FETÖ terör örgütü 17-25 Aralık’ta montaj ses kasetleriyle hedeflerini tutturamayınca, çeşitli yollar denemeye devam etti. Muta nikâhı iftirası da o günlerde denedikleri yollardan biriydi. AK Parti içerisindeki siyasilerden bazılarının Muta nikâhı kıydığı ve bunun için İran’a gittiği iddiasında bulundular. Bunun kayıtlarını “yakında” internet sitesinden yayınlayacaklarını söyleyerek tehdit ve şantaj yaptılar. Bu yapıya hizmet eden yayın organları, gazeteci ve yazarlar da bu söylemi destekler nitelikte yazılar yazdı. Bu tür yazılara ilk başlayan kalemlerden biri Gültekin Avcı’ydı. FETÖ terör örgütünün gazetelerinden olan Bugün Gazetesi’nde 2013 yılında Gültekin Avcı “Mut’a arşivlerinde kimler var” ve “İstihbaratta Muta operasyonları” başlıklı yazılar kaleme aldı. Ardından birçok paralel köşe yazarı bu konuyu dile getirdi. Sosyal medyada aynı konu üzerinden twitler ikiye katlandı.
Ülkenin en büyük sorunu buymuş gibi
Ülkede çok büyük bir sorunmuş gibi üzerine düştükleri Muta konusunu sadece köşelerinde yazıp sosyal medyada dillendirmekle kalmadılar, “Ailenin Korunması ve Muta fitnesi” adı altında bir de sempozyum düzenlediler. FETÖ’cülerin yayın organı olan Yeni Ümit Dergisi tarafından Mart 2014 tarihinde düzenlenen sempozyumun sunuculuğunu Kemal Gülen yaptı. Sempozyumda tartışılan başlıklar: “Kur”an ve Sünnet”te Evlilik”, “Fıkhî Açıdan Muta’nın Haramlığı”, “İslam Mezheplerinin Muta’ya Bakışı”, “Muta ve Aile Hayatının Dejenerasyonu”, “Muta ve Kadının Mağduriyeti”, “Mutanın Tıbbi Açıdan Tahribatı” ve “Bir Angajman Aracı Olarak Muta!” idi. Sempozyumun ardından Zaman Gazetesi’nde bu sempozyumla ilgili çıkan “İslam âlimleri: Muta nikâhı, zinadan farksız” başlıklı haberler de birleşince, ‘Muta’ söylemlerinin altında yatan sebepler duyarlı çevreler tarafından irdelenmeye başlandı.
Operasyonun adı: Muta nikahı
Sempozyumun ardından operasyon ihtimalleri tartışıla dururken, Yeni Akit yazarı rahmetli Hasan Karakaya 26 Ağustos 2014 tarihli yazısında olaya farklı bir açıdan bakmaya başlamıştı bile: “Bilirsiniz; ‘Haddinden fazla şiddet, gayedeki hikmeti yok eder’ diye bir sözümüz var. Bu sözü, bir konuda ‘çok fazla ısrar’ olarak da değiştirebiliriz. Bir konuyu ısrarla gündemde tutmak istiyorsan, bu demektir ki; sen bir şeyi ‘örtbas’ etmek istiyorsun. Gayeleri Muta’nın zararlarını anlatmak olsa; söyler, geçerlerdi. Ama bunlar hem haber veriyor, hem dizi yayınlıyor, hem tweet bombardımanı başlatıyor, hem de konferans düzenliyor! Kafamdaki sorulara cevap ararken, geçtiğimiz günlerde Cemaat’ten kopan birinden bir mektup aldım. ‘Vebal korkusu ile yazıyorum’ diye başlayan mektubu okuyunca, ‘İşte’ dedim; ‘Mut’ayı dillerine dolamalarının sebebi, işte bu!’ Sebep, kendilerinden bazılarının yaptığı ikinci evlilikleri gizlemek!”
FETÖ terör örgütünün darbe girişiminden sonra, geçmişe dönük yaptıkları her şeyi mercek altına alarak, darbe yoluna döşedikleri taşları incelemeye devam ederken Muta nikâhı söylemlerini de tartışmaya açtık.
Şii-Sünni çatışması çıkarmak istediler
Uzun yıllar İran’da akademik çalışmalar yapan Ezoterik düşüncenin önemli isimlerinden Prof. Mahmut Erol Kılıç, sekiz yıldır yaşadığı İran’da bile Muta nikâhı kıymış birine rastlamadığını ifade ederek, Muta söylemlerinin amacını şu şekilde açıklıyor: “Ortadoğu’nun ekonomisiyle, kültürüyle en zengin ve güçlü ülkelerinden bir tanesi Sünni olan Türkiye, diğeri ise Şii olan İran. Bu iki ülke arasında uzun yıllar sürecek savaş çıkartmak arzusuyla hareket ettiler. Dinler tarihi açısından baktığımızda da Sünni dünyanın temsilcisi Türkiye ile Şii dünyanın temsilcisi olan İran’ın yani iki büyük mezhebin, savaşıyla beraber aynı zamanda İslam dünyasının geneline yayılacak bir savaşın çıkmasını arzu ediyorlardı. Bunu planlayanlar, 3-4 yıl öncesinden başlayarak Türkiye’de komşumuz olan İran ve onun mezhebi olan Şii mezhebi aleyhine ilginç web siteleri kurmaya başladı. Burada sorun Şii görüşüne karşı olmak veya onu tenkit etmek değil. Bunu yıllardır yapan birçok akademisyen var. Bu yapı, İran’ın lehinde veya aleyhinde bu güne kadar hiçbir görüş beyan etmezken, birden bire ortaya çıkan İran karşıtlığı, sipariş bir iş alındığını ortaya koyuyor. Bunlardan bir tanesi de Muta nikâhı konusu. Ben görev icabı 8 yıldır İran’da yaşayan biriyim. İran’da o kadar araştırmama rağmen Muta yapan birisi henüz karşıma çıkmadı. Kâğıt üzerinde öyle bir ruhsat var. Onların fıkhında ihtiyaç halinde Muta’ya açık kapı bırakılıyor. Ama uygulamadaki zorluklarından dolayı, pek uygulayan olmuyor. Ama onlar bu konuyu ‘İran’da herkes Muta yapıyor’ şeklinde lanse etti. Bu tamamen bir siparişti. Bunları kullanan üst aklın hedefi, Şii’nin Sünnilerle olan ittifakını ortaya çıkarmaktı. Şiilerde de Sünnilerde de ihtilaflı olan konuları deşerek savaş çıkarmaktı. Şii’nin de içerisinde paralel yapılar var. Bizde olduğu gibi, onların da merkezi Londra. Sünnilere kâfir diyen, Sünnilerin hepsini Yezidi ilan eden ve savaş açılması gerektiğini söyleyen ‘Şiraziler’ diye bir gurup var. Türkiye’nin başındaki insanların kâfir olduğunu, hepsinin kesilmesi gerektiğini savunan grubun, TV’leri, radyoları ve gazeteleri var. Dolayısıyla biz İngiliz Sünniliğine de İngiliz Şiiliğine de karşı çıkmak zorundayız.”
Yaptıkları ikinci evlilikleri örtmek için
Yeni Şafak gazetesinde ilahiyat konularında yazılar yazan Faruk Beşer, hırsızlık gibi, Humus gibi, Muta nikâhının da FETÖ’nün yaptığı ve üstünü örtmek istedikleri bir şey olabileceğini söylüyor. “17-25 Aralık sürecinde o kesimden bize sık sık ‘Muta hakkında sen ne düşünüyorsun? Muta nedir?’ diye sorular geliyordu. ‘Muta üzerinde niye bu kadar kafa yoruyorlar’ diye düşünüyordum ben de. 15 Temmuz’dan sonra bu evlerde kalan ablalardan bir tanesinin itiraf mektubu yayınlandı. O zaman anladım ki, bunlar kendi aralarında yapıyormuş Muta’yı. Bu ne derece doğru, bilmiyorum. Eğer itirafçı kızın dediği doğruysa, evlerde kızları Muta nikâhı ile evlendiriyorlarsa, ikinci, üçüncü evlilikler Muta yoluyla yapılıyorsa, suçları görülmesin diye. ‘Bakın biz Muta nikâhına karşıyız. Biz böyle bir şey yapmayız’ algısını oluşturmak için Muta nikâhını gündeme getirmiş olabilirler. Tıpkı kendi hırsızlıklarını örtmek için ‘hırsız’ dedikleri gibi. Humus konusuna da yoğunlaştılar bir ara. Humus, devletin ganimetlerinden, devletin gelirlerinden örtülü ödenek gibi devlet başkanına ayrılan para demektir. ‘Devleti yönetenler, humus alıyorlar’ mealinden soruları bana sıkça sordular. Tahmin ediyorum ki orada da toplanan himmetlerin belli bir yere verilmesi olayı vardı. Onu kamufle için ‘Humus’ konusunu dile getirmiş olabilirler. Geriye dönük düşündüğümde, aklıma gelenler bunlar.”
Hakan Fidan’a da İrancı demişlerdi
Bu konularda araştırmaları ve birçok kitabı bulunan Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden Prof. Dr. Ejder Okumuş, FETÖ’cülerin Muta nikâhı söylemlerini şantaj için kullandıklarını ifade ediyor. “Paralel yapı bütün söylemlerini, bütün çabalarını güç odaklı siyaset temelinde oluşturdu. O zamanlar AK Parti hükümetini zayıf düşürmek ya da etki altına alabilmek için Türkiye’de Muta nikâhının yaygınlaştığı söylemiyle hareket ettiler. Oysa Türkiye’de ehlisünnet diye bildiğimiz insanlar arasında böyle bir şeyin olma ihtimali çok zayıf. Kaldı ki böyle bir şey olsa bile işe oradan girmenin ne kadar doğru ve ahlaki olduğu ayrıca sorgulanmalı. Fakat sosyolojik olarak bunun olma ihtimali çok zayıf Türkiye’de. Belli bir kültüre ve mezhebe ait olan bu nikâh türünü o kültürdeki insanların da rast gele uygulamaya soktuklarına dair elimizde bir delil yok. Onların da hukuku var kendilerine göre. Ama paralelin yaptığı tamamen siyasi. Hakan Fidan MİT’e atandığı zaman ona da İrancı yaftası takmışlardı. İsrail’le birlikte aynı söylemi yürüterek piyasaya sürmeye çalıştılar. Bunu yaparak, siyasileri köşeye sıkıştırmak istediler. Diğer kaset şantajları gibi bir tür şantajdı bu da. FETÖ örgütü kendi amacına ulaşmak için her türlü aracı meşrulaştıran ve iftira atabilen, şantaj yapabilen bir örgüt. Ve maalesef Muta nikâhı da böyle bir şeydi. Amaç hükümetin İran’la yakın olmasını engellemek, Türkiye’nin İran siyasetini etkilemekti. Aynı zamanda da hükümeti bunun üzerinden baskı altına alarak kendi istedikleri işleri hükümete yaptırmak, makamlar elde etmek, bazı bakanlıklara nüfuz etmekti.”
Diyanet’e iftira attılar
Yine aynı günlerde, “Diyanet İşleri Başkanlığının imamları İran’a göndererek Muta nikâhı yapmalarına izin verdiği” yönündeki mesnetsiz iddialar yayıldı. Diyanet bu iddiaları kesin bir şekilde yalanlarken, hukuki süreç de başlattı. Diyanet İşleri Başkan yardımcısı Ekrem Keleş, Paralel yapının diyanete attığı iftirayla ilgili şunları söylüyor: “O zamanlar Diyanet’e ‘Muta nikâhına cevaz veriyor’ şeklinde bir suçlama isnat etmişlerdi. Geçmişte DİB’in yayınında ilmi bir araştırmada Muta nikâhını reddetmek için kaleme alınmış bir eserden pasaj aktararak, o pasajı komple değil de sağından solundan kırparak, sanki Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir şeyi benimsiyormuş gibi sundular. Tabii bunun aslı astarı yoktu. DİB’e aleni bir şekilde iftira edilmişti. Zira DİB İslam’ın hakikatini, ehli sünnetin yolunu takip eder. Muta nikâhını ne caiz görmesi, ne onaylaması, bırakın onaylamayı en ufak bir kapı aralaması mümkün değil. İşin fıkhı boyutu böyle. DİB’e de yöneltilen iddialar haksız bir suçlama idi.”
Aile sempozyumu dediler, Muta nikahı çıktı
Muta sempozyumuna aldatılarak nasıl davet edildiğini anlatan Saffet Köse, Muta nikahı sempozyumuyla amaçlarına ulaşamadıklarını söyledi. “Paralel yapıya mensup bir şahsın 17-25 Aralık’tan 5-6 ay önce aile ile ilgili bir sempozyum yapacaklarını söyleyerek Mut’a nikâhı konusunda bir tebliğ sunmamı istedi. Benim bu konuda 2008 yılında basılmış bir makalem vardı. Bunun için kabul ettim. Hatta onu kitap şeklinde basıp sempozyumda da dağıttılar. Ben tebliğimi hazırladıktan sonra 17-25 Aralık oldu. Sempozyum öncesinde bize gelen programa bir baktım ki, aile konusunda değil sadece Mut’a nikâhıyla ilgili. Doğrusu yine de şüphelenmedim. Bazı arkadaşlar beni bu programın siyasi boyutu olabileceğiyle ilgili uyardı. Ben de yurt dışında olduğum için program koordinatörü Ergün Çapan’a bir yazı yazdım. “Bu toplantının siyasi bir boyutu olabileceğine dair duyumlar alıyorum. Böyle bir şey varsa ben buna katılmam” dedim. O da bana “Hocam tamamen bilimsel bir çalışma bu. Müsterih olun” dedi. Davetiyeler basılmış, biletler gönderilmişti. Katılmamam yönünde telkinde bulunan arkadaşlara şunu söyledim: ‘Programda ismim var ve ben katılmasam da çalışmamdan okurlar. Esas şimdi katılmam lazım ve eğer bilimsel bir amaç ile bu toplantıyı yaptıklarını söyleyip istismar edecek bir ortam oluştururlarsa açıkça protesto edip çıkarım ve bu oyunu bozarım.’ Sempozyumda geniş bir kalabalık vardı. İslam dünyasından isimlerin yanı sıra, Türkiye’deki ilahiyat fakültelerinden başka hocalar da vardı. Türkiye’nin hiçbir kesiminin itiraz edemeyeceği, önemli insanların geleceğini söylemişlerdi. Fakat bunu bizim katılımımızı etkilemek için söylemişler. O dedikleri hocalar katılmamıştı. Çünkü bizim çizgimiz belli, hiçbir zaman bu adamların programlarına içeriden birisi olarak katılmadık. Onlar da bunu biliyordu. Sempozyumun ardından basında çıkan tenkit yazılarını okuduktan sonra, işin içinde başka bir iş olabileceğini düşündüm. 15 Temmuz’dan sonra ‘Bunlar kendileri ne yapıyorsa başkalarının yaptığına dair anlam saptırması içine giriyorlar’ şeklinde bir değerlendirme çıktı ortaya. Mesela Muta nikâhını kendileri yapıyor ama başkaları yaptı diye konuyu saptırıyorlar diyenler oldu. Ama benim sonradan yazıp-çizilenlere baktıktan sonra anladığım şey; bu sempozyumla hedefe koydukları bazı saygın insanları itibarsızlaştırmak istemişler, ama muhtemelen kamuoyunun tepkileri sebebiyle böyle bir girişime cesaret edememişler.