İsrail’in hedef aldığı bayrak

Gazze sınırındaki “Büyük Dönüş Yürüyüşü” gösterileri sırasında Türk bayrağı açtıktan sonra İsrail askerlerince vurularak yaralanan Filistinli genç Emin İslim, sedyede bile Türk bayrağını düşürmedi. “İşgalci bir güç karşısında silahsız ama Türk bayrağıyla durmak istedim” diyen İslim’in davranışı, Türkiye’nin coğrafyamız için ne ifade ettiğinin bir göstergesi.  

Türkiye’nin maruz kaldığı tüm karalamalara rağmen bölgede yükselen yıldızı ve bölgeyi bölmeye çalışanlara karşı ortaya koyduğu asil duruşu, coğrafyamızdaki mazlumların büyük desteğini celbetmeye devam ediyor. Bu destek sadece iktisadi, içtimai, maddi veya manevi yön ile sınırlı kalmıyor. Bilakis mazlum halkların Türkiye’yi kendi vatanları ve devletleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da kendi liderleri olarak görmelerini sağlıyor. Hakikatte bunu coğrafyamız için bir okumaya tabi tuttuğumuzda, şöyle yorumlayabiliriz: Tarih ve millet şuurunun yeniden uyanışı ya da “şark ruhu” ve “şark tabiatı”nın yeniden vücut bulması.

TÜRK BAYRAĞI ÖZGÜRLÜĞÜMÜZDÜR

Filistin’in Gazze bölgesinde, Kudüs’te, Mescid-i Aksa’da, Afrika’da, Bosna’da dalgalandırıldığına tanık olduğumuz Türk bayrakları bu ruhun bir tezahürü. Gazze sınırındaki “Büyük Dönüş Yürüyüşü” gösterileri sırasında Türk bayrağı açtıktan sonra İsrail askerlerince vurularak yaralanan Filistinli genç Emin İslim’in yaşadıkları ve anlattıkları da bunun en önemli göstergelerinden biri. İsrail kurşunu ile yaralandıktan sonra sedyedeyken bile elindeki Türk bayrağını bırakmayan Filistinli Emin İslim, kendisiyle yapılan röportajlarda yaşadıklarını şu sözlerle ifade ediyordu; “İşgalci bir güç karşısında silahsız ama Türk bayrağıyla durmak, oradan Sayın Erdoğan’a teşekkür etmek istedim. Gazzeliler adına bir mesajdı. Kendileri ve İsrail karşısındaki tavrına karşılık o bayrağı tutmak istedim. Vurulunca düştüm. Bayrağın da düştüğünü görünce içimde bir öfke hissettim. Onun için sedyedeyken bile bayrağı tutabildiğim kadar yüksekte tutmaya çalışıyordum. Filistinlilerin, özellikle Gazzelilerin en büyük müttefiki hep Türkiye oldu. Diğer Arap ülkeleri bizi hayal kırıklığına uğrattı. Buradan Arap ülkelerine şunu söylemek istiyorum, Türk halkının Gazze’nin yanında durduğu gibi durmalarını istiyoruz. Bu bizim hayatımızı, özgürlüğümüzü simgeleyen bir bayrak. ” İslim ayrıca, İsrail askerlerinin Türk bayrağını kasıtlı olarak hedef aldığını belirtti.

GÖZLER TÜRKİYE’YE ÇEVRİLİYOR

İsrail askerlerinin Türk bayrağını özellikle hedef alması şaşırtıcı değil aslında. İslam ülkelerinin Müslüman vatandaşlarının kendi ülke liderlerinden değil de, Türkiye’den beklentilerinin olması durumu özetlemeye yetiyor. Mısır’da darbe karşıtı gösterilerde Türk bayraklarının taşınması da, darbe yanlılarının Türk bayrağı yakmaya kalkması da bunun başka bir göstergesi. Mescid-i Aksa’nın kapılarına metal dedektörlerin yerleştirilme girişimi sırasında sorulan soru “Türkiye ne zaman konuşacak?”tı. Filistinliler gözlerini başka bir Müslüman ülkeye değil, Türkiye çevirmişti. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan konuştuktan sonra dedektörler konusunda geri adım atıldı. Bugün Filistin’de birçok bakkal, cafe veya restoran bunun için ceza alsalar da Türk bayrağı asmaya devam ediyor. Türk bayrağı Kudüs surlarından indirildiğinden bu yana huzur bulamayan Filistinliler, Türk bayraklarını yanlarından eksik etmiyor.

TÜRKİYE SINIRLARINDAN İBARET DEĞİL

Türkiye adı ve bayrağı sadece bugünkü Türkiye sınırlarını temsil etmiyor, tüm İslam coğrafyasını simgeliyor. Onu hedef alanlar Türkiye’nin şahsında İslam alemini de hedefe koyuyorlar. Türkiye hem Anadolu hem de bütün coğrafya için büyük bir şemsiye gibi. Bu şemsiyenin altında, Üsküp de Saraybosna da, Bakü de, Kırım da var, Afrika’nın derinliklerindeki ülkeler de, Uzak Asya’nın şehirleri de…  Bu tarihte de böyleydi. Ünlü Osmanlı münevveri, Arap aydını, eğitimci ve siyasetçi Mustafa Satı el-Husri bey (1880-1968), Balkanlarda, Afrika’da, Anadolu’da, Asya’da ve Arap aleminde hilalin şan ve şerefini yüce tutmalı dedikten sonra şunları söylemişti: “Bizim vatanımız falan veya filan lisanın konuşulduğu yerler değil. Osmanlı bayrağının gölgesi ve Osmanlı devletinin idaresi altında bulunan, Osmanlı tarihinin şanlı ve felaketli fasıllarına tecelli sahnesi olan yerlerdir.”

DURDURULAMAZ SÜREÇ

Türkiye’ye karşı yapılan çok uluslu saldırıların sebebi de bu. Türkiye’nin yeniden tarih yapıcı ülke konumuna gelmesini, 20. yüzyıldan sonraki yükseliş dönemi ülkesi olmasını istemiyorlar. Fakat Türkiye’nin yaptığı yeni başlangıç ve yükselişi artık ertelenemez ve durdurulamaz bir süreç. Bu Arap sokaklarında da vatansızların umutlarında da hissediliyor. Çünkü Anadolu yükseldiğinde tüm coğrafyamız da yükselir.

***

HİLAL DÜŞTÜĞÜNDE KIYAMET KOPMUŞTUR

Filistinli genç Emin İslim’in İsrail kurşunu ile yaralandıktan sonra sedyedeyken bile elindeki Türk bayrağını bırakmaması, Allah Resulünün sahabilerinden günümüze dek Müslüman kahramanların, savaşlarda sancağı düşürmemek için gösterdikleri büyük gayret ve imanın bir uzantısı. Bayrak bir vatanın, bağımsızlığının, onurunun ve gururunun sembolüdür. Aynı zamanda onun egemenliğini ifade eder. Muharabeler esnasında bayrağın düşüşü yenilginin alameti olarak kabul edilir. Bundandır ki Hz. Peygamber (sav) savaşlarda, sancak taşıcıyılarının korunması ve düşmanın sancağı taşıyan kişiye yaklaştırılmaması için özel birlikler kurdurmuştu. Fakat tüm bu tedbirlere rağmen, düşman bayrağı taşıyan kişiye yaklaşırsa, bayrağı taşıyan kişi kanının son damlasına kadar sancağı düşürmemek için büyük çaba sarf ederdi. Çünkü bayrağın düşmesi demek savaşın kaybedilmesi demekti.

Milli şairimiz üstad Mehmet Akif Ersoy’un “İstiklal Marşı”nın ilk mısralarında dile getirmeye çalıştığı ruh da tam tamına buydu:

“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,

Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”

Kendisi düşüp bayrağı düşürmeyenler… Kendisi ölüp vatanın düşmesini veya işgalini görmek istemeyenler… İşte bu coğrafyanın asırlardır gördüğü bitmeyecek bir ruh halidir… Bu coğrafyanın yiğitleri, kahramanları dizleri üzerine çöker, takatsiz kalıp yere serilir ancak sancağı yükseklerde tutmayı başarır ve düşmesine asla izin vermez.

BAĞIMSIZLIĞIN SEMBOLÜ

Müslümanlar için hilal, İslam’ın simgesi ve sembolüdür. 11. Yüzyıldan itibaren Doğu’da ve Batı’da Hıristiyanlığın sembolü olan haça karşı İslam’ın sembolü olarak kullanılmış ve bu durum özellikle İstanbul’un fethinden sonra giderek yaygınlaşmıştır.

Batı, İslam alemiyle yapıyan tüm muharebeleri hilal ve haç savaşı olarak okur. Bununla ilgili yüzbinlerce kitap kaleme alan batılılar, “Hilal düştü” kavramını da İslam aleminin savaşı kaybettiği veya İslam topraklarının işgal eldiği manasına yorar. Onun içindir ki batı dünyasının bayraklarında haç alameti ve İslam dünyasının bayraklarında hilal vardır. Bugün, hilal sembolünün bayraklarında olduğu Müslüman ülkeler sömürgecilere karşı bağımsızlığını kazanmış devletlerdir. Ama bağımsızlığını tam kazanamamış Müslüman ülkelerin bayrakları ise İngilizler tarafından çizildiği için genellikle farklı renklerde birkaç kalın hatlı çizgiden oluşmaktadır. Cezayir’den Malezya’ya kadar Müslüman dünyanın birçok şairi, hilal üzerine şiirler yazmıştır. Çünkü hilal düştüğünde vatan düşmüştür. Yani ay, hilal düştüğünde kıyamet kopmuş demektir.

Bu coğrafyanın her ferdi, bayrağın düşüşü savaşın kaybedilmesi olarak görür ve bundandır ki, bayrağın düşüşünü asla hazmedemez. Mısırlı Ünlü şair Ahmed Şevki (1868-1932), 1912 yılında Edirne’nin işgal edilmesine o denli üzülmüştür ki, Edirne’yi Endülüs’e kardeş ilan etmişti. Ahmed Şevki’ye göre Edirne’nin işgaliyle dünyayı karanlık sarmıştır ve Edirne’de kıyamet kopmuştur. “Şairlerin Emiri” olarak adlandırılan Ahmet Şevki, Edirne hakkında yazdığı uzun şiirinde şunları not düşer:

“Ey Endülüs’ün kardeşi, sana selam olsun.

Hilafet ve İslam, senden uzaklara gitti.

Hilal gökyüzünden indi.

Keşke tutulsaydı da dünyayı gölge sarsaydı.”

Benzer konular