Türkiye’nin Afrin’de terör örgütleri PKK-PYD-YPG ve DEAŞ üyesi teröristlere yönelik 20 Ocak’ta başlattığı Zeytin Dalı Harekatı, Türkiye’nin psikolojik üstünlüğü ile devam ediyor. Türk Silahlı Kuvvetleri harekatın amacını “Türkiye’nin sınırlarında ve bu bölgede güvenlik ve istikrarın sağlanması” olarak açıklamıştı. Operasyon kapsamında “Afrin bölgesinde, PKK/KCK/PYD-YPG ve DEAŞ’a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek ve dost ve kardeş bölge halkını bunların baskı ve zulmünden kurtarmak” da amaçlar arasında sıralandı. Sürecin başlangıcından itibaren kararlı bir duruş sergilendi ve bu kararlı duruş sayesinde milletçe bütünleşme sağlandı. Bu bütünleşmede ve psikolojik üstünlük sağlamadaki en önemli faktör, şüphesiz Türkiye’nin haklı olmasıydı.
Yeniden istiklal savaşı
Devlet, millet, lider, asker bütünleşmesine dikkat çeken Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu da bu mücadelenin sadece terör örgütlerine değil, arkasındaki güçlere verildiğini söyleyerek şu değerlendirmede bulundu: “Afrin Operasyonu ile ilgili olarak milletimiz tehdidin nereden ve nasıl geldiğinin farkında. Bilgiyi şuura, bilince dönüştürerek Mehmetçikle ve siyasi iradeyle bütünleşmiş durumdadır. Bu mücadelenin sadece terör örgütü maşalarıyla değil, arkasındaki asıl sömürgeci küresel terör baronlarına karşı, emperyalizme karşı verildiğinin de farkındadır. Milli mücadelemiz yeniden ayağa kalkmıştır, millet bu mücadelenin bir istiklal savaşı mücadelesi olduğunun farkındadır. Haklı olan her zaman psikolojik üstünlüğü elinde tutar. Haklı olduğumuz konusunda en ufak bir tereddüt olmadığı gibi, uluslararası hukuktan, adaletten bir nebze olsun söz edilecekse, terör veya terör örgütleri lügatlerden çekilip atılmadıysa, bütün bu gerçeklik ve haklılık sahadadır, açıktır ve nettir.”
72 uçak, 108 hedef önemliydi
Afrin harekatı başlamadan önce Türkiye’nin ABD ile karşı karşıya gelmeye cesaret edemeyeceğini düşünenler, hem yanıldı hem de büyük bir şaşkınlığa uğradı. Türkiye’nin olağanüstü bir hız ve kararlılıkla sahaya inmesi, bütün dengeleri bozdu. PYD’nin dağlık bölgede TSK’yı sıkıştırabileceğini, açtıkları tünellerde üstünlüğü elde edebileceğini düşünenler daha ilk günden yanıldı. Türk askeri harekatın ilk gününde 72 uçakla 113 PYD/PKK hedefinden 108’ini vurdu. Bu bir anlamda Fırat Kalkanı’nda şehit düşen 72 Mehmetçiğe saygı duruşuydu. Harekat başlamadan iki gün önce özel kuvvetlerin unsurlarını bölgeye sürerek tespit edilmiş hedefleri teyit etmesi, operasyonun nasıl bir titizlikle yönetildiğinin deliliydi. Yerli üretim ATAK helikopterleri sayesinde lazer ışınlarıyla titizlikle işaretlenerek vurulan noktalar, hedefin bir milim sapmasını bile önledi. Bu başarı da Türk mühendislerinin, Türk teknolojisinin bir başarısıydı ve bunu sahada gösterme imkanı buldu.
Bir saatte havaları söndü
Sınırlarımıza konuşlanmış olan teröristlere Türk ordusunu kolayca yeneceklerine dair gaz verildiğini söyleyen terör uzmanı Eray Güçlüer, bunun böyle olmadığını ilk günden anladılar diyor. “Afrin’in hem batı hem kuzey sınırında 70 metre arayla yükseltiler vardır. Teröristler bu sınır hattında düzenli ordu gibi bir mevzi yapmaya çalışmışlar. Bunların ne teknik ne de istihkâm kapasiteleri, ne de bunları yapabilme becerileri söz konusu değil. ABD’nin tonlarca olan lojistik desteğine rağmen. Harekat başlamadan iki gün öncesinden itibaren, özel kuvvetler unsurlarını bölgeye sürdü. Operasyon başladıktan sonra metre ya da santimetre değil, lazer ışınının yüzeydeki alanı kadar hassasiyetle hedefler vuruldu. Bir saat içinde 108 metre hedef yok edildi. Kaç yıldır bunlara verilen gaz, ‘Türk ordusu hayatta geçemez buradan, çarpar geri döner’ gazı bir saatte çöktü. Ne oluyor demeye kalmadan, mevziler paramparça oldu, kalanlar da can havliyle geriye doğru kaçmaya başladı. Geriye doğru kaçmalarının bir sebebi de, oradaki köylülerin bile teröristleri ihbar etmesinden dolayı. Kaçınca büyük bir hayal kırıklığı oldu. Bu hayal kırıklığını Amerika’da yaşadı. Amerika da bu teröristlerden beklediğini alamadı. Teröristler kaçınca halkın üzerindeki baskıları da azaldı. Halk da bunları ihbar edip destek vermeyince, gerilere çekilerek tutunmaya çalıştılar.”
Siviller vuruluyor yalanı tutmadı
Uluslararası alanda yürütülen ”Türkiye Afrin’e operasyonu başarabilecek kapasitede değil” kara propagandası ilk günden itibaren geçersiz kalınca, bu sefer “Türkiye sivilleri vuruyor” kara propagandası baş gösterdi. İçeride ve dışarıda yayılmak istenen bu algı operasyonu da tutmadı. Hiçbir sivil kaybı olmadığını, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin sadece terör hedeflerini azami hassasiyetle vurduğunu herkes gördü. İçerideki entelektüel teröristler de çeşitli “savaşa hayır” bildirileriyle operasyona desteği zayıflatmak istese de, terör destekçiliği ellerinde patladı. Üstelik yargı, böyle hassas günlerde vatanı hiçe sayar tarzda yapılan terör desteğini affetmedi. Terör destekçileri anında gözaltına alındı.
Siyasi iradenin halkla bütünleşmesi
Afrin Operasyonu’na yönelik algı oyunlarının hiçbir şekilde tutmadığını söyleyen Hacısalihoğlu, “Gerçekler her türlü açıklığı ile sahada ve ortadadır. Ve bu durum Türkiye’nin en önemli psikolojik üstünlüğünü oluşturmaktadır. Siyasi iradenin de varlığı, halkla kurduğu doğrudan bağın güçlülüğü ve bu konudaki sarsılmaz güven duygusu bunun en önemli etkenidir. Kuşkusuz 15 Temmuz kalkışma, iç kaos denemesi sonrası Türkiye enerjisini, birikimini, bu ruh halini diri tutmuştur. Türkiye’nin kendi kendini yönetme kararlılığı ve bu istiklal mücadelesini sonuna kadar ayakta tutacak kararlılığı buraya da yansımıştır” dedi.
Tüm dünya teröristlere silah vermiş
Operasyon başladıktan iki hafta sonra TSK’ya ait bir tankın vurulmasıyla 6 askerimizin şehit düştüğü olayda gözler teröristlere verilen silahlara çevrildi. Farklı zamanlarda ve farklı coğrafyalarda yakalanan silah sistemleri ve mühimmatlardan yola çıkılarak, PKK/YPG’nin elinde 19 ülkeden silah olduğu anlaşıldı. Zaten sınırlarımızdaki teröristleri Amerika’nın besleyip donattığı biliniyordu. Bu gerçekler ışığında Türkiye haklılığını bir kez daha kanıtlamış ve neden orada olduğunu tüm dünyaya şeksiz şüphesiz ispat etmiş oldu.
Öncesinde her yol denendi
Öte yandan Türkiye haklı davasını içeride ve dışarıda başarılı bir şekilde anlatırken, arka kapı diplomasisini de ihmal etmedi. Öncesinde Astana süreci ve bölgedeki savaşı durduracak tüm yollar denendi. Avrupa’yı teröristlere yaptığı yardımlar konusunda defalarca uyardı. Amerika’ya NATO üyesi olduğunu, teröristlerin değil, müttefikinin yanında durması gerektiğini her fırsatta hatırlattı. Kısacası savaşa gitmeyen ne kadar yol varsa denendi. Fakat kimse verdiği sözde durmadı ve operasyon bir nevi zorunlu hale getirildi.
ABD, namlularını bize doğrulttu
Prof. Dr. Yaşar Hacısalihoğlu, “Bütün bunları yaparken Türkiye her türlü diplomatik yolu da kullanmıştır. ABD’ye NATO üyesi olduğunu, ittifak olduğumuzu, uluslararası hukuku, adaleti, kısacası her şeyi hatırlattık. Geçmişte kendisinin başına da geldiğini, bunların tekrarlanmaması gerektiğini, insanlığa karşı suç olduğunu ortaya koyduk. Türkiye bunları hatırlatırken, bir NATO üyesi olarak, bir terör örgütünü silahlandırıp, üstelik namlularını bana doğrultup, benim sınırlarımı tehdit ederse, başka yol kalmamış demektir. Bir NATO üyesi olarak benim sınırlarımın güvenlik kaygısını senin de taşıman gerekirken, bana doğrudan kuvvet kullanan bir ülke durumuna düşmeni hazmedemem” diyerek, Afrin Operasyonu’nun zaruriyetini anlattı.
Haklıysan korkma
Hacısalihoğlu, “Türkiye açısından iki yol vardı, ya bütün bu duruma teslim olacaktı. Bölgenin bütün mazlum halklarını birbirine düşmanlaştıran, kurda kuşa yem eden bir garnizon devletçiği gibi burada bir koridor oluşturup, küresel baronların çıkarlarına hizmet edecek bir yapıya dönüşmeye razı olacaktı ve kendi parçalanmasının da önünü açmış olacaktı. Ya da buna direnip, bu bir istiklal mücadelesidir, beka mücadelesidir, varlık yokluk tercihidir deyip, bu konuda milletiyle birlikte bu mücadeleyi sımsıkı, tek yumruk, omuz omuza yapacaktı. Kuşkusuz mücadele yolunu tercih etti. Ve sahadaki karşılığını da almaktadır. Çünkü haklı olanın her zaman uhdesinde bulundurduğu bir durumdur bu. Bir de Türkiye’nin manevi birikimini de eklemek gerekir buraya. Mehmetçik bu anlamda dünyada başka bir örneği olmayan bir ordunun simgesi durumundadır, peygamber ocağıdır. ‘Haklıysan korkma, hak seni korur’ der Hz. Ali. Tam da bu iman gücüyle bu mücadele içerisine girilmiştir” dedi.
Milli bilinç uyandı
Zeytindalı Harekatı’nın başladığı ilk günden itibaren hem siyasi irade hem TSK hem de medyanın pozitif katkıları, halkta milli bilinci de uyandırdı. Mehmetçiğe dualar edildi, yiyecek, giyecek her türlü maddi manevi destek cepheye gönderildi. Yetmedi, ellerine bayrağını alan vatandaşlar, genç yaşlı demeden cepheye gitmek için sınır bölgelerine yığıldı. Ülkede yaşayan Suriyeli göçmenler de Türk bayraklarıyla konvoy yaptı, Türk askerinden güç alan Suriyeli gençler cepheye koştu. Kısacası Türkiye bölgede ilk adım olarak psikolojik üstünlüğü ele geçirdi, sıradaki hedef stratejik üstünlükte. Bölge kukla yönetimlerden ve terör örgütlerinden temizlendiğinde, hem sahada hem de masada Türkiyesiz iş yapılamayacak.
Bayrağını alan sınıra koşmuş
Türk ordusunun moralinin nasıl yüksek olduğunu ve halkın ordusunu nasıl bağrına bastığını Eray Güçlüer şu ifadelerle anlattı: “Sınır bölgesine gittiğimizde Türkiye’nin dört bir tarafından ellerine bayrağı kapanın sınıra koştuğunu gördük. Yürüyemeyen yaşlı adam vücuduna Türk bayrağı sarmış, ben şehit olmak istiyorum, cepheye gitmek istiyorum diyordu. Kadınlar toplanmış, bize de silah verin, askerimizin yanına gideceğiz diye bağırıyordu. Türk milletinin ordusuna karşı olan sevgisinin, saygısının, Mehmetçiği bağrına nasıl bastığının en güzel örneği bu. Canlı çatışma var oralarda, belki birazdan bir bomba bu tarafa düşecek, insanlar ona rağmen çocuğunu kapmış gelmiş. İlk günden itibaren Türk milletinin askerine nasıl destek verdiğini, ordunun savunma kavramının ne olduğunu orada gördük. Ordumuzun morali son derece yüksek, ötekiler perişan durumdalar. Büyük bir sıkışmışlık halindeler.
Terörist ve destekçileri kaybedecekleri bir çatışmanın içinde olduklarını biliyorlar. Zaten dışarıdan bunlara verilen talimat da, süreyi uzatıp, Türkiye üzerinde dünya kamuoyu baskısını artırmak. Asıl görevleri bu. Afrin’de tutunamayacaklarını bildikleri için sadece süreci uzatıyorlar. Bu sayede Türkiye’nin daha sonra yapmayı planladığı Münbiç ve Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonda güç kaybına uğramasını sağlamak.”