2013 yılında Suriye’nin Başkenti Şam’a bağlı Guta’da bir sabah kuşatma altındaki halk nefessizlikten uyandı! Kasyun Dağı’ndan gönderilen kimyasal başlıklı füzeler yerleşim yerlerinin ortasından patladıktan sona havaya salınan kimyasal yavaş yavaş insanların ciğerlerine yapışmaya başlıyordu. Guta’da insanlar nefessiz kalarak boğulmaya, ölmeye başladı… Kısa sürede 4 bini aşkın sivil bu silahlar nedeniyle hayatını kaybetti.
Guta’dan Han Şeyhun’a…
O gün yardım ekiplerinin kendi imkanlarıyla çekerek dünya kamuoyuna servis ettiği görüntüler adeta bir şok etkisi oluşturdu. Doktorlar, morarmış çocuk bedenlerini hayatta tutmak için insanüstü bir çaba gösteriyor ama çoğu kez başarılı olamıyorlardı. Dünya şok halindeydi… Suriye rejiminin kimyasal vahşeti tüm dünyanın gözlerinin önünde yaşanıyordu artık…
Çocuklar ölmeye devam etti
O günlerde, kimyasal silah kullanımını kırmızı çizgi olarak ilan etmiş olan ABD bir askeri hareketlilik başlattı. Aslında ne kadar ikiyüzlü bir politika! Konvansiyonel silahlarla günde binlerce kişiyi zaten öldüren bir rejimin kimyasal kullanınca durdurulması için harekete geçmek! Aslında harekete de geçmedi ABD. Operasyon söylemleri hep lafta kaldı. Daha sonra da çok konuştu dünya. Cenevre’de, Riyad’da, New York’ta, Viyana’da, Astana’da… Dünya sadece konuştu. Lüks otellere doldurulan sözümona Suriye direnişinin siyasi temsilcileri, başka ülkelerin diplomatları ve gizli servis elemanları tarafından çembere alınıp yemekler yenilirken, hiçbir toplantıda sorunun çözümüne dair adam akıllı tek satır bulunamazken Suriyeli çocuklar ölmeye devam etti.
Han Şeyhun’da sessizlik hakim
Guta’daki kimyasal katliamdan 4 yıl sonra, İdlip’in Maarat El Numan kentine bağlı Han Şeyhun kasabası… 4 Nisan 2017. Guta’dan gelen görüntülerin neredeyse aynısı ajanslara düştüğünde Suriye’deki kimyasal hayalet yine birden dünyanın aklına geldi. Çoğu çocuk 100’ü aşkın Han Şeyhunlunun kimyasal gaz nedeniyle öldürülmesi yine dünyayı birkaç günlüğüne de olsa ayağa kaldırdı. Han Şeyhun’da yaşananları kentin sivil sakinlerinin ağzından duymak için Bab El Hava Sınır kapısından Suriye içlerine doğru ilerlerken güneş, sadece bir gün sonra fosfor bombaları atılacak olan İdlip kırsalına, baharın gelişini müjdeliyordu. Birçok kez geçtiğim bu kapıdan ilk kez kimyasal silah kullanılan bir bölgeye gidecektim. Sırt çantamda bu kez gaz maskesi de vardı… Savaşın şiddetine ve yıkık dökük sokaklara rağmen hayatın tüm hızıyla akıp gittiği Suriye’de bu canlılık Han Şeyhun’da kısa bir mola veriyor. Kasabaya girer girmez tüyler ürpertici bir sessizlikle karşılaşıyoruz.
“Korkuyu yenince döneceğiz”
Murati ailesi küçük bir pikapa doldurabildiği kadar eşyayı doldurmuş. Az sonra kapılarını sıkıca kilitleyerek yola çıkacaklar. İdlip’teki akrabalarının yanına gidiyorlar. Savaş uçakları İdlip’i de sıklıkla vuruyor ve her bombardımanda onlarca Suriyeli daha ölüyor ama bu durum onları zehirli gaz kadar korkutmuyor. Ailenin reisi Hamdu, “Korkumuzu yenince geri geleceğiz ama şimdi gitmemiz gerekiyor” diyor ve kiraladığı pikapın kasasına çocuklarını da yerleştirip gidiyor.
“Bebekleri öldürdüler”
Aslında Han Şeyhun kimyasal saldırının ardından büyük oranda boşalmış durumda. Henüz yaşını dahi doldurmamış bebeklerin nefessiz kalarak, ciğerleri şişip patlayarak ölmelerini hazmetmeleri kolay değil ve bu durumun travması yıllar boyunca devam edecek. Ama şimdi toparlanmaları için gitmeleri lazım. Muhammed Nuci, rejimin burayı boşaltmaya çalıştığının da farkında. Çünkü sadece 35 km uzaklıkta rejimin elinde tuttuğu Morek kenti var ve buraya tahkimat yapan rejim muhtemel İdlip saldırısı için burada da bir cephe açmak istiyor. Bu stratejide kimyasalla öldürülen 100 kişi sadece önemsiz bir ayrıntı gibi. Nuci geri döneceklerini söyledi. “Burayı onlara bırakmayacağız!” Sonra koca bir “Lakin” çıktı ağzından, bir taşa oturdu. O an tüm cesur direnişçi tavrından ödün vererek ve inatçı Suriyeli gözlerini devirerek: “Bebekleri öldürdüler!” dedi. Tarihin en vahşi savaşları listesine çoktan girmiş bu savaşta dahi bebeklerin bu denli vahşi bir yöntemle öldürülmesini aklı almıyordu. Bunca kan gölünün içinde insan kalmaya çalışıyordu…
“Kimyasal fabrikası ha!”
“Burada kimyasal silah fabrikası varmış ha! Allah onlara lanet etsin” dedi ve kolumdan çekerek Rusların kimyasal silah fabrikası dediği yere götürdü Ziyad Palevi. Yolda ölen karıncaları eline alarak ve kimyasal nedeniyle telef olmuş bir koyunu da işaret ederek yaşananlar konusunda bir fikir vermeye çalıştı. “İnsana acımayan koyuna da acımaz” diyerek kendi kendine de hayret etti ve “Kimyasal fabrikası” olduğu iddia edilen yerin tam önünde durdu: “Namussuz adamların silah fabrikası dediği yer burası. Buğday deposu! Saat 06:40’ta saldırı oldu. Yaralı insanlara yardımcı olmak için evden çıktık. Çalışma başladı ama sivil savunma ekipleri de yaralıların üstüne düşmeye, bayılmaya hatta ölmeye başladı. Sonra saldırının kimyasal saldırı nedeniyle olduğu anons edildi. Geri çekildik. Bir saat boyunca insanlar havasızlıktan boğularak öldü. Bir saat sonra insanların cansız bedenlerini topladık. Hala yaşayanlara suyla müdahale ettik ama başaramadık. Evleri tek tek kontrol ettik. Yataklarında ölen insanlar vardı. Odalarının ortasına düşüp kalanlar vardı.”
Hastaneyi de yıktılar
Ziyad bunları anlatırken tepemizde savaş uçağının iğrenç gümbürtüsü gelmeye başladı. Herkes güvenli bir yer aramaya koyuldu. Han Şeyhun’un Beyaz Baretliler biriminin merkezi de kimyasal saldırının yapıldığı gün Rus uçakları tarafından hedef alınmış, birime bağlı çalışan hastane yıkılmış, ambulans ve iş makineleri kullanılamaz hale gelmişti. O birimin merkezinde henüz 23 yaşındaki sivil savunma görevlisi Hamid Kuteyni, “Hiçbir şeyimiz kalmadı. Bir daha kimyasal saldırı olursa nasıl müdahale edeceğimizi bilmiyoruz” dedi. Kuteyni’nin de dahil olduğu bu birim 40 kişiden oluşuyor ama saldırının ardından 4 üyesini kaybetmişler. Aralarında 8 de yaralı var. Ailesini kaybeden 3 kişi de şu an aralarında değil.
Ölü kuş toplar gibi
Kuteyni, “Savaştan önce ne yapıyordun” sorusunu “Hiçbir şey” diye cevap veriyor: “Sadece 17 yaşındaydım.” İlk gençliğini savaşın içinde geçiren Kuteyni’nin de aklı almıyor yaşananları; “Saldırıdan sonra ölü kuş toplar gibi çocuk cenazesi topladık. Bazı çocuklar öylesine hareketsizdi ki, sadece gözlerini hareket ettirebiliyorlardı. Sanırım hiçbir zaman bunun etkisinden çıkamayacağız” diyor.