15 Temmuz gecesi darbeciler teslim alındığında, üzerlerindeki asker kıyafetleri çıkartılmış, hak ettikleri sefillikte cezaevine gönderilmişlerdi. Halka kurşun sıkan teröristler, bir seneye yakın cezaevinde kaldıktan sonra, birer birer duruşma salonlarına getirildi. Şehit yakınları ve gazilerin de takip ettiği mahkemelerde, takım elbiseleriyle gelip tiyatro oynamaları herkesin kanına dokundu. Bu rahatsızlık dile getirildiğinde takım elbiseyle duruşmaya gelmemeleri söylendi. Serbest kıyafete geçen darbecilerden Gökhan Güçlü, üzerinde İngilizce “hero” yazan ve “kahraman” anlamına gelen tişörtle mahkemeye geldi. 15 Temmuz’un ardından başlatılan operasyonlarda saklandığı menfezde sefilce yakalanan Güçlü’nün üzerinde “kahraman” yazan tişörtle mahkemeye gelebilecek gücü nereden bulduğu ve bu yazının İngilizce olmasından dolayı dışarıya vermek istediği mesaj şehit yakınları ve gazilerin yanı sıra darbenin karşısında duran tüm halkı rencide etti.
Hero (kahraman) değil traitor (vatan haini)
Bu görüntünün ardından, darbeci mahkumların tek tip kıyafetle mahkemeye getirilmesi konusu gündeme geldi. Üzerinde İngilizce ve Türkçe “vatan haini” yazan tişörtler sosyal medyada tasarlanarak dolaşıma sokulurken, vatan haini mahkumlara tek tip kıyafet uygulamasını 15 Temmuz davalarını yakından takip eden Hukukçular Derneği Genel Başkanı Avukat Cavit Tatlı’ya sorduk. Tatlı, davalar sürdüğü sırada tek tip kıyafet uygulamasının getirilmesinin davalara zarar verebileceği görüşünde. Şehit yakınlarının hassasiyetini anladığını söyleyen Tatlı’nın en büyük kaygısı, tarihe geçecek olan bu mahkemelerde hiçbir hatanın yapılmaması.
Uluslararası arenada sıkıntı oluşmasın
Şehit ailelerinin verdiği tepki üzerine takım elbise değil, normal kıyafetle duruşmalara girilsin denilince bu sorunun yaşandığını söyleyen Cavit Tatlı, oradaki görevliler “hero”nun anlamını bilseydi, sanığın o şekilde getirilemeyeceğini söylüyor. “Amerika’daki gibi terör suçlularına turuncu elbise giyilmesi şeklinde bir mevzuat, masumiyet karinesiyle bağdaşmayacağı düşünüldüğü için bizim hukuk sistemimizde yok. 12 Eylül’de böyle bir çalışma olmuş, fakat toplum tarafından kabul görmemiş. Ben dışarıdan bakan bir göz olarak takım elbiseyle gelmesinde bir sorun görmüyorum. Ama haliyle canı yanmış insanlar bu durumdan rahatsız olursa, onlara da bir şey diyemeyiz. Tek tip kıyafet uygulamasının yargılama noktasında bir olumsuzluğu bulunmamakla birlikte, adil yargılanma ilkesi noktasında uluslararası arenada herhangi bir sıkıntı yaşamamak için, en azından şimdi böyle bir değişiklik yapılmasını da doğru bulmuyorum. Davası başlamış ve süren insanlara böyle bir değişiklik yapmak, siz suçlusunuz gibi bir baskı oluşturabilir ki, bu da adil yargılanma ilkelerine aykırı bir durum meydana getirebilir. Çünkü bu yargılanan insanların hepsi suçlu diyemeyiz, yargılanacaklar ki, suçlu olup olmadıkları ortaya çıksın.”
Üzerlerine saldırılsın istiyorlar
Duruşmalarda şehit yakınlarının rahatsızlık duyduğu meselenin sadece elbiseleriyle alakalı durum olmadığını söyleyen Avukat Cavit Tatlı, duruşma esnasındaki ukalalıklarıyla kıyafetleri birleşince sıkıntılı bir durumun ortaya çıktığını söylüyor. “Suçüstü yakalanmışlar, ben yapmadım diyorlar. Çocuğunu, annesini, babasını, eşini kaybetmiş insanların karşısına çıkarak, birçok delil olduğu halde bu kadar fütursuzca yalan söylemeleri, acısı olan insanları rahatsız ediyor. O gece dışarıya çıkan, şehit ve gazi olan insanların çoğu garibandı zaten. Muhtemelen sabahın köründe kalkıp Silivri gibi en az 40-50 km. uzaklıkta olan adliyeye gelmişler, bir kendi üstüne bakıyor, bir o kişinin üstüne, başına, rahatlığına bakıyor, söylediği sözlere, hiçbir şeyi kabul etmemesine bakıyor, bunlar birleşince rahatsızlık artıyor haliyle. Zaten örgüt üyelerinin orada belli bir strateji dahilindeki amaçlarından bir tanesi şehit yakınlarını ve gazileri duruşma salonlarında sinirlendirerek, mümkünse kendilerine saldırmasını sağlamak. Yarın bir gün uluslararası mahkemelerde adil yargılanmadıklarını, polisin kendilerini korumadığını, duruşma salonlarının güvenli olmadığını, bundan dolayı da sorun yaşadıklarını belirterek, usulden davaların bozulmasını sağlamaya dönük bir girişimleri var. Acısı olan insanlar da haliyle buna tepki veriyor. Bu insanlara bir şey diyemem ben, haklılar, ama oyunun bir kuralı var, yargılamaların bir kuralı var, bunu da davalar sürerken değiştiremezsiniz. Değiştirirseniz amaçlarına ulaşmış olurlar.”
Kıyafetlerini yakınları getiriyor
Üzerinde İngilizce “kahraman” yazan tişörtle şehit yakınlarını kızdırmaktan çok, dışarıya mesaj gönderme amacını taşıdığını söyleyen Tatlı, “yurt dışındaki insanlara oynuyorlar” diyor. O tişörtü nasıl temin etmiş olabileceğini sorduğumuzdaysa da şöyle yanıt veriyor: “Mahkumlara cezaevindeki eşyalarını yakınları getiriyor. Cezaevi görevlileri de üzerinde herhangi kesici, delici veya bilgi kağıdı olup olmadığını kontrol ediyor. Böyle bir şey olmadıktan sonra, izin veriliyor. Zaten üzerinde ne yazdığını anlamasını yabancı dil bilmeyen bir görevliden bekleyemeyiz. Bu olay üzerine yazısız kıyafetlerle gelmeleri noktasında bir genelge yayınlandı. Bundan sonra öyle olacak. Tek tip kıyafet uygulaması da meclisten geçecek bir kanunla getirilebilir. Ancak şu aşamada uygun almayacağını düşünüyorum.”
Tarihe geçecek yargılamalar
15 Temmuz davalarının çok fazla sürmeyeceğini, yılbaşına kadar bitmesini beklediğini söyleyen Tatlı, davalarla ilgili şu açıklamalarda bulunuyor. “Biz dernek olarak 100 civarında avukatla şehit yakınlarımızın ve gazilerimizin avukatlığını yapmaya çalışıyoruz. Şehit yakınlarının ve gazilerin önemli bir kısmıyla konuştuğumuzda, bu davalarla ilgili rahatsız olduğu noktalar olduğunu görüyoruz. Sanıkların çok fazla konuşmasına kızıyorlar mesela. Ancak sanık hakları diye bir şey var. Adamlar belki iki, üç kez müebbet hapse mahkum olacaklar, şu anda konuşmalarından daha doğal ne olabilir? Belki içlerinde birkaç kişi suçsuz da bulunabilir. Biz herkes ceza alsın diye değil, suçlular hak ettiği cezayı alsın, adil bir yargılama olsun diye oradayız. O darbeyi yapanların dün yargıda görev yapanları vardı. Mahkemelerde terör estiriyorlardı. 10 kişi geliyordu, 10 kişi ceza alıp gidiyordu. Nasıl oluyordu bu, polis hazırlıyordu, savcı aynen geçiriyordu, hakim de cezayı veriyordu. Bir yerlerde aldıkları kararı uyguluyorlardı. Oysa adil bir mahkeme bir devletin yargı yetkisini kullanırken, polis hazırlar, savcı iddianamesini oluşturur, mahkeme avukatların da bulunduğu bir yargılama sonrasında kim suçlu kim suçsuz buna karar verir. Bu yargılamalar tarihe geçecek, hiçbir hatanın olmaması gerekiyor. Halkımız da fırsat buldukça gelip dinlesin. İstanbul’da 31 tane darbe yargılaması oldu. Yılsonuna kadar büyük kısmının biteceğini, yurt dışına kaçanlarla ilgili davaların ayrılarak devam edeceğini düşünüyorum.”