Kurulduğu 1978 yılından bu yana terörün her türlüsünü tatbik etmiş bir örgüt olan PKK, bu kez şehirlerde korku ve kaos yaratmak için sol terör örgütlerini kendi çatısı altında birleştirdi. PKK ve PYD’nin gölgesi altında Türkiye’yi hedefleyen terör eylemleri yapacağını deklare eden örgütler şunlar:
Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML), Türkiye Halk Kurtuluş Partisi Cephesi (THKP-C), Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birlikleri (MLSPB), Maoist Komünist Partisi (MKP), Türkiye Komünist Emek Partisi-Leninist (TKEP-L), Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği (TİKB), Devrimci Komünist Partisi (DKP), Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP) ve Devrimci Karargâh. Siz buna bir de Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi’ni (DHKP-C) ekleyin. Zira DHKP-C bu ittifakın doğal üyesi olan bir terör örgütü.
Bu örgütlerin yarısı, aynı zamanda Gerçek Hayat’ın iki hafta önceki sayısında işlediğimiz Birleşik Özgürlük Güçleri (BÖG) grubu altında birleşmiş olanlar. PKK’nın Kandil’deki elebaşlarından Duran Kalkan’ın muştuladığı (!) bu terör koalisyonuna Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) adını verdiler.
Bünyesindeki örgütlerin etki alanları sınırlı olmakla birlikte bir karargâh ve istihbarat aklıyla kurgulanan bu terör ittifakı, koalisyonu, konsorsiyumu -nasıl isimlendirilirse isimlendirilsin- özellikle metropollerde terör eylemleriyle Türkiye’yi yıldırmayı amaçlayan yeni asimetrik savaş stratejisinin bir parçası. İşte tam da bu yüzden hafife alınmamalı.
Devrimci Karargâh, birdenbire ortaya çıktığı ve eylem gücünden fazla propaganda etkinliğiyle sivrildiği için esasında ‘sol örgütler piyasası’nda da küçümsenen bir örgüt. Ne var ki Devrimci Karargah, lideri Serdar Kaya’nın yaşadığı Almanya’dan başlayarak Avrupa gizli servisleri tarafından korunduğu için dikkatle izlenmesi gereken bir örgüt. Varlığını da önce Irak, ardından da Suriye savaşının yarattığı kaos ortamında her iki ülkede PKK gölgesi altında aldığı askeri eğitimden sonra yaptığı terör eylemleriyle duyurdu.
Emperyalizm’le savaşan (!) emperyalizm maşaları
Partizan Yolu ve onun devamı niteliğindeki 16 Haziran Hareketi’nin üyesi olarak görülse de Serdar Kaya’nın, Dev-Sol ve DHKP-C Lideri Dursun Karataş’ın ölümünden kaynaklanan boşluğu doldurmak amacıyla Devrimci Karargâh’ı örgütlediği söyleniyor. Ancak sol örgütler bu iddiayı da kabul etmiyorlar. Sol terör grupları arasındaki ihtilaflar bir kenara bırakılırsa özetle Devrimci Karargâh’ın ortaya çıkış misyonunu Irak ve Suriye iç savaşlarının yarattığı kaos ortamında terör eylemlerini Türkiye kentlerine taşımak olarak özetlemek mümkün.
Bunu nereden anlıyoruz: Hem Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) 2011 gibi erken bir dönemde hazırladığı Devrimci Karargâh Örgütü Etüdü başlıklı 102 sayfalık gizli rapordaki bilgilerden, hem de örgütün Irak ve Suriye savaşıyla ilgili kendi açıklamalarından. Rapordan önce örgütün açıklamalarıyla başlayalım. Şöyle diyorlar açıklamalarının bir yerinde: “ABD emperyalizminin Irak’ı işgaliyle başlayan Ortadoğu’yu yeniden paylaşma savaşı, Rojava devrimiyle birlikte bölgesel devrimci Kürt muhalefetinin de bir özne olarak öne çıktığı yeni bir aşamaya geçmesinin ardından şimdi de Rusya’nın bölgeye fiili müdahalesiyle artık salt bölge halklarının değil tüm insanlığın geleceğini ilgilendiren tümüyle kritik bir evreye evrilmiştir.”
Sol terör örgütleri -özellikle de Devrimci Karargâh- böyle afili cümlelerle kendi terör eylemlerine meşruiyet kazandırmayı çalışmayı pek severler. Her türlü insanlık dışı terör eylemini emperyalist ülkelerin istihbarat ülkelerinden aldıkları görev icabı ya da onlara yaranmak için düzenler -TAK’ın 13 Mart saldırısını tepkilere rağmen üstlenmesi gibi- imza atar ve ardından da “AKP hükümeti, emperyalistlerle birleşen ve çatışan çıkarları temelinde bölge halklarına karşı sürdürülen bu kanlı saldırılarda uluslararası ve bölgesel en kirli ittifaklar içerisindedir” gibi gerçeği perdelemeye çalışan cümleler sarf ederler.
Daha basit bir deyişle emperyalizmle savaştığını ileri sürerek emperyalizmin gönüllü maşalığını yürütürler. İçinde bulunduğumuz süreçte de Türkiye’ye savaş açarak bu maşalık fonksiyonunu icra etmeye çalışıyorlar.
Kobani savaşı bütün sol örgütler gibi Devrimci Karargâh’ın da kendine alan bulmasına imkân verdi. Örgüt bir bildirisinde bunu şu sözlerle teyit ediyor: “Rojava’daki diğer Türkiyeli devrimci güçlerle birlikte Devrimci Karargâh Rojava savaşçıları olarak yerimizi aldık.”
Paralel’in kullanışlı örgütü
Devrimci Karargâh’ın gizli servisler tarafından kullanıldığı MİT’in raporunda yer alıyor. Birdenbire ortaya çıkan örgütün yabancı gizli servisler tarafından yönlendirilen bir taşeron olduğu belirtiliyor.
Devrimci Karargâh, hayatı boyunca sol örgütlerle mücadele etmiş eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın bu örgütle ilişkili olduğu şeklinde kimsenin inanmayacağı Gülen Örgütü komplosu/kumpası ile de gündeme gelmiş bir örgüt. Avcı, örgüte yardım etmek ve hazırlık soruşturmasını ihlal etmek iddiasıyla tutuklanmıştı.
Gülen Örgütü, tıpkı Hanefi Avcı’nın Eskişehir Emniyet Müdürü iken makamına telekulak tapeleri yerleştirdiği gibi Devrimci Karargâh (DK) davasında da sahte delillerle suç üretti ve Avcı’yı tutukladı. Avcı, bu davada terör örgütü ve mensuplarına bilerek yardım etmek suçundan 5 yıl 7 ay 15 gün, soruşturmanın gizliliğini ihlal suçundan 2 yıl 2 ay 20 gün, yargı görevini yapanları etkileme suçundan 2 yıl 6 ay hapis ve ruhsatsız yarı otomatik silah bulundurduğu gerekçesiyle de 5 yıl olmak üzere toplam 15 yıl 4 ay 5 gün hapis cezasına çarptırıldı.
Oysa örgüte üye olduğu ve örgüte yardım ettiği gerekçesi ile haklarında ceza verilen 38 Devrimci Karargâh sanığının tamamı serbest bırakılmıştı. Bırakılmayan tek kişi Hanefi Avcı idi. Çünkü Gülen Örgütü, Devrimci Karargâh örgütünü Hanefi Avcı’yı Haliç’te Yaşayan Simonlar adlı kitabı yüzünden mahkûm ettirmek için kullanmıştı. Devrimci Karargâh, Paralel Yapı için ‘kullanışlı’ bir örgüttü.
Toplam 75 sanıklı davada Devrimci Karargâh’ın örgüt yöneticisi olduğu ve silahlı eylemlere katıldığı tespit edilen 5 kişi dışında hükümlü olarak tutukluluğuna karar verilen tek kişiydi Avcı. Ayrıca Selimiye’deki 1’nci Ordu Komutanlığı’na havan silahlı saldırı düzenleyen Cemal Bozkurt ve Özgür Dinçer 5’er yıl ceza alırken Avcı evinde bulunan OHAL ruhsatlı silahtan aynı cezayı aldı.
Devrimci Karargâh davası Hanefi Avcı’nın dosyaya eklenmesiyle sulandırıldı. Ve Gülen Örgütü’nün Avcı’ya yönelik Devrimci Karargâh kumpası Paralel Devlet tarihinin en Kafkaesk ve ironik kumpaslarından biri olarak kayıtlara geçti.
Irak’ta PKK eğitti
MİT’in hazırladığı etütte 2005 yılında kurulan örgütün genel yapısı, kuruluşu, lideri, mensupları, stratejileri, hedefleri ve PKK ile bağlantısına ilişkin kapsamlı bilgiler yer alıyor. Rapora göre illegal unsurlar 2011’de Kuzey Irak’ta PKK’lılar tarafından eğitiliyor ve aralarında AK Parti binalarının da olduğu çeşitli hedeflere ve devlet büyüklerine saldırılar düzenlemeyi hedefliyordu.
Örgüt, 2011’de PKK yöneticisi Cemil Bayık’ın talimatıyla Kuzey Irak’tan aldığı patlayıcı maddeleri Türkiye’ye getiriyordu. Aynı şeyi, bugünlerde Suriye’den yapmaması için bir sebep yok. Terör örgütü PKK’nın yönetimi biraz da bu örgütlere güvenerek “Büyük şehirleri kana bularız” tehdidi savuruyor.
Ankara’nın Türkmen kartı
PYD, koalisyon güçlerinin hava harekâtları bitme noktasına gelmişken ve Rusya Suriye’deki hava güçlerini kısmen de olsa ansızın aldığı kararla çekerken bölgede yalnız kaldığı için marjinal sol örgütlerle terör ittifakı yapıyor.
PYD’nin Türkiye’nin yanı sıra Barzani yönetimiyle, Esad rejimi ve hatta İran ile karşı karşıya kalacağı gerçeğini bu noktada hesaba katmak gerekiyor. Esad’la toprak yüzünden kapışmalar şimdiden başladı bile. PYD de bu sıkışmayı -en azından şimdilik- kimsenin tanımayacağı federasyonu ilan ederek aşmaya çalışıyor.
Elbette Türkiye bölgedeki güvenlik ve istihbarat stratejisini ve diplomasisini, PYD’nin bölgedeki geleceğine endekslemeyecek kadar büyük bir ülke. Ama Suriye konusunda masaya otururken hep bu faktörü de hesaba katmak ve kendi tezlerimizi bölge ülkelerine ve dünyaya kabul ettirmek durumundayız.
Suriye fiilen bölündü, ama Türkiye belirli bir süre Suriye’nin toprak bütünlüğünde ısrar edecektir. Bölünme kaçınılmaz olduğunda ise Sünni, Nusayri ve Kürt bölgesiyle birlikte bir Türkmen bölgesinin de federasyona dâhil edilmesini dayatabilir. Devletler masada pazarlık güçlerini korumak adına bir süre toprak bütünlüğü gibi ideal tezleri savunurlar, ama reel politiğe göre ikinci bir plan da yaparlar.
Türkiye de bu doğrultuda birkaç plan hazırlıyor. Eğer Suriye bölünecekse dördüncü bölge -Türkmen bölgesi- Hatay’ın güneyindeki Bayırbucak’tan Ankara’nın, kapanmasına müsaade etmeyeceğini açıkladığı Azez-Cerablus hattına uzanan bir yay şeklinde kurulabilir. Çünkü Türkiye, ne olursa olsun ABD ve Avrupa ülkelerine Suriye konusundaki tezlerini kabul ettirecek siyasi ve askeri güce sahip tek bölge ülkesi.
PYD, IŞİD’le savaş gerekçesiyle ABD ve Rusya nezdinde kendine belirli bir meşruiyet alanı yaratmıştı. Ancak çatışmalar sonlanınca ‘emperyalizmin gönüllü askeri olmanın’ da pek hükmü kalmayacak. Çünkü silah değil, diplomasi konuşacak. Bu noktada da ‘kullanışlı örgütler’ devreden çıkacak ve devletler masaya oturacak. PYD’nin, şimdilerde federasyon ilan etmesi de Suriye’de toprak bütünlüğü söylemi üzerinden Türkiye’nin elini Cenevre’de güçlendirecek bir gerekçe.
IŞİD’le ilgili asıl sorun ise Suriye’de değil, Irak’ta yaşanacak. Bu meselenin püf noktası da Musul’un geri alınması için başlatılması planlanan operasyonda gizli. Bu operasyon, bölgenin kime verileceğinin ve kimin himayesinde olacağının kodlarını belirleyecek.
Liderini Almanya Koruyor
Devrimci Karargâh’ın bir parçası olduğu yeni terör ittifakı, PKK’nın sol örgütlerin kent kadrolarını kullanma taktiği açısından önemli. Artık şu kabul gören bir gerçek ki, PKK zaten kendisi gizli servislerden terör ihalesi alan bir örgüt. Bir taşeron. Taşeronu olduğu işleri daha küçük taşeronlara da ihale edebilen bir taşeron ama.
Terör ittifakı üyesi örgütler eski sol terör örgütlerinden farklı olarak daha belirgin biçimde etnik ve mezhepsel fay hatları üzerine oturan ve bu noktaları kaşıyan örgütler. Ankara ve İstanbul’un bazı semtlerinde taban bulabiliyorlar. Cemil Bayık, savaşı metropollere yayma tehdidi savururken bu kirli ittifaka da güveniyor elbette.
Devrimci Karargâh örgütünün siyasi liderliğini Serdar Kaya, askeri kanat liderliğini ise Şemdin Şimşir yapıyor.
Sabah Gazetesi’nin Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek, Türkiye’de 2011’den sonra terör eylemleriyle, ama daha çok da tehdit ve bildirileriyle adını duyuran Devrimci Karargâh örgütünün Adnan kod adlı lideri Serdar Kaya’yı 2013’te Almanya’da bulmuştu. Kaya, Türkiye’nin talebiyle İnterpol tarafından difüzyon kararı ile arandığı halde halen Almanya’da yaşıyor. Bu da Kaya’nın Alman makamları tarafından korunduğunu gösteriyor.
Devrimci Karargah’ın terör saldırıları
MİT’in hazırladığı rapora göre kuruluş yılı 2005 olan Devrimci Karargâh, ilk silahlı eylemini 7 Ağustos 2008’de Karacaahmet Mezarlığı’nda kurulan düzenekten Birinci Ordu Komutanlığı’na bağlı Selimiye Kışlası’na havan toplu saldırı düzenleyerek yaptı. Atılan 4 havan mermisinden 3’ü mezarlıkta ağaçlara düşerek patladı, diğeri Selimiye Kışlası’nın 500 metre yakınında çöp kamyonuna isabet etti. Saldırıda 4 kişi yaralandı. Saldırı, Devrimci Karargâh adına üstlenildi.
23 Ağustos 2008’de yine Karacaahmet Mezarlığı’nda termos içerisine yerleştirilen zaman ayarlı ve parça tesirli bomba fünye ile patlatıldı. Bombanın patlamaya 22 dakika kala etkisiz hale getirildiği belirtildi. 1 Aralık 2008’de Sütlüce’deki AK Parti İl Başkanlığı binasına kargo ile yollanan bir paket X-Ray cihazından geçerken patladı. Saldırıda polis memuru Hüsnü Uyan şehit oldu ve 4’ü polis, 12 kişi de yaralandı. Örgüt, 12 Ocak 2009’da Beşiktaş’taki BankPozitif binasına bombalı saldırı düzenledi. Patlamada maddi hasar meydana geldi.
Devrimci Karargâh örgütünün adı asıl olarak İstanbul polisinin 27 Nisan 2009’da Bostancı’daki bir hücre evine yaptığı operasyonla gündeme geldi. Televizyonlardan canlı olarak yayınlanan operasyonda polisle çatışan örgüt yöneticisi Orhan Yılmazkaya öldürüldü. Çatışmada emniyet amiri Semih Balaban şehit oldu ve yoldan geçen 16 yaşındaki Mazlum Şeker yaşamını yitirdi.