25 kişinin vefat ettiği Temmuz ayındaki Çorlu tren faciasının ardından geçtiğimiz hafta Ankara-Konya seferini yapan yüksek hızlı tren kazasında 9 kişinin vefat etmesi, dikkatlerin sabotaj ihtimaline çevrilmesine neden oldu. Türkiye Cumhuriyeti, selefi Osmanlı’dan binlerce kilometrelik yola az miktarda ilave yapmış, ardından bu alanı ihmal etmişti. AK Parti iktidarı ile tren taşımacılığı yeniden ehemmiyet kazandı. Etkileyici yatırımların ardından tren yolları kaza ve sabotaj iddialarıyla gündemde.
GÖZÜNÜZE DİZİNİZE DURSUN
Günümüzde Osmanlı düşmanlığı konusunda sınır tanımayan bir kitlenin varlığı herkesin mâlumudur. Osmanlı’dan aldığı mirası inkâr ve Osmanlı’yı tahkir etme erdemsizliği yeni olmayıp, Cumhuriyetin kurulmasıyla başlamış bir hastalık olduğu bilinir. Daha sonra Devlet Demiryolları Limanları İdare-i Umumiyesi Genel Müdürlüğü ve Ulaştırma Bakanlığı da yapacak olan Behiç Erkin, Türk Tarih Kurumu tarafından neşredilen Hatırat’ının 260’ıncı sayfasında şöyle kaydediyor bu düşmanlığı: “Kütahya-Balıkesir Demiryolları temel atma törenindeyiz. Dönemin Ulaştırma Vekili Süleyman Sırrı bey: -Sultanları kast ederek- “Sarayda oturan o akrepler ve yılanlar zamanında böyle demiryolları yapmıyorlardı…” dedi. Cenab-ı Hakk’tan, bu beladan bizi kurtarmasını diledim. Bu Süleyman Sırrı, harp zamanı Harbiye Nezareti’nde, şehzadelere riyaziye dersi verir ve sonra şehzadelerin yemeklerinin artıklarını yermiş…” Behiç Erkin’in nakli, Osmanlı’nın zor zamanlarda yaptığı bunca demir yolunu hiç yapılmamış gibi göstermekle kalmayan bu tür zavallılar, Sultanlara da galiz ifadelerde bulunarak şahsiyetsizlikleri ve nankörlüklerini ortaya koyuyorlardı.
OSMANLI’DA TREN YOLLARI
Üç kıtada toprakları olan Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye’de ilk demir yolu ulaşımı 1854’te Kahire-İskenderiye hattının yapılması ile başlar. Anadolu’da ise ilk demir yolu, İzmir-Aydın arasında yapılır. Sultan 2. Abdülhamid Han’ın dönemi ise tren yollarının şaha kalktığı yıllar olarak kayda geçer. 8.343 kilometreye çıkan Osmanlı tren yollarının en meşhuru ise İstanbul-Medine arasındaki ‘Hicaz Demiryolu’dur. Tahta çıktığında 1.780 km olan ray uzunluğuna, 1908’e kadar 5.883 km ilave ray döşeten Sultan 2. Abdülhamid Han döneminde sadece Osmanlı topraklarının birbirine demir raylarla bağlanması sağlanmamış, aynı zamanda İstanbul-Viyana arasındaki hat ile Avrupa ortalarına da seferler başlamıştır. Artık Payitaht’tan Bağdat’a, Şam’a, Kudüs-ü Şerif’e, Medine’yi Münevvere’ye, Konya’ya Eskişehir’e, Erzurum’a, Kars’a, Selanik’e ve daha pek çok yere tren yoluyla gidip gelmek mümkün olmuştur.
CUMHURİYET DEVRİNDE TREN YOLLARI
Parçalanması sonrasında Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, Anadolu topraklarında 4.559 km demiryolu hattı miras kalmıştı. 1923-1940 arasında ray büyüklüğü 8.637 km’ye ulaştıracak girişimler yapılır ve bu yatırımlar 1955’e kadar tamamlanır. Daha sonra demir yolu yerine batılı otomotiv üreticileri ve devletlerinde isteğiyle karayolları geliştirilirken demiryolları ihmal edilir. 2002 sonunda iktidara gelen AK Parti’nin 2003 yılında Konya-Ankara Yüksek Hızlı Tren yolu projesiyle birlikte hızlı trenle tanışan Türkiye, tren yolu yatırımlarına yeniden hız verir.
TÜRKİYE, AK PARTİ İLE HIZLI TRENLE TANIŞTI
Konya-Ankara Yüksek Hızlı Tren ulaşımının ardından, Ankara-Eskişehir, İstanbul-Eskişehir, Konya-Eskişehir hatları devreye alınır. Marmaray ile deniz altından ilk kez iki kıta birbirine bağlanır. Bugün neredeyse tüm ray alt yapısı yenilenirken, pek çok şehrin arasına da yüksek hızlı tren alt yapısı inşâ edilir.
KARANLIK MAHFiLLER RAHATSIZ OLMUŞTU
Hızlı trende ilk kaza 22 Temmuz 2004’te Pamukova’da yaşanmış, 41 kişi vefat etmişti. İstanbul-Ankara seferini yapan Yakup Kadri Karaosmanoğlu adlı hızlandırılmış tren kazasını, o dönem Aydın Doğan’a ait olan Milliyet gazetesi, hızlı trenden rahatsız olanların sözcülüğünü yaparak iktidarın tren yolları yatırımını “şov” olarak nitelemişti. Mezkûr gazete manşetinden “Bir şov uğruna öldüler” diyerek, Erdoğan ve AK Parti iktidarını suçlamıştı. Milliyet’in yaptığı, karayolu trafiğinden beslenen karanlık mahfillerin sözcülüğünden başka bir şey değildi. Bu kazanın sabotaj olma ihtimali çokça konuşulup çizilmişti. O dönemin kartel medyasının başlıkları da bu iddiaları destekler mahiyetteydi.
KAZALAR BİRBİRİNİ İZLEDİ
Dünyadaki örneklerine nispetle oldukça iyi bir seyir izlese de son iki tren kazası dikkatlerin raylara çevrilmesine neden oldu. Ardından aynı yıl, 11 Ağustos 2004’de Kocaeli’de 2 tren çarpışmış, 8 kişi ölmüştü. 27 Ocak 2008’de Kütahya’daki tren kazasında ise 9 kişi vefat etmişti. Arada küçük maddi hasarlı kazalar meydana gelse de, 8 Temmuz 2018’de Çorlu’daki 25 kişinin öldüğü tren kazasına kadar yüksek hızlı tren trafiği oldukça iyi bir seyir izliyordu. Son olarak geçtiğimiz hafta yaşanan Ankara-Konya seferini yapan ve 9 kişinin vefat ettiği yüksek hızlı tren kazası, akıllara yeniden sabotaj ihtimalini getirdi. Kaza sonrasında ise Devlet Demir Yolları’nın üç çalışanı tutuklandı.
SON KAZA NEDEN VE NASIL OLDU?
Ankara’da 9 kişinin vefat ettiği tren kazası sonrasında taksirle birden fazla kişinin ölümüne sebebiyet vermekten tutuklanan TCDD görevlilerinden Sinan Y., savcıya verdiği ifadesinde “Hat 1’den gitmesi gereken hızlı tren, hat 2’ye girdi. Makasçı, bana hat değişikliğine ilişkin bilgi vermedi” derken, makasçı Osman Y. ise “hareket memurunun H1’den sevk etmem talimatı üzerine panodan elektrik kontrolünü S makası yeşil renkli butona basarak H1’e geçirdiğimi hatırlıyorum. Ancak yoğunluk nedeniyle hareket kontrol memuru Sinan Y.’e bunu yaptığımı teyit ettiğimi hatırlamıyorum” diyerek bir nevi itirafta bulundular. Zanlıların iddialarına göre, çarpışma 09 Aralık 2018’de yürürlüğe giren elektronik sinyalizasyon yerine, makasçının inisiyatifine bırakılan sistem yüzünden olmuş… Peki, bu sistem değişikliği yaşandı mı ve kimin talimatıyla oldu?
ÖNCESİNDE NE YAŞANMIŞTI?
9 Aralıkta değiştirildiği iddia edilen sistemden sadece 4 gün sonra ölümlü ve ağır hasarlı sarsıcı bir kaza meydana gelmiş ise, bunun ardında siyaseti etkilemeye dönük bir sabotaj söz konusu olabilir mi? Elbette bunun için kesin bir hükme varmak şimdilik imkânsız. Biz, öncesinde yaşanan gelişmeleri hatırlatarak bu ihtimalin de göz ardı edilmemesi gerektiğine dikkatleri çekelim:
-Cumhurbaşkanı Erdoğan ilginçtir ki kazadan bir gün önce şöyle demişti: “Sadece birkaç gün sonra Fırat’ın doğusuna askerî harekât düzenleyeceğiz. Hedefimiz bölgedeki ABD askerleri değil, terör örgütleridir!”
-Yine aynı gün yani 12 Aralık’ta, Rize Emniyet Müdürü makamında şehid edilmişti.
-CHP Genel Başkanı, 12 Aralık günkü konuşmasında işçileri, Fransa’daki “sarı yelekliler” isyanı gibi sokağa çıkmaya davet etmiş, Erdoğan ise Gezi kalkışması benzeri tedhişçilik çağrısına sert çıkmıştı.
-Kazanın meydana geldiği günkü gazete manşetlerine bakıldığında, İsrail’in Haaretz gazetesi başta olmak üzere, 9 ülkede FETÖ’cüleri destekleyen çetenin, Türkiye’nin FETÖ mensubu teröristleri kaçırıp işkence ettiği şeklinde iftiralarda bulunduğu görülür.
-Yine o günlerde ABD senatosu, Kaşıkçı cinayetinde emri verenin veliaht prens Bin Selman olduğunu resmen ilan etmiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu minvalde açıklamalarda bulunmuştu…