‘Eyalet iddiası 1,2 puan kaybettirdi’

16 Nisan Pazar günü yapılan referandum sonucunda yüzde 51.40 Evet, yüzde 48.60 Hayır çıktı. Başkanlık sistemi onaylandı. Bu durumda iki yıl içinde uyum yasalarının çıkarılması ve 2019 yılında da seçime gidilerek hem hükümetin hem de Başkan’ın seçilmesi bekleniyor.

Doğu ve Güneydoğu AK Parti’ye döndü

Referandum sonucunda Evet ve Hayır arasındaki farkın bu kadar az olması farklı okumalara sebep oldu. Bazıları bu oranın Türkiye’de demokrasinin işlediğinin bir göstergesi olduğunu ve sağlıklı bir seçimi işaret ettiğini söylerken, bazıları ise bu sonucu AK Parti’nin oy kaybına uğradığı şeklinde yorumladı. Bu oranının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi oy oranı olduğu ve partinin yeterince çalışmadığı ise yapılan başka bir yorumdu. Hayır cephesi tarafından yapılan okumalar ise genelde CHP ılımlı bir siyaset izlerse oylarını arttırabileceği yönündeydi. Diğer yandan Doğu ve Güneydoğu’da Evet oylarının yüksek olması Kürt oylarının AK Parti’ye döndüğü şeklinde değerlendirildi. Bu bölgedeki siyasi temsilin sadece HDP olduğu yönündeki iddiaların da ortadan kalktığı söylendi.

YSK kararı tartışıldı 

Referanduma damgasını vuran olay ise mühürsüz oy pusulaları oldu. Seçim günü henüz sandıklar açılmadan, yapılan başvuru üzerine, Yüksek Seçim Kurulu dışarıdan getirildiği kanıtlanmadığı sürece mühürsüz oy pusulalarının da geçerli sayılacağını açıkladı. Sebep olarak da sandık kurulu görevlilerinin ihmali ve hatası yüzünden vatandaşın oy verme hakkının engellenemeyeceği gösterildi. CHP’li üye de dahil olmak üzere YSK üyelerinin oy birliği ile aldığı karara, Hayır oylarının yüzde 48.60’ta kaldığı belli olduktan sonra CHP itiraz etti. Hayır’ın kazandığını iddia eden CHP, Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu fakat hiçbir belge ve tutanak sunamadığı için başvurusu reddedildi. CHP şimdi Anayasa Mahkemesi’ne, oradan da olumsuz sonuç alırsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gitmeyi planlıyor. Ancak bu mahkemelerin zaten Yüksek Seçim Kurulu kararları üzerinde bir yaptırım gücü bulunmuyor.

Partiler yeniden yapılanacak

AK Parti referandumun ardından çıkan tabloyu değerlendirmek üzere çalışmalara başladı. Grup başkanvekilleri yaptıkları değerlendirme toplantısıyla olası uyum yasalarıyla ilgili süreçleri ele aldı. Diğer yandan CHP’de de referandum sonucu üzerinden parti içinde bazı hareketlilikler bekleniyor. Tüzük ve program değişikliği gündemde. Bu sonucun yenilgi olduğu ve bu nedenle Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifa etmesi gerektiğini dile getirenler olsa da, Hayır’ın oy oranının yüksek olmasının bir başarı olduğu, yüzde 48’lik ‘Hayır’ oyu konsolide edilebilirse oy oranının yükseltilebileceği yapılan yorumlardan. Olağan kurultay süreci bir iki ay içinde başlayabilir. Bazı kritik noktalarda değişiklikler bekleniyor.

Referandum sonuçlarından etkilenen partilerden biri elbette MHP’ydi. Referandum sonrası MHP tabanından AK Parti’ye desteğin gitmediği yorumları yapıldı. MHP’den gelen açıklama ise bu yorumların doğru olmadığı, MHP’nin referanduma önayak olduğu ve bunun bir seçim değil referandum olması nedeniyle partilerin oy oranlarının ölçülemeyeceği yönündeydi. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın, “Türk seçmeni, halkoylamasında bir siyasi parti tercihinde bulunmamış, bir sistem tercihi ortaya koymuştur. Referandumu siyasi partilerin geçmişte aldıkları oylar açısından değerlendirmek ve buradan siyasi sonuçlar çıkarmaya çalışmak vahim bir hatadır. Deyim yerindeyse tekeden süt sağmaktır” dedi.

200 yıllık sistem sorunu sona erdi 

Tüm siyasi değerlendirmeler, çekişmelerin ardından görünen bir gerçek var ki o da milletin 10 Ağustos 2014’te Cumhurbaşkanını doğrudan seçerek attığı adımı, 16 Nisan 2017 halkoylaması ile tamama erdirdiği. Vesayetçi, bürokratik oligarşinin saltanatına son verdi. 16 Nisan sonrasında 200 yıllık sistem sorunu bitecek, koalisyon ve iki başlı iktidar krizleri artık yaşanmayacak. Askeri, adli ve postmodern darbeler dönemi kapanacak.

Seçim sonuçlarını akademisyenler Prof. Ali Yaşar Sarıbay, Yard. Doç. Ali Aslan, Yard. Doç. Yusuf Özkır, Refah ve Has Parti’de aktif siyaset yapan ve ilk seçim kitapçıklarını hazırlayan Avukat Abdullah Demirhan ve Denge Araştırma’dan Hasan Basri Yıldız’la konuştuk. Hasan Basri Yıldız yaptıkları saha araştırmaları sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sahaya çıkmasıyla Evet oylarının yüzde 53’e kadar yükseldiğini ancak eyalet tartışması sonrası yüzde 1.2 puanlık düşüş medyana geldiğini söylüyor. Av. Abdullah Demirhan ise mühürlü mühürsüz oy tartışmalarına değinerek, CHP’nin seçimde itiraz ettiği yaklaşık 100 sandık olduğunu, 100 sandığın toplam oy sayısı olan 30 bin oyun hepsi Evet ya da hepsi Hayır olsa bile seçimi etkilemeyeceğini ifade ediyor. Prof. Ali Yaşar Sarıbay sonucun meşruiyetinin tartışılamayacağını ifade ederken, Yrd. Doç. Yusuf Özkır referandumda herkesin kazandığını, kaybedenin Avrupa ve PKK, MLKP gibi terör örgütleri olduğunu söylüyor.

Yrd. Doç. Yusuf Özkır

Halk ilk kez Anayasa yapmış oldu

Referandum sonuçları Türkiye için bir dönüm noktası. Bir devrim, bir halk ihtilali. Ya da 14 Mayıs 1950 seçimleriyle birlikte başlayan ve adına beyaz ihtilal denen, Türkiye’de milli iradenin sandık aracılığıyla yönetimi devralması, dönüştürmeye başlaması ve sürekli reform değişim ve dönüşümün öncüsü olarak özellikle sağ muhafazakar kesimlerin bayraktarlığında devam eden sürecin son halkası olarak okuyabiliriz. Bu anlamda da beyaz halk hareketlerinden biri olarak görebiliriz. Referanduma baktığımızda yüzde 51,4 Evet yüzde 48,6 Hayır çıkmasını da Türkiye’de demokrasinin olgunlaşması ve kurumsallaşması açısından değerli görüyorum. Karşılıklı ciddi bir rekabet ortamının oluşması Sayın Erdoğan’ın çok yoğun şekilde çalışması ve bunun karşısında da Hayır çıkmasını isteyen kesimlerin de ciddi bir çalışma yürütmesi, karşılıklı rekabetin belli bir hoşgörü çerçevesinde olması da Türk siyasetinin ve Türkiye’deki demokrasi anlayışının olgunlaştığını gösterdi.

Herkes kazandı Avrupa kaybetti 

Referanduma baktığımızda kazanan, kaybeden var. Meşru hukuki zemin içerisinde baktığımızda ise referandumun kaybedeni yok herkes kazandı. Seçimin kaybedeni FETÖ, PKK gibi terör örgütleri ve aynı zamanda DHKPC gibi terör örgütleri. Bu listeye başta Almanya ve Hollanda olmak üzere Avrupa’yı  ekleyebiliriz. Hayır cephesi lehine hem propaganda yürüttüler hem de Türkiye’nin yurt dışındaki değerini düşürecek, imaj değerini zedeleyecek, Türkiye’nin iç işlerine karışacak çapta bir anti Türkiye,  anti Erdoğan kampanyası yaptılar. Sonuçta Evet çıkmasıyla birlikte Türkiye’de ilk kez toplum kendi seçtiği milletvekilleri ve kendi iradesiyle anayasa yapabildi. İlk defa devlet toplum el ele işbirliği içerisinde bir anayasa yaptı ve Türkiye yönetim sistemini değiştirmiş oldu. Türkiye açısından çok anlamlı.

Evet’de Erdoğan etkisi 

Sandıktan Evet lehine sonuç çıkmasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın karizmatik liderliği ve sahaya çıkarak yoğun çalışması çok etkili oldu. Toplumun Erdoğan’a inanmasının arkasında uzun yıllardır inşa ettiği güven duygusu rol oynadı. Bunu da üç maddede özetleyebiliriz. Birincisi insanlarla yüz yüze iletişim kurmaya önem göstermesi. İkincisi toplumun milli manevi değerlerine saygılı olması ve üçüncüsü hizmet odaklı siyasetidir. Bu yüzden evet oyunun çıkmasında Erdoğan’ın güçlü bir etkisi var

Sandıktan CHP’ye umut çıktı 

Sandıktan herkese mesaj çıktı. Birinci mesaj Hayır cephesineydi. Onlara “Seçimi kazanmak üzereydiniz. Daha çok çalışın” dedi. CHP Genel Merkezi ve Kemal Kılıçdaroğlu açısından bakarsak dozajı düşürülmüş ılımlı propaganda vardı ama diğer gruplar daha sert propaganda yürütüyorlardı. Seçmen toplumun farklı kesimlerini kucaklayacak, Erdoğan karşıtlığını taşımadan yürütülecek kampanyayı bir açıdan desteklediğini gösterdi ve bu ılımlı ve kapsayıcı politikayı sürdür dedi. İkinci mesajı AK Parti ve MHP’ye verdi. AK Parti’ye “Savunduğunuz 18 maddelik anayasa değişikliğini onaylıyorum, Cumhurbaşkanı sistemini destekliyorum ama tümüyle de yaptıklarınızdan memnun değilim. Beni biraz daha ikna etmen lazım” dedi. AK Parti ve MHP’nin hazırladığı taslağa Kürt seçmenin yüksek bir oranda destek vermesi Türkiye açısından umut verici. Bu aynı zamanda Tayyip Erdoğan liderliğinin birleştirici bir unsur olduğunu gösterdi.

Milli iradeye karşı kazanamayan itiraz ediyor 

CHP’nin seçimlere itirazı konusuna gelince bu Türkiye’de 4 Mayıs 1950 seçimlerinden bu yana devam eden bir tartışma. Toplumun destek verdiği sağ muhafazakar dindar kesimden gelenlerin Türkiye’yi yönetmesine karşı vesayetçi yapılardan, belirli cephelerden gelen itiraz bu. Bunu hiçbir zaman istemiyorlar, kabul edemiyorlar, kabul etmek istemiyorlar. Bu yüzden geçmişe doğru baktığımızda Demokrat Parti’nin, Anavatan Partisi’nin, Refah Partisi’nin ve AK Parti’nin seçim kazandığı dönemlerde de seçimleri kabul etmeme, sindirememe meselesi olduğunu görüyoruz. Bu milli iradeye karşı seçim kazanamayanların gösterdiği bir refleks ve alışkanlık haline gelmiş durumda. YSK’nın uzun yıllara dayalı tecrübesi ve bütün seçimlerde göstermiş olduğu başarılı yönetimden dolayı, son referandum ile yaşanan tartışmalara baktığımızda tartışmaların çok sağlam temelleri olmadığını düşünüyorum.

Prof. Ali Yaşar Sarıbay

Hem sistem hem başkan onaylandı 

Referandum, normal akışında, benim de tahmin ettiğim farkla sonuçlandı. Yasal olarak seçeneklerden biri öne geçti. Yasal açıdan meşruiyet yüzde 50+1’dir. Bununla ilgili hiç şüphe yok ve tartışma konusu da yapılmaması gerekir. Hayır da olsa öyle olması gerekirdi, şimdi Evet’tir ve öyle olacak. Referandum  hem Evet hem de Hayır için, belli bir parti grubu veya blok güdümünde veya desteğinde yürüdü. Evet tarafında daha yüksek bir rakam beklendiği için sonuç hayal kırıklığı oluşturdu. Referandum sunulan projeye Evet mi diyorsunuz, Hayır mı diyorsunuz diye sorulması olduğu için gerek çıkan oranın beklentiden düşük olması, gerekse ‘Karpuz gibi ikiye bölündük’ gibi tanımlara gidilmesi doğru değil. Neticede sonuç yüzde 60’a 40 da olabilirdi. Elbette bir kısım isteyecekti bir kısım istemeyecekti. Dolayısıyla meşruluğunun tartışılmaması gerekir.

Seçmen pragmatik 

Seçim sonuçlarını değerlendirirsek, ne Evet verenlerin hepsinin bir sistemi canı gönülden benimseyip çok içselleştirerek Evet verdiklerini, ne de Hayır diyenlerin tümüyle sistemin hiçbir işe yaramaz, Türkiye’yi şu hale bu hale getirir diye Hayır verdikleri söylenemez. Bunun ince ince analizini yapmak zor. İnsanlar niyetlerini yazıp da oy vermiyor. Bin tane faktör varsa bunun kendisine uygun olanına yönelik davranıyor. Türkiye seçmeni çok pragmatik bir zihniyete sahip ve bu partilere göre de değişmiyor. Taa 1977’de yapılan araştırmalarla ortaya konmuş. Her seçimde de kanıtlanır. Ama seçmenin verdiği bir mesaj varsa o da katılım oranı. Çok yüksek bir katılım oranı söz konusu. Bunun siyaset sosyolojisi, seçim sosyolojisi açısından anlamı, verdiğim oyla etkili olabilirim duygusunun, siyasi etkinlik duygusunun seçmene yerleşmiş olmasıdır.

Ancak değerlendirmemiz gereken, terörün çok zarar verdiği bir bölge var. Orada oylara baktığınızda AK Parti açısından yükseliş görüyoruz. Bu konu düşünmeye değer. 7 Haziran, 1 Kasım ve ardından da referandumu ele alırsak oradaki Kürt nüfus fakat bir de muhafazakarlık meselesi var. Kürtlüğüm önemli diyenler belki belli bir dönem bir partiye yöneldi. Fakat süreç zarfında terörle mücadelede benim muhafazakarlığım daha önemlidir deyip AK Parti’de yerini görenlerin dönüşleri oldu.

Referandumdan oy oranı belli olmaz

Diğer yandan YSK’nın kararı, bir anlamda ortalığı bulandırdı. Bunun belli kurumlarda vasıfsızlık ve beceriksizliğin bir sonucu olduğunu söyleyeceğim. Çünkü benzer şekilde; bir sınav yapıyoruz, sınav bitiyor, iki gün sonra açıklanmadan 3 soru iptal ediliyor. Bunun gibi birçok durum var. YSK’nın işi daha sıkı tutması gerekirdi. Sandık kurulu eğitim alıyor, seçmen sayısı kadar zarf ve pusula alıyor. Kanun da çok açık. Burada kasıtlı olarak iptal edilen oylardan bahsetmiyoruz. Geçerli sayılmasından bahsediyoruz, belki Evet, belki Hayırlar çoğunluktaydı. Ama her hal ve şartta kanunun hükmüne mutlaka duyarlılık göstermek gerekiyordu. Evet diyen açısından da Hayır diyen açısından da çok içe sinmedi. YSK’nın tutumu şöyle telafi edilebilir; eğer içe sinmeyen bir durum varsa sorumlular meşruluğu kendi tutumlarıyla, tavırlarıyla telafi edebilirler. Mutlak bir zafer olarak görmeyip, yüzde 48’lik Hayır kesimini de o sisteme, sürece katacak bir tavırla telafi yoluna gidilebilir.

Oy dağılımı açısından baktığımızda referandum mantığı ile genel seçim mantığı ayrıdır. Bu bir genel seçim olsaydı gösterdikleri Milletvekili adayları olacaktı. Bunların profilleri etkili olabilecekti. Bölgelere göre durum değişebilirdi. Neticede iktidarı alıp kullanacak bir parti belirleneceği için farklı sonuçlar çıkabilirdi. Referandumu seçim gibi görmek, oy oranının düşmesine dair yoruma yansıtmak basit aritmetik olayıdır. Siyasi bir yorum değildir. Bu genel seçim olsaydı 10 puan düşmesi net olarak görülebilirdi. Şimdi baktığımızda Hayır çıkan yerler CHP’nin oyu mu? Değil. Bir sürü parti var. Burada bir sistem onaylandı. Bu sistemi yürütecek bir kişi de onaylanmış oldu. Biliniyor ki mevcut cumhurbaşkanı iki yıl sonra seçim olduğunda, hatta seçimden önce genel başkan olacak ve cumhurbaşkanı olarak seçime katılacak.

Abdullah Demirhan

100 sandığa itiraz var, sonuç değişmez 

Referandum sonucu Cumhurbaşkanını ya da Ak Parti politikalarını diktacı, tektipçi olarak niteleyenlerin söylediklerinin doğru olmadığını ortaya koydu. Baskıcı ve diktatörlük olan ülkelerdeki referandum sonuçları yüzde 90-95 çıkar. Mısır’daki, Saddam dönemi Irak’ının oylamalarına bakın. Burada yüzde 51,4’e yüzde 48,6’nın çıkması Türkiye’de demokrasinin yürüdüğünü halkın iradesinin sandıklara yansıdığını gösteriyor. Sadece büyük şehirlerde değil köylerde, İç Anadolu’da, Doğu, Güneydoğu’da, Ege’de çok farklı sandıklardan kafa kafaya ya da Evet / Hayır’ın temsil edildiği sandıklar çıktı. Türkiye demokrasi için güven veren bir anlayış.

30 bin oy olsa bile hayır geçmiyor 

Seçimlerde yapılan usulsüzlüklerle ilgili tartışmalara gelirsek, seçim günü hiçbir adli vaka olmadı. Sandıklar açılana kadar tartışma, kavga, itiraz söz konusu değildi. Bundan önceki bütün seçimlerde mutlaka tartışmalar olurdu. Seçimler huzur içinde geçti. Mühürsüz zarfların geçersiz sayılmasıyla ilgili itirazlara gelince, yazılı metinlerde detaylı şekilde her şey düzenlemiş. Her beş yılda bir sandık kurulları bu görevleri yapıyor. Hayatında ilk defa sandık kurulunda görev almış insanların görevi tüm detaylarıyla bilmesi mümkün değil. Orada belli ihmalkarlıklar, hatta usulsüzlükler de olabilir. Normalde bu Yüksek Seçim Kurulu’nun, seçim kanununun ruhunda vardır, daha evvelki seçimlere de baktığımız zaman; bir seçimin iptal edilmesi veya edilmemesiyle ilgili veya bir sandıktaki oyların tekrar sayılıp sayılmamasıyla ilgili temel ilke, seçim sonuçlarını etkileyip etkilemeyeceğidir. Burada 1 milyon 400 bin oy fark var. Zaten itirazların söz konusu olabilmesi için o an sandık sonuçları açıklandığında, sandık kurulundaki insanların itiraz etmesi lazım. Bir gün sonra, iki gün sonra, bir hafta sonra itiraz etmenin seçim kanunu açısından geçerliliği yok. Sandık kurulunda itiraz etmiyorsan tekrar itiraz edemiyorsun. Benim aldığım bilgiye göre yaklaşık 100 sandıkta itiraz edilmiş. 100 tane sandık, velev ki hepsi hayır olsun, 300 tane oydan yaklaşık 30 bin tane oy olur. Velev ki hepsi Evet olsun, uydurma oy pusula konmuş olsun, 30 bin oy. YSK itirazları kabul etse, bu 100 tane sandığı tekrar saysa, “Hepsi Hayır’mış, Evet yapmışsınız” dese dahi 30 bin oy seçim sonucunu etkilemiyor. YSK seçimlerin bir an önce açıklanmasını temel prensip ilan ettiği için, seçim sonuçlarını etkilemeyecek itirazları dikkate almıyor. Ayrıca bu sandıkların içinde de 5 tane, 10 tane, 50 tane mühürsüz var. İtirazlar her seçim sonrası olur ama bunları büyütmeye gerek yok. Seçim sonuçları her hâlükârda halkın iradesini ortaya koymuştur. Yüzde 51’le çıkması da Türkiye için bir kazanımdır. Türkiye’de demokrasinin işlediğini farklı görüşte olanların kendisini daha iyi anlattığı takdirde toplumun daha seveceği kabul edeceği projeleri kabul ettirebileceğini göstermektedir.

Birlik mesajı verildi 

Seçmenin sandıkta verdiği karar hep doğru olmuştur. Seçim sonuçlarını yıllardan beri takip ediyorum.  Bazıları seçmen okumuyor, araştırmıyor, cahil diye eleştirir ama verdiği kararlar çok bilinçli. Vermiş olduğu bu oyla Türkiye’nin mutlaka birlik halinde siyasi çalışmaları devam ettirmesi gerektiğini söylüyor. AK Parti’ye verdiği desteğin sınırsız olmadığını, doğru şeyler, güzel şeyler, iyi şeyler yaptığı takdirde arkasında olacağını ama yanlış şeyler yaptığında ya da gelmiş olduğu çizgiden saptığı takdirde alaşağı edebileceği sinyalini vermiştir. Böyle bıçak sırtında oy vermesi de bunu göstermektedir. Muhalefet için de “Umutsuzluğa kapılmayın, çalıştığınız takdirde sizi de kabul edebiliriz” demiştir. Bugüne kadar sağ yüzde 70, sol yüzde 30 gibi bir orandan söz edilirdi. Artık Türkiye’nin sosyolojisi değişiyor. Çok farklı isimler, çok farklı kesimler bir araya gelebiliyor. Yeter ki topluma nedenini niçinini ve ihtiyaçlarının tam karşılığını hazırladığımızı iyi anlatabilelim. Türkiye’nin sosyolojisinin değiştiğini siyasetçilerin de iyi takip etmesi lazım.

Sistem Türkiye’nin önünü açacak 

Bu anayasa değişikliğinin yapılmasındaki en büyük ihtiyaçlardan biri bürokratik vesayetin anlatılmasıydı. Aslında AK Parti’nin televizyonlara, gazetelere çıkan temsilcileri bu konuyu çok iyi anlatamadılar. Belki de bürokrasiyi çok sıkıntılı bir şekilde yaşamadıklarındadır. Bürokratik vesayet Türkiye’nin ilerlemesini, genişlemesini, dünyayla entegrasyon sağlamasını engelliyordu. Cumhurbaşkanı bizzat bu kadar güce sahip olmasına rağmen bürokratik vesayet, keyfi ya da kasti davranışlarıyla ülkenin ekonomisine ülkenin kalkınmasına engel oluyordu. Bu sistemin bürokratik vesayeti azaltacağını, ülkenin kalkınmasına daha büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum. Türk toplumu da bunun böyle olmasını istiyor. Çünkü Türk toplumu müteşebbis, Türk insanı çok girişken dünyanın neresine giderse gitsin başarılı olabiliyor. Onun için Türkiye’de de var olan potansiyelini dünya standartlarına yaklaştırabilmesi için önünün açılması lazımdı. Cumhurbaşkanı sistemi bu konuyla ilgili ufak bir adımdır. Bundan sonra bürokrasinin de devlet yönetiminin de bunu bir ruh olarak kabul etmesi ve bir anlayış olarak uyguluyor olması lazım.

Hasan Basri Yıldız

Eyalet tartışması puan kaybettirdi 

Bizim açımızdan bu sonuç sürpriz değil. Türkiye’deki referandum sürecine giden veya referanduma giden süreci takip eden insanlar böyle bir sonucun çıkacağını biliyordu. İlk 2011 yılında başkanlık tartışmaları ortaya atıldığı zaman, başkanlık sistemine olan destek bizim çalışmalarımıza göre yüzde 30’lar seviyesindeydi. Bu hiç yükselmedi. Zaman zaman yükseldiyse de 30 seviyesini korudu. 2016 Ekim ayında Devlet Bahçeli’nin Başkanlık sistemini ortaya atıp çağrıda bulunmasıyla birlikte yeniden alevlendi. Ekim ayından Meclis’te onaylandığı 21 Ocak’a kadar sürekli teknik düzeyde konuşulup tartışıldı. 21 Ocak’a kadar başkanlık sistemine olan destek yüzde 50’yi bulmadı. Maksimum yüzde 48 oldu. 21 Ocak’tan sonra akademisyenler, gazeteciler sistemi yoğun olarak tartışmaya başladı. Kampanya dönemi başladı. Mart’ın ilk haftasına kadar bu iş ağırlıklı olarak televizyonlarda tartışıldı. Mitingler, meydan konuşmaları çok yoğun değildi. O esnada yapmış olduğumuz araştırmalarda Evet yüzde 50’yi bulmamıştı. Cumhurbaşkanının bu işi ele alıp yeni yeni kampanya yaptığı dönemde yükselmeye başladı ve Mart’ın ilk haftasında yaptığımız araştırmada yüzde 48 olan Evet yüzde 50,5’e kadar çıktı. Mart’ın 10’u ile Nisan’ın 5’ine kadar geçen 25 günlük süre kampanyanın en yoğun dönemidir. Bu tarihlerde Cumhurbaşkanı kampanyaya hakim oldu. O 25 gün sonunda yaptığımız araştırmada Evet yüzde 53.1’e ulaştı. Biz bu sonucu medya ile paylaştık ve şartlar bu şekilde devam ettiği, bir kırılma olmadığı sürece bu rakamın yüzde 53’ün üzerine çıkabileceğini söyledik. Fakat hemen ardından eyalet tartışması çıktı. Zaten daha önce Barzani geldiğinde bayrak çekilme meselesinde küçük bir kırılma olmuştu. Fakat eyalet tartışması çıkınca “MHP’liyim ve referandumda Evet diyeceğim” diyenler arasında bir araştırma yaptık ve 1.2 puanlık bir düşüş tespit ettik. Evet bloğu son 10 günü yönetemedi.

Erdoğan sahaya inince oy arttı 

Süreci 2011 yılından beri takip ettik. Geldiği en son nokta yüzde 53’tü. Referanduma olan destek yüzde 50’lere ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çalışmalarıyla çıkarken, bazı araştırmacılar bunun tersi rakamlar verdi. Rakamı önceden 55- 56 olarak açıklayıp tam Tayyip Bey mitinglere başladığında düşüş gösterdiler. Erdoğan sahaya çıktığında Evet oylarını olumsuz etkiledi gibi göstermeye çalıştılar. Başkanlık desteği yüzde 30’du, ne zaman AK Parti kampanyaya başladı yüzde 48’lere çıktı, Cumhurbaşkanı kampanyasını başlattıktan sonra da yüzde 53’e çıktı. Tayyip Bey’in sahaya inmesiyle yüzde 5’lik bir artış oldu.

Cumhuriyet tarihinde seçmen dengeleri Türkiye’deki herkesi kapsayan bir anlayış içinde olmuştur. Türk milleti sağduyusu her zaman Türkiye’yi dağıtmayacak Türkiye’yi kontrol edecek bir arada tutacak bir anlayış içerisinde olmuştur. Ne devleti millete ne de milleti devlete ezdirmiştir. Devlet ne zaman milleti ezmeye yok etmeye hücum ettiyse milleti güçlendirmiş ama ne zaman sokak taşkınlıkları olmaya başladıysa bu sefer de devlet erkini güçlendirmiştir. Bu dengeyi tutabilen bu kadar sağlam bir sağduyu dünyada yoktur. Bu seçimde de millet sonucunda ne getireceği tam olarak kestirilemeyen bir sistem değişikliğini onaylamış ama bunun karşısına da tedbirini koymuştur. Zaman içerisinde bu sistem oturduğunda, Türkiye’ye çok şey kazandırdığı somut olarak anlaşılırsa millet bu sisteme ve bu sistemin arkasında olan siyasi partilere desteği devam edecektir.

Yard. Doç. Ali Aslan

Hayırcılar da evet çıkmasından mutlu 

Referandum sürecinde AK Parti’yi mi yoksa Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ni mi oyluyoruz karıştı. Çünkü muhalefet propagandasını “Tek adam, kutuplaşma, otoriterleşme” bağlamında yürüttü. Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin içeriğine dair bir şey duymadık muhalefetten. AK Parti Hayır cephesini içeriği tartıştırmaya çekmeye çalıştı ama başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Aslında bir Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nden öte mevcut iktidarı ve Türkiye’nin gidişatını onaylamış olduk. Ancak başkanlık sistemine destek yüzde 25 civarındaydı. Bunu yüzde 51,5’a kadar arttırmış olması bir başarı. AK Parti cephesinde Evet oranı daha yüksek bekleniyordu, düşük olması Evet geçmesine rağmen biraz tedirginlik yarattı. Ancak Cumhurbaşkanlığı Sistemi insanların bilmediği bir şeydi. İstediğiniz kadar anlatın, sıradan bir vatandaşın bunu anlaması çok kolay değil. Üniversite okumuş insanın bile, eğitim almış insanların bile sistemi, değerlendirmesi, anlamlandırabilmesi çok kolay değildi. Buna rağmen tüm zorluklara rağmen anayasanın geçmiş olması bence çok büyük bir başarı.

Taşra merkez beklentileri farklılaştı 

Çok konuşulan bir konu ise üç tane büyük il; İzmir, Ankara ve İstanbul. Bunu nasıl okumak lazım? Baktığımızda bir tarafta AK Parti ve MHP, diğer tarafta tüm partiler. MHP’den çok fazla bir oy gelmedi. Böyle olunca da ister istemez AK Parti bu şehirlerde kaybetmiş oldu. AK Parti İstanbul’da yüzde 48 gibi bir oy aldı ki bu geçen seçimlerde almış olduğu oyla hemen hemen aynı.  Dindar, muhafazakâr kesimin taşrayla, merkez arasında beklentileri açısından farklılaşmalar oldu. Biliyorsunuz, Gezi sürecinde de belli kıpırdanmalar olmuştu muhafazakâr camiada. FETÖ ile mücadele sonrası, 15 Temmuz darbe girişimi, bunların üzerini tamamen kapadı. Zaten Tayyip Bey’in beklentisi 15 Temmuz’un beklentisinin hala süreceği muhafazakâr camia içerisindeki bazı şeylerin bu tip bölünmelerin çok fazla gün yüzüne çıkmayacağı yönündeydi. Ama öyle olmadı.

Milletin önünü açacak

1920’lerden günümüze halkın sürekli bir şekilde yönetimin içerisinde olma arzusu var. 1925-30’lu yıllarda çok partili döneme geçiş denemeleri oluyor. Bürokratik oligarşi bunu bir şekilde engelliyor. Çok partili hayata geçtiğimizde de bürokratik oligarşi ile mücadele için sürekli bir şekilde güçlü bir siyasi liderlik arayışı var. Adnan Menderes, Turgut Özal, Erbakan, Erdoğan bu çizgiyi temsil ediyor. 1950’den itibaren aslında bürokratik merkezle mücadele ediliyordu. Bu sistemi bu mücadele içinde milletin hakikaten siyasi sistem içerisinde aktör olabilmesinin önünü açan, bunu garanti altına alan bir değişiklik olarak görüyorum. Yani diğerlerinde sürekli bir şekilde parlamentoda milletin idaresinin boğulması, parçalanması mümkünken bu sistemle beraber milletin iradesini yani demokratikleşme konusunda büyük bir adım atıldığını, yapısal bir dönüşüm elde edildiğini düşünüyorum. Ben bu adımın Hayır diyen kesimin önemli bir bölümü tarafından da bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde hoşuna gittiğini düşünüyorum. Kürtler için de sistem içerisinde etkin hale gelmelerinin yolunu açan bir şeydir. CHP’li  ya da MHP’li olup Evet’e oy vermeseler bile Evet’in çıkmasından rahatsız olduklarını düşünmüyorum açıkçası. Bundan sonra muhtemelen yeni bir Türkiye siyasetine doğru gideceğiz. Parti sisteminde farklılaşma söz konusu olacak. Kabaca sağ ve sol iki partili sisteme doğru gideceğimizi düşünüyorum.

Benzer konular