Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Azerbaycan dönüşü basın mensuplarına yapmış olduğu açıklamada Türkiye’nin Kıbrıs’taki askeri varlığının azaltılmayacağını aksine arttırılacağını ifade etti. Ülkelerin Kıbrıs’taki askeri güçlerini konuştuğumuz uzmanlar, Türkiye askeri varlığının garantisinin aslında yaşam garantisi olduğu görüşünde. Kıbrıs’a onca mesafede yer alan ülkelerin Ada’ya yığdığı askeri güç konuşulmazken, Kıbrıs’a en yakın ülke olan Türkiye’nin askeri varlığı tartışma konusu bile yapılamaz.
Kıbrıs’ın Türkiye’ye tarihi, coğrafi, dini, kültürel ve stratejik yakınlığı tartışma götürmez bir gerçek. Bununla birlikte Doğu Akdeniz’deki doğalgaz mevcudiyeti ve bu mevcudiyetin 21. yüzyıldaki rolü sömürgeci anlayışın dikkatini çekmiş durumda. Kıbrıs’taki enerji kaynakları ile doğrudan alakalı olarak ortaya çıkan kriz, Kıbrıs ve dolayısıyla Türkiye için yeni bir güvenlik sorunu haline dönüşmekte. Bu olayların üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yaptığı, “ihtiyaç olursa Kıbrıs’a üs de kurabiliriz” açıklamaları Kıbrıs ve Türkiye’nin milli güvenliği için atılmış ciddi bir adım olarak görünüyor. Ayrıca Kıbrıs’a onca mesafede yer alan ülkelerin Ada’ya yığdığı askeri güç konuşulmazken, Kıbrıs’a en yakın ülke olan Türkiye’nin askeri varlığı tartışma konusu bile yapılamaz.
TÜRKİYE ASKERİ VARLIĞI YAŞAM GARANTİSİ
Kıbrıs’ın Güneyinde ‘Ada’yı Türklerden temizlemek’ söyleminin sivil savunma tatbikatlarından üs tartışmalarına kadar sürekli gündemde tutulmasından rahatsızlık duyulduğunu ifade eden Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, üs tartışmalarını şu ifadelerle açıkladı: “Güney’deki silahlanma da gözden kaçmıyor. Açık endişe duyulmamasının bir nedeni elbette Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki (KKTC) Türk askeri varlığı üzerinden sağlanan Türk caydırıcılığı. Büyük endişe duyulmaması, rahatsız olunmadığı anlamına gelmez.
Gazeteci dostlarımdan özellikle kamuoyunu rahatsız eden bazı söylem ve eylemlere örnekler de işittim. Bu konuda aklıma gelen bir örnek, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Kesiminin (GKRK) 2017’de Güney Kıbrıs’ta gerçekleştirdiği askeri tatbikat. Tatbikatın Ada’nın Türkiye’den kurtarılması gibi bir alt metni olması, özellikle Güney’de-Kuzey’de İsrail’in bireyler üzerinden yaptığı toprak alımlarından rahatsız olan KKTC’de hiç hoş bir şekilde karşılanmadığını belirtmekte de fayda var. KKTC’deki kamuoyu Ada’da ve uluslararası platformdaki bazı İsrail lobilerinin Türkiye karşıtı söyleminden ve Güney’de radikal siyasi çevreleri desteklemelerinden çok rahatsız. GKRK Meclisinde, ‘15 Temmuz’da Ada’yı geri almak için bir fırsat kaçırdık’ diyen politikacılar olduğu unutulmuyor. Sözün özü, hayal de olsa Güney’de revizyonist, Ada’yı Türksüzleştirme hayalleri kuran kesimler var. Revizyonist sesler ve silahlanma gerçeğini duyan-gören KKTC kamuoyu, KKTC’deki Türkiye askeri varlığının garantisinin aslında yaşam garantisi olduğunu biliyor.”
TÜRKİYE’NİN DONANMASI DA AKDENİZ’DE
Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki enerji savaşlarının tam ortasında yer aldığını belirten Güney, “Doğu Akdeniz’deki doğalgaz rezervlerinin kapasitesi konusunda çok tartışma var. Bir yandan çok büyük rakamlar telaffuz ediliyor, ama henüz İsrail gazını bir yere taşıyabilecek projeler somutlaşmadı. Yani çok büyük rakamlar söz konusu ise neden işler ağırdan alınıyor diye haklı olarak insan soruyor. Öte yandan AB bünyesinde enerjiyle ilgili yazan çizen ama lobi olmayan kurumlar East-Med ile Avrupa’ya taşınacak gazın Rus gazına alternatif olmadığını açıkça söylemeye başladılar. Ama bir yandan da İsrail (anlaşılabilir çünkü aksi takdirde gazı elinde kalıyor) ve Avrupalılar East-Med hayalini beslemeye devam ediyorlar. Fakat tartışmadıklarımız da var; Rusya’nın Suriye’den aldığı Suriye kıyılarında off-shore gaz arama bulma hakkını 25 yıl süreyle aldığı gibi, ya da Lübnan’ın gaz yataklarıyla ilgili geleceğinin bağlı olduğu siyasi süreçteki belirsizlik gibi. Her halükârda iki nedenle gelecekte Akdeniz’de daha fazla sondaj yapma olasılığına hazır olmak gerekir. İlk neden, boru hatları projelerinin siyasi anlamıyla ilgili.
Bir boru hattı projesi, East-Med gibi ekonomik olarak uygun olmayabilir ama siyasi olarak, belirli aktörlere karşı (burada: Rusya, İran, Türkiye) yapılmak isteniyorsa ve destekleyen aktörlerin havaya atacak parası varsa yapılabilir. İkinci neden, gelecekte sondajlar ya da yeni teknolojilerle daha çok rezerv bulunma olasılığı. Kısaca sondaj geminiz, boru hattınız, mühendisiniz, iş adamınız Akdeniz’de olacaksa, donanmanız da Akdeniz’de olacak demektir. Türkiye’nin sondaj gemisi Akdeniz’de olacak, Türkiye’nin donanması da Akdeniz’de olacak. Dolayısıyla, Türkiye donanmasının lojistik hizmetlerini gerçekleştirmek için kabiliyetlerini de limanlarında ve KKTC’de planlayacak. KKTC’de deniz üssü bu resmin üzerine oturuyor, ama daha önce de belirtiğimiz gibi bizim KKTC ve Doğu Akdeniz’e ulaşmamız için üssün kurulmasını beklememize lüzum yok. Anakara ve Ada birbirine çok yakın. Aynı şeyi, İngilizler, Ruslar, Almanlar için söyleyemeyiz” açıklamalarında bulundu.
BU SİLAHLARI NİYE ALIYOR
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney, son olarak Kıbrıs’ın güneyinde, savunma ve güvenlik konularında bazı gelişmeler yaşandığını ekledi. “Öncelikle GKRK, AB üyesi ve AB üyesi bir ülke olarak yeni AB savunma anlaşması olan PESCO’nun tarafı oldular. Bilindiği gibi PESCO, son yıllarda AB güvenliği konusunda ortaya çıkan çeşitli zorlukları (Brexit nedeniyle İngiltere’nin konumu, Trump nedeniyle ABD’nin NATO’daki yeri, Rusya’nın Kuzey ve Güney’de bastırması nedeniyle yaşanan endişeler vb.) aşmak için İngiltere, Danimarka ve Malta haricindeki AB ülkeleri tarafından kuruldu.
Nitekim Rum tarafı, Rusya ile iyi ilişkilerinden de faydalanarak son yıllarda Moskova’dan Tank dâhil ağır konvansiyonel silahlar satın almış durumdalar. Öyle ki bu trend yabancı basının da dikkatini çekmiş ve GKRK’nin KKTC’den daha fazla silahlandığını haber veren yazılar uluslararası alanda yayınlanmış. Bir süredir GKRK’nin İngiltere’den silah ambargosunu kaldırmasını talep ettiği, bu hususun da Londra tarafından ciddi ciddi düşünüldüğü görülüyor. Yine bilindiği gibi, uzun bir süredir GKRK, NATO Barış İçin Ortaklık (BİO) programının parçası olmak istiyor ama Türkiye’nin itirazı nedeniyle BİO’ya katılamıyor. Kısaca insan ister istemez soruyor: Türkiye AB’ye saldırmayacağına, GKRK BİO’ya üye olamayacağına göre bu silahları neden ediniyor? Bu soruya vereceğimiz olası yanıtlar, Türkiye’nin adada caydırıcılığını kuvvetlendirmesi ihtiyacını da beraberinde getirdi.”
***
ASKERİ GÜÇ GEÇİDİ
Kıbrıs Adasının askeri güçler açısından fiili olarak üçe bölünmüş durumda olduğunu ifade eden Yakın Doğu Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yusuf Suiçmez, bu güçlerin ada üzerindeki varlığının Osmanlı dönemine kadar gittiğini ifade etti. Suiçmez Kıbrıs’ta bulunan askeri güçleri değerlendirdi:
Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı
20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı sonrasında adaya çıkan Türk askeri, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı olarak bilinmektedir. Kolordu seviyesindeki bu komuta merkezine bağlı olarak iki tümen ve bir de zırhlı tugay görev yapmaktadır ve Ada üzerindeki askeri kabiliyet ve caydırıcılık açısından en büyük gücü temsil etmektedir. Tabii ki Adadaki Türk askeri varlığı Türk-Yunan Askeri dengesi de gözetilerek yapılandırılmıştır.
Güvenlik Kuvvetleri komutanlığı
Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı, Ada üzerindeki yerel Türk Askeri varlığını temsil etmektedir. Bu yapı Türk halkını EOKA’nın saldırılarına karşı korumak için kurulmuş olan Türk Mukavemet Teşkilatı’nın 20 Temmuz 1974’de görev süresini tamamladıktan sonra 1 Ağustos 1976 tarihinde Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’na dönüşmesi ile kurulmuştur. Adadaki Türk askeri varlığı, özellikle güneyden gelecek muhtemel tehlikelere, Ortadoğu ve bölge ülkelerinde ortaya çıkabilecek güvenlik risklerinin önlenmesi ve Anadolu’nun güvenliği için büyük önem taşımaktadır.
İngiliz Askeri Kuvvetleri
İngiltere askeri varlığı, daha çok askeri üsleriyle bilinmektedir. İngiltere, üsleri yoluyla Kıbrıs’ta sadece garantör değil ‘egemen’ devlet statüsünde. Toplamda Ada’nın yüzde 2.76’lık bölümünü oluşturan Ağrotur (Akrotiri) ve Dikelya’daki üsler, ‘egemen İngiliz üsleri’ statüsüne sahip ve İngiliz hukukunun geçerli olduğu İngiliz toprağı sayılıyor. İngiltere, adada kendi çıkarları ve varlığını devam ettirebilmek amacıyla üslere azami özen göstermekte. Ortadoğu’da yaşanan istikrarsızlık sebebiyle bu üstlerin önemi daha da artmıştır. Ancak İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden kopma süreci bu üslerin statüsü ve geleceği ile ilgili yeni tartışmalara kapı aralamıştır. Bu konu öyle gözüküyor ki Avrupa Birliği ile yeni bir pazarlık konusu olacaktır. Önemli bir husus da İngiliz üslerinin Amerika’ya lojistik destek sağlamasıdır. 1974 Nisan döneminde Süveyş bölgesindeki mayınları temizlemek maksadıyla bölgeye gönderilen bin 500 civarındaki Amerikan deniz piyadesinden bir kısmının hala İngiliz üslerinde kaldığı bilinmektedir. Halk arasında Amerika’ya ait bir gözetleme ve dinleme üssü olduğuna dair söylentiler var ama resmi kaydına rastlanmış değil.
Rum Muhafız Ordusu
Rum Millî Muhafız Ordusu 1964 yılında kuruldu. Özellikle son dönemde hızlı bir silahlanma içerisindedir. Bugün itibarıyla Kıbrıslı Rumların yaklaşık 8 bin 700 kişilik bir askeri kadrosu söz konusudur. Yedeklerin sayısı ise 88.000 civarındadır. 1960 anlaşmalarına göre adada ayrıca 950 kişilik bir Yunan Alayı görev yapmaktadır.
Birleşmiş Milletler Barış Gücü
21 Aralık 1963 tarihinde Kıbrıslı Rumların EOKA liderliğinde ve Yarbay Grivas idaresinde adayı Yunanistan’a ilhak etme amacıyla başlattıkları saldırılar sonrasında olayların gittikçe şiddetlenmesi üzerine Birleşmiş Milletler tarafından Mart 1964 tarihinden itibaren Barış Gücü (United Nations Forces in Cyprus) oluşturulması ve Kıbrıs’a gönderilmesi kararlaştırılır. Görev yapacak ilk birlik 14 Mart 1964 tarihinde gelen Kanada birliği olmuştur. Bunu 26 Mart tarihinde adaya gelen Finlandiya birliği takip eder. 27 Mart 1964 günü de General Gyani de UNFICYP komutanı olarak adada göreve tamamen hazır olduklarını açıklar. Adada en dar yeri 3 metre, en geniş yeri ise 7 kilometre olan 180 kilometrelik ateş hattını denetlemekle görevli olan UNFICYP ayrıca halen iskâna kapalı olan Maraş bölgesinin de denetimini elinde tutmaktadır. Her altı ayda bir görev süresi Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği tarafından uzatılan bu askeri güç, halen BM tarafından yürütülen en uzun süreli operasyon olma niteliğini korumaktadır. UNFICYP kapsamında bu askeri güce askeri destek veren ülkeler arasında başta Kanada, Avusturya, Macaristan, Yeni Zelanda, Avustralya, Finlandiya ve birçok farklı ülke yer almaktadır.