferanslardan Mühih konferansını Tarık Oğuzlu, Varşova Konferansını ise Ali Semin değerlendirdi.
Prof. Dr. Tarık Oğuzlu – Antalya Bilim Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
ABD-AB ÇATLAĞI BELİRGİNLEŞTİ
Münih Konferansı, uzun yıllardan beri Almanya’nın öncülüğünde organize ediliyor. Transatlantik dünyanın önemli ülkelerini, üst düzey siyasi güvenlik ve dış politika elitlerini her yılın şubat ayında bir araya getiren çok üst düzey bir toplantı. Yetkililer, ülkelerinin dış ve güvenlik politikaları hakkında ipucu veriyorlar. Ülkeler çok açıkça “şunu istiyoruz”, “şunu yapacağız” demiyorlar ama onları dinleyen herkes ne yapacaklarını ne düşündüklerini anlayabiliyor. Bu toplantıyı önemli kılansa ABD ve Avrupa Birliği arasındaki çatlağı çok açık bir şekilde ortaya çıkarması.
ABD’yi Trump yerine Mike Pence temsil etti. Pence’nin verdiği mesajlarla, Merkel’in Avrupa Birliğini temsilen verdiği mesajlar arasında inanılmaz bir uçurum vardı. Mesela Pence, Trump’ın NATO’ya ve Avrupa’nın güvenliğine destek verdiğini söylese de Almanya Başbakanı Merkel, Trump’ın politikalarına karşı olan muhalefetini üstü kapalı bir şekilde de olsa dile getirdi. Yaptığı konuşmada, liberal dünyanın değerlerinin aşınmaya başladığını ve burada Trump’ın da önemli bir rolü olduğunu söyledi. Almanya, ABD’ye yönelik olarak ciddi bir rahatsızlık hissettirdi.
İlk olarak, Avrupa Birliğinin diğer önemli ülkeleri de toplantıdaki temsiliyetleri üzerinden Trump ABD’sinin batı dünyasına, transatlantik ilişkilere ve NATO’ya bakışına karşı rahatsızlık duyduklarını hissettirdi. İkinci olarak, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da toplantıya katıldı. Rusya’nın yapmaya çalıştığı şey, transatlantik ilişkilerdeki çatlağı olabildiğince büyütmek. ABD’yi yalnızlaştırıp, Avrupalı ülkeleri kendi tarafına çekmek gibi bir amacı var. Rusya, dış politikasındaki bu amaca bir bakıma yaklaşmış oldu. Çünkü Trump, Avrupalıları yalnız bıraktı ve onlara “Çin’e karşı yoğunlaştığım bir anda arkamda sizi hazır bir şekilde görmek istiyorum” mesajı veriyor. Şunu da söylüyor “Bizim Avrupa’nın güvenliğine katkı vermemizi istiyorsanız NATO harcamalarınızı artırmalısınız.” Ama Avrupalıların bu taraklarda bezi yok, çünkü onların tehdit algılamalarıyla ABD’nin tehdit algılamaları arasında muazzam bir fark var.
AVRUPA AMBARGODAN RAHATSIZ
ABD ve Avrupa birliği ülkelerinin Rusya algısı da birbirinden çok farklı. İran üzerinde önemli bir görüş ayrılığı var. Avrupa ülkeleri Trump’ın peşine takılıp İran üzerine ambargo konulmasını, ABD’nin İranla imzalanan nükleer anlaşmadan çekilmesini içlerine sindiremiyor. Burada rahatsızlık yaratan şey ABD’nin en yakın müttefiklerini dahi küstürmeyi göze alarak, “ben bildiğimi okurum” havasında takılması. Avrupalılar “Biz zaten müttefikiz, NATO içerisinde uzun yıllardır beraberiz, gelin masa etrafında konuşalım, orta yolu bulalım” diyorlar. Ama Trump “önce Amerika” diyor, kendi ülkesinin ulusal çıkarlarını üyesi olduğu NATO gibi örgütlerin dışında daha milliyetçi bir perspektifte değerlendiriyor.
Zaten Brexit, Avrupa’yı böldü. İlliberal hareketlerin yükselişi, Almanya’nın olası bir hegemonik yükselişine karşı diğer AB üyesi ülkelerin tepkileri Avrupa’yı böldü. Avrupa şu an birleşik bir örgüt olmaktan ziyade varlığını korumaya çalışan bir aktör olma durumunda ve bu onu hem ABD’ye karşı hem de Rusya’ya karşı zayıf kılıyor. Almanya’nın, Rusya ile Kuzey Akım 2 doğal gaz projesi var. Almanya, Doğu ve Orta Avrupa’daki AB ülkelerinin aksine Rusları tehdit görmeyip, “Ben Rusya’yla bu iş birliğini yapacağım, doğal gaz almaya devam edeceğim” diyor.
ABD’DEN LİDERLİK BEKLEMEK HAYAL
Münih Güvenlik Konferansında şunu gördük, batı ülkeler topluluğu, içten içe zayıflamaya, ayrışmaya başlamış. Bu iyi bir şey demiyorum ama aralarındaki çatlaklar sanki daha da derinleşiyor. Mesela Pence, Trump’ın adını andığı zaman kimsenin alkışlamaması, katılımcılar üzerinde soğuk duş etkisi yaratması; Merkel konuşurken herkesin çılgınca alkışlaması… Trump Amerika’sıyla şu anki Avrupa yönetimi arasında ciddi bir soğuk savaş var. Rusya ve Çin, bu manzaradan keyif alıyorlarmış gibi bir hava da var. Onların da işine geliyor batının bölünmesi. Avrupalıların şunu anlaması lazım, eğer İkinci Dünya Savaşının bitiminden günümüze var olduğuna inandığımız bu liberal uluslararası düzenin devamını istiyorlarsa bunun için emek ve zaman harcamalılar. Özellikle Almanya bir inisiyatif almalı. Bu düzene inanan bu düzenin devamından fayda görmeye alışmış, bunu isteyen ülkeleri bir araya getirmeli. ABD’den liderlik yapmasını beklemek biraz bir hayal.
Ali Semin – BİLGESAM Araştırma Koordinatörü, Ortadoğu uzmanı
VARŞOVA’DA HEDEF İRAN’DI
Varşova’daki toplantıya Avrupa’nın ciddi desteği olmadı. ABD ve İsrail birlikte yönetmek istediler. Toplantı, güvenlik bağlamında olsa da hedef İran’dı. ABD bölgede Suriye konusunda çok fazla bir şey istemiyor ama İranla uğraşıyor. Bu toplantıda odak nokta İran ve Arap dünyasındaki gelişmeler oldu. ABD, Varşova üzerinden dünyadaki gelişmeleri önemli aktörlere, yani bölgesel küresel güçlere lanse etmek istedi. Bu konferansın aslında çokta bir anlamı yok. Türkiye’nin büyükelçilik seviyesinde katılması, Fransa ve Almanya’nın destek vermemesi her şeyi açıklıyor. Barış adı altında yapılan toplantılarda bölgeye ilişkin pek bir sonuç elde edilmiyor. Konferanstan video yayınlamalarına sızdırma diyoruz ama kendileri sızdırdılar. ABD ve batı genel olarak Ortadoğu’da bir şey yapmak isterse önce nabız ölçer. “Dünyayı yönetiyoruz, hakimiz” diyorsunuz, “istihbaratımız güçlü” diyorsunuz ama “sızdırılıyor” bilgileriniz. Nabız ölçmek için sızdırıyorlar.
Varşova görüşmelerine Arap-İsrail görüşmeleri, Arap ülkelerinin İsrail’i tanıma provası diyebiliriz. İsrail, Arap ülkeleriyle özellikle Umman’la son zamanlarda çok yakın ilişki içerisinde. Umman Dışişleri bakanı bir açıklama yaptı “İsrail Ortadoğu’nun bir ülkesi” dedi. Ve bunu kabul eden bir Arap ülkesinden bahsediyoruz.
Özellikle Suriye’den sonra İran’a karşı bir Arap bloğu oluşturmaya çalışıyorlar. Ama şunu unutuyorlar, Araplar bir blok değil. Yani ABD için Araplar şu an güçlü bir müttefik değil. Hangi Arap ülkeleriyle iş yapacaksınız? Türkiye’yi kaybetmek üzere olan bir ABD, İran’ı zaten kaybetmiş. Suudi Arabistan’la çok olmasa da yakın bir ilişkisi var. Bölgede bu kadar gelişme varken güçlü bir Arap müttefiki oluşturmak zorunda. Ama Arap ülkelerini bir yapbozun parçaları gibi yerleştirmeye çalışıyor. Ortadoğu’da bir güç oluşturmaya çalışıyor ve bunu da İsrail’i katarak yapıyor. Trump ABD’si İsrail’le güçlü bir Ortadoğu ittifakı kurabileceğine inanıyor. İsrail de Arap dünyasının güçlü olamayacağını çok iyi biliyor ve bunun arasında bir denge kurmaya çalışıyor. Arapları İsrail’e yaklaştırmanın temel nedeni, ABD müttefiklerini bölgede yavaş yavaş kaybediyor olması.
ARAP-İRAN SAVAŞI TETİKLENİYOR
ABD bölgesel dengeyi artık İran düşmanlığıyla korumaya çalışıyor. Daha önce İranla İsrail arasında denge kurmaya çalıştı. Şimdi daha farklı bir tablo var, o da şu Körfez ülkeleriyle İran’ı karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Bir Arap-İsrail değil, Arap-İran savaşını tetiklemeye çalıştığını görüyoruz. Bunu başarabilir mi, zor görünüyor. Artık denge, Araplarla İran’ı karşı karşıya getirmek ve İsrail’i burada rahat bırakmak. Bölgede güçlü bir müttefik isterseniz İsrail’in de içinde olduğu bir ittifaktan bahsedebilirsiniz. ABD, bunu sağlamaya çalışıyor. Konu ne olursa olsun İran’ın tehdit olduğunu söylüyor. Arap milliyetçiliğini ABD niye tetikler, bu İsrail için tehdit olabilir mi, evet olabilir. Eğer kontrolsüz bir Arap milliyetçiliği Pan Arabizm, tekrar Baas eksenli bir Arap milliyetçiliğiyse İsrail’e karşı güvenliği tehdit eder. Ama ABD’nin şu an istediği kontrollü ve İran’ı zayıflatacak bir Arap milliyetçiliği. Bunu körfez ülkeleri üzerinden götürecek. Bundan sonraki süreçte Arap-İsrail savaşı değil, bölgedeki mezhep savaşlarını bastıracak bir Arap milliyetçiliği yürütülecek gibi görünüyor.