Irak’ın en tartışmalı bölgelerinden biri olan Kerkük bugünlerinde bayrak krizi ve referandumla gündeme geldi. Irak Bölgesel Yönetimi, Türkmen ve Arapların itirazlarına rağmen tehlikeli bir adım atarak Kerkük’teki resmi binalara Kürt Bölgesel bayrağının asılmasını onayladı. Türkmenler ve Araplar Kerkük’ün Irak’a bağlı olduğunu belirterek tepki gösterdikleri halde, mecliste Kürtlerin çoğunlukta olması bu kararın geçmesine engel olamadı. Oylamanın ardından meclis ve valilik binasında, Irak bayrağının yanına Irak Kürt Bölgesel Yönetimi bayrağı asıldı. Anayasaya aykırı olan bu durumu Kerkük’ün IKBY’ye katılmasının oylanması için referandum kararı alınması takip etti. Türkiye’nin bu karara tepkisi ise sert oldu. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan referandum kararını “işgal hareketi” olarak değerlendirirken “Hemen o bayrakları indirin” dedi.
Osmanlı döneminde Türkmen şehri olarak bilinen Kerkük, zamanla önce Arap sonra da Kürtlerin göç ettirilmesiyle demografik olarak değişime uğradı. 2005’teki Irak anayasasının 140. maddesi sonradan göç ettirilenler ayıklandıktan sonra kentin statüsü hakkında bir referanduma gidilmesi gerektiğini öngörüyordu. Normalleşmeyi de içeren bu madde uygulanamadı. Kerkük’ün idari birimlerinin neredeyse tamamına yakınının başına Kürt müdürler getirildi. Özellikle Kürt bayrağı çekilmesinde başrol oynayan Necmettin Kerim’in valiliği döneminde Kürtlere yeni yerleşim yerleri kurulduğu herkesçe bilinen bir gerçek. Kürtlerin çoğunluk oluşturmasıyla şartların olgunlaştığını düşünen bölgesel yönetim referandum kararına gitse de, bu kararın uygulanması o kadar da kolay gözükmüyor.
Kerkük’teki bayrak ve referandum krizini uzmanlara sorduğumuzda böyle bir krizin şu anda Kürtlere yarardan çok zarar getireceğini belirttiler. Bir yandan DAEŞ’le mücadele içerisinde olan Irak, bu kararla birlikte Kürtler ve Türkmenler arasındaki yeni bir çatışmaya sahne olabilir. Fırat Kalkanı Harekatı ile sınırlarını temizleyen Türkiye’nin ise Kerkük için askeri bir hamleden çok siyasi hamlelerini kullanmasının yeteceği görüşündeler. Zira Habur Sınır Kapısı kozu Irak Bölgesel Yönetimi için hayati önem taşıyor.
Kürtleri çoğalt Kerkük’ü kap
Kerkük meselesini sadece bugünle değerlendirmemek gerektiğini, bunun ciddi bir arka planı olduğunu söyleyen Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Uzmanı Bilgay Duman, Kerkük’ün ABD işgalinden sonra değişen demografiyle birlikte artan nüfusuna da dikkat çekti. “2003 sonrası Bölgesel Kürt Yönetimi ve Kürt siyasi gruplar, Kerkük’ü Kürt bölgesine katmak için fiili olarak sahada adımlarını atmaya başlamışlardı. Özellikle kendi sınırlarını genişletme çabası içerisinde Irak merkezi yönetiminin idaresi altında olan bölgelere peşmergeler yerleştirdiler. 2003 öncesi Kerkük’teki nüfus 840 bin civarındayken, şu anda 1,6 milyonu geçmiş durumda. Neredeyse tam iki katı kadar bir nüfus artışı söz konusu ve KDP ve KYB’nin Kerkük’e Kürt nüfusu teşvik ettiği bilinen bir gerçek. Asıl kırılma noktası da 2014’te DAEŞ’in Irak’taki önemli bölgeleri kontrol altına almasıyla oldu. Kerkük’teki Irak ordusu çekildi, güvenlik tamamen peşmergelerin ve Kürt siyasi partilere bağlı asayiş güçlerinin eline geçti. Kürtler buradaki kontrolü tamamen ele geçirmiş oldular.
Oysa Kerkük 2003 sonrasında tamamen özel bir durum arz ediyordu. Çünkü 2004’te çıkartılan hem Irak geçici yönetim yasasında hem de Irak anayasasında Kerkük’e ilişkin özel bir madde var. Irak anayasasının 140. maddesi 31 Aralık 2007’ye kadar Kerkük’te bir normalleştirmenin olması, mevcut durumdaki nüfus değişikliklerinin yeniden dengelenip düzeltildikten sonra nüfus sayımı yapılması ve ardından Kerkük’ün statüsünün belirlenmesi için bir referandumu içeriyor. Ancak 2007’ye kadar normalleştirme dahi gerçekleşmediğinden, bu madde zaten kendiliğinden bitmiş oldu. Öte yandan Kürt gruplarının ağırlığı bu bölgede devam ediyor. Türkmenler ve Araplar boykot etmesine rağmen 41 üyeli meclisin 26 üyesi Kürt olduğundan çoğunlukla istedikleri kararları alabiliyorlar. Kerkük’te bir siyasi denge söz konusu değil.”
Habur’u kapatırsak Kürt yönetimi biter
Kerkük’te son iki ayda yaşananların çok önemli olduğunu söyleyen Bilgay Duman, buradaki dengelerin nasıl bozulduğunu anlattı. “20 Şubat tarihinde Irak merkezi hükümeti ve Tahran arasında Kerkük petrollerinin yeni bir petrol boru hattıyla İran üzerinden satılması konusunda bir anlaşma yapıldı. Bu anlaşmadan sonra Kerkük hareketlenmeye başladı. Kerkük İl Meclisi bu anlaşmayı geçerli saymayacağını söyledi. Kerkük’teki gelişmeler son derece gergin devam ederken, Mesut Barzani’nin şubat ayındaki Türkiye ziyareti sırasında havaalanında bölgesel yönetimin bayrağını çekmesi Barzani’nin elini güçlendirebilecek bir hamleydi. Buna karşı KYB de Kerkük’te Kürt bayrağını çekerek karşı hamle yaptı. Bayrak hamlesiyle birlikte Kerkük’ün Kürt bölgesine katılmasıyla ilgili de bir referandum kararı alındı. Ama bu tek taraflı alınmış karar, Kerkük’teki dengeleri bozacaktır.
Türkiye’nin bu konuya daha çok siyasi baskı üzerinden müdahil olacağını düşünüyorum. Irak merkezi hükümetiyle son dönemde geliştirmiş olduğu ilişkiler de Kürtler üzerinde baskı kurulması açısından önemli. Habur Sınır Kapısı Bölgesel Kürt yönetiminin belki de en önemli gelir kaynağı. Diğer taraftan Kerkük petrollerini tek taraftan satacaklarını söylüyorlar ama bunun tek satış noktası Türkiye. Kerkük Ceyhan petrol boru hattından başka petrol boru hattı yok. İran üzerinden Kürt siyasi gruplarının tankerlerle petrol sattığını biliyoruz ancak tankerlerle petrol satışı Kürt bölgesini finanse edebilecek düzeyde değil. Diğer taraftan Kerkük Kürt bölgesine katılsa dahi, sular durulmayacaktır. Çünkü KDP ve KYB arasındaki mücadele Kerkük üzerinden bir çatışmaya yol açarken, Türkmenlerle Kürtler arasında yeni bir mücadeleyi tetikleyebilir.”
Oldubittiyle bu iş olmaz
Irak’ın Amerika tarafından işgal edilmesinden sonra peşmerge güçlerinin birçok alanı kontrol ettiğini söyleyen Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi Uzmanı Oytun Orhan, Kerkük’ün, Kürtler için Kudüs kadar kutsal bir şehir olduğunu söylüyor. “Kerkük dahil olmak üzere birçok alan idari olarak Irak merkezi hükümetine bağlı ve buralar daha sonra tartışmalı bölgeler olarak ilan edilerek çözümü daha sonraki aşamaya bırakıldı. Ancak DAEŞ’in ortaya çıkışıyla Irak merkezi hükümeti güçleri Kerkük’ten tamamen çekildi ve şehir tamamen Kürtlerin kontrolüne geçti. Buna mukabil Kuzey Irak yönetimi içerisinde bağımsızlık söylemi güçlendi. Bağımsızlığın mümkün olabilmesi ve bu devletin kendi kendine yeten bir yapıda olması için Kerkük’ü dahil etmeleri gerekiyordu. Zira Kerkük zengin petrol kaynaklarıyla öne çıkan bir şehir. Ama şehrin sosyal yapısına bakıldığında Kürtlerin daha fazla olmasıyla birlikte Türkmen ve Arap nüfusun da yoğunlukta yaşadığı heterojen bir şehir olduğu görülüyor. Kürtler dışındaki diğer gruplar Kerkük’ün Irak merkezi hükümetine kalması yönünde tavır almış durumdalar. Aynı şekilde bölge ülkeleri İran ve Türkiye başta olmak üzere Kerkük’ün Kürt bölgesine dahil olmasına karşı çıkıyor. Bir oldubitti yaratarak bu petrol zengini şehri Kürt bölgesine katma girişimine karşı çıkıldı. Böyle bir ortam içerisinde şu aşamada Kerkük’ün bağımsızlığa gitmesi mümkün gözükmüyor.”
Kürtlerin Kudüs’ü Kerkük
Osmanlı döneminde Kerkük’ün Türkmen kimliği ile öne çıktığını ifade eden Oytun Orhan, bu yapının zamanla nasıl değişime uğratıldığını şu ifadelerle anlatıyor: “Osmanlı döneminde şehrin merkezinde Türkmenler yoğunluktayken, kırsalda Kürtler ve Araplar yaşıyordu. Ancak zamanla kırsaldan şehir merkezine göç nedeniyle Kerkük’ün demografisinde değişim yaşandı. Fakat hala Türkmenler şehirde ağırlık oluşturuyordu. Saddam döneminde Araplaştırma politikası uygulanarak çeşitli bölgelere Araplar yerleştirildiği için demografide değişim yaşandı. Amerika’nın işgali sonrasında ise çok yoğun bir Kürt nüfus şehre göç ettirilerek Kerkük’ün demografisi bir kez daha değiştirildi. Peşmergeler şehre girdiğinde tapu kayıtlarını bile ortadan kaldırdılar. Şu anda ise Kerkük merkezde yüzde elli civarında Kürt nüfus var. Geri kalan yüzde elli nüfusun içerisinde de Araplar ve Türkmenlerin nispeten birbirine yakın oranlarda nüfus oranına sahip olduğunu görüyoruz.
Kerkük Kürtler açısından Kudüs gibi kutsal bir şehir. Özellikle bu şehrin petrol zengini olması da Kürtleri her zaman cezbetti. Dolayısıyla Kerkük’e yönelik çabalar yeni değil, çok uzun yıllardır, özellikle Amerikan işgali sonrası çok daha hızlanan bir demografik değişim çabası ve şehri ekonomik, askeri, idari ve siyasi olarak ele geçirme süreci devam ediyor. DAEŞ sonrası şehir tamamen Kürtlerin kontrolüne geçmiş durumda. Zaten Irak kendi içerisinde bir iç savaş olarak DAEŞ’le mücadele yürütürken şehrin bir oldubittiye getirilmesi de gerekmiyor. Böyle bir adım hem şehir içerisinde Araplar, Türkmenler ve Kürtler arasında çatışmaları tetikleyebilir hem de Irak merkezi yönetimiyle Kürtler arasında bir çatışma dinamiği yaratabilir.”
Barzani’ye için ciddi bir uyarı
2003’ten beri Kürtlerin sürekli dile getirdiği referandum söyleminin bayrak kriziyle birlikte Kürtlere zarar vereceğini düşündüğünü açıklayan Bilgesam Ortadoğu Uzmanı Ali Semin, muhtemelen Kürtlerin geri adım atacağını belirtiyor. “Kerkük’te yapılan şey tamamen anayasa ihlalidir. Çünkü Kerkük’ün konumu hala Bağdat Hükümetine bağlı. 140. madde hala geçerli. Referandum yapılması için normalleşme ve nüfus sayımı olması gerekiyor. Biraz da Türk hükümetinin Kuzey Irakla ilişkilerini artırmasını yanlış değerlendirdiler. Türkiye sanki Kerkük’ten, Türkmenlerden vazgeçmiş, sadece Kuzey Irakla iyi ilişkiler kurmak istiyor, Kerkük’te ne yaparlarsa Türkiye tepki vermeyecek diye düşündüler. Türkiye’nin şu andaki odak noktası referandum olduğundan, bu tepkiyi hiç beklemiyorlardı. Ama tam tersi bir tepkiyle karşılaştılar. Cumhurbaşkanının açıklaması Barzani için ciddi bir uyarıydı. Bu bayrak krizi Kürtlere Kerkük’ün geleceğini gösterecek şekilde olacaktır. Eğer Kürtler bayrağı indirirse bundan sonra Kerkük’ün hiçbir zaman Kürt bölgesine bağlanamayacağını biliyorlar. Onun için şu anda direnmeye çalışıyorlar. Öte yandan Kerkük’te bir iç çatışma Kürtlerin lehine değil aleyhine olur.
Türkiye’nin Kerkük konusundaki demeçlerine baktığımız zaman şu anda askeri bir operasyondan ziyade Kuzey Irak Kürt yönetimine bir baskı kurmasının öncelikli olduğunu düşünüyorum. Mesela bütün ilişkileri kesip Habur Sınır Kapısı’nı kapatırsa, Kuzey Irak nasıl yaşayacak? Ticaret anlamında da siyasi anlamda da Türkiye’nin Barzani’ye ciddi desteği vardı ve bu durum Barzani’ye çok fazla prestij kazandırdı. Barzani bunun farkında olduğu için de zaten Türkiye ile iyi ilişkiler kurmak zorunda olduğunu biliyor. Ancak şimdi denklem Türkiye’nin bazı konularda aleyhine bazı konularda da lehine olarak değişebilir. Kerkük’teki bayrak sorunu birbirleriyle anlaşamayan Kürt partileri bir araya getirmiş gibi gözüküyor. Bu durumda içeride güçlenen Barzani’nin tavrı Türkiye’ye karşı değişebilir ve Türkiye açısından bunun dezavantaj olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin Bağdat yönetimine yaklaşması ise avantaj olabilir. Bugüne kadar Erbil yönetimiyle ilişkilerini güçlü tutan Türkiye, Bağdat yönetimini biraz arka plana itmişti. Bayrak krizinde Bağdat’la beraber hareket edeceğini söylüyor”