Sınırımıza tehdit gelip dayandığında, Çanakkale ruhunun ölmediğini acıyla karışık bir gururla gördük. Afrin’e giden fidan gibi delikanlıların şehadete yürürken geride bıraktıkları, Çanakkale şehitlerininkinden çok da farklı olmayan vasiyetlerini okuduk. Bu milletin mayasının sağlam olduğunu, vatan deyince, bayrak deyince, İslam deyince ayaklandığını bir kez daha idrak ettik. Gencecik delikanlılara vasiyet yazdıran vatan aşkını Çanakkale ve Afrin şehitlerinin son mektuplarından okuduk.
Çanakkale içinde vurdular beni,
Ölmeden mezara koydular beni
Off gençliğim eyvah
Bu sözlerle başlayan Çanakkale Türküsü, “Oof gençliğim eyvah” diye hayıflanır. Çünkü Çanakkale Savaşı’nda bu milletin gencecik evlatları vatan uğruna, bir gül bahçesine girer gibi toprağın kara bağrına girdi. Üniversite, hatta lise öğrencileri bile, kalem tutan ellerine silah alıp cepheye koştu. O yıl birçok lise mezun verememişti çünkü tüm son sınıf öğrencileri şehit olmuştu.
O gün gençler gözlerini kırpmadan ölümün üzerine yürürken aslında ölümsüzlüğe koştuklarını biliyorlardı. Vatanlarının bağrını düşman çizmesine ezdirmemek için candan geçerken, geride kalan sevdikleri için son mektuplarını bıraktılar. O kahramanlar sayesinde Çanakkale geçilemedi. Bize vatanı hem hediye hem de emanet ettiler. Bugün ise Suriye sınırımıza tehdit gelip dayandığında Çanakkale ruhunun ölmediğini acıyla karışık bir gururla gördük. Cepheye giden fidan gibi delikanlıların gözlerini kırpmadan şehadete yürüdüğünü ve geride Çanakkale şehitlerinden çok da farklı olmayan vasiyetler bıraktıklarını gördük. Bu milletin mayasının sağlam olduğunu, vatan deyince, bayrak deyince, İslam deyince ayaklandığını gördük. Gencecik delikanlılara vasiyet yazdıran vatan aşkını anlatabilelim diye Çanakkale şehitleri ve Afrin şehitlerinin son mektuplarına baktık.
Mektubundan 20 gün sonra şehit oldu
14 Nisan 1915 tarihinde Seddülbahir’de şehit olan Yüzbaşı Kâzım Efendi son mektubunda, “Kardeşim” diye hitap ederek başladığı mektubunda haklarını helal etmelerini isterken, ailesini önce Allah’a sonra vatan ve millete ve sonra da onlara emanet ettiğini söylüyordu. Bu bir mektuptu fakat şehadetin çok yakınında olduğunu bilerek yazılan bir vasiyetti aynı zamanda: “Sevgili valideme, aileme, çocuklara güzel bakınız. Tahsillerine himmet ediniz. Maaşlarının tahsisi, icap eden muamelenin ifası için arkadaşlardan alayımızın tabur katibi ve aynı zamanda alay naibi bulunan Hasan Efendi’ye yazdım. Bulunduğum fırkanın kumandanı Miralay Remzi Bey, alay kumandanı Binbaşı Halil Bey’dir. Bu isimler size lazım olursa kendileriyle muhabere edersiniz. Binbaşımız Şevki Bey de benim gibi tehlikede bulunduğu için sağ kalırsa ona da müracaat edersiniz. Kolordu kumandanımız malum olduğu üzere Esat Paşa Hazretleri’dir. Hayvanım hakkında lazım gelen muamele için de kâtip efendiye yazdım. Oradaki hakkımı da çocuklarım için ararsınız. Sana çok rica ederim, efrad-ı ailemi, validemi hiçbir vakit üzme. Daima rıfk ile muamele et. Bana acımasınlar. Ben mukaddes vatan vazifem uğrunda terk-i can ettim, bahtiyarım. Cenabı Hak sizleri de bahtiyar buyursun. Baki cümlenizi Cenabı Hak’ka emanet ederim sevgili kardeşim. Kâzım”
Nitekim mektubun yazılmasından kısa bir süre sonra şehadet haberini veren mektup da ulaşmıştı evine. “Karataş Mahallesinde oturan Zehra Hanım’a” diyerek başlayan mektup şöyle devam ediyordu: “Alay 21, Tabur 1, Bölük 1, zevceniz Yüzbaşı Kâzım Efendi bin Hüseyin 14 Nisan 1331 (14 Nisan 1915) Seddülbahir Muharebesinde, bir Osmanlı askerine yakışan kahramanlık ve fedakârlıkla şehit oldu. Dini Celili İslam’ın en mukaddes vatanın müdafaası uğrunda hayatını feda edenlerin arkalarında bıraktıklarına düşen yeis (ümitsizlik) ve fütur (bezginlik) değil, fahr (şeref, onur) ü sürürdür. Bütün arkadaşları gibi merhumunda kıymetli hatırası yalnız sizin değil, daha büyük ailesi olan ordunun kalbinde ebediyen saklı kalacağına ve intikamının düşmanlarımızdan alınacağına emin ve bununla müteselli olunuz. Muhterem şehidin bütün yakınları ve sevenleri için Allah’tan ecir ve sabır tazarru ederek, beyanı hürmet eylerim.”
Refikamı teselli ediniz
Çanakkale şehitlerinden geri kalan mektuplardan biri de Mehmet Tevfik Bey’e ait. 31 Mayıs 1915 tarihini taşıyor. Mehmet Tevfik Bey, annesi, babasına ve kardeşine yazdığı mektupta Arıburnu’nda girdiği ilk muharebede kurşunun sağ yanında sıyrılıp geçtiğini, fakat bundan sonraki muharebelerde bu kadar şanslı olmayabileceğine inandığını söylüyor. Bu nedenle mektubu bir hatıra olarak yazdığını ifade ediyor. Yani hem helalleşiyor hem de vasiyetini iletiyor: “Hamdüsenalar olsun Cenâb-ı Hakk’a ki beni bu rütbeye kadar eriştirdi. Yine mukadderat-ı ilahiye olarak beni asker yaptı. Siz de ebeveynim olmak dolayısıyla beni vatan ve millete hizmet etmek için ne suretle yetiştirmek mümkün ise öylece yetiştirdiniz. Sebeb-i feyz-i rıfatım ve hayatım oldunuz. Cenâb-ı Hakk’a ve sizlere çok teşekkürler ederim. Sevgili peder ve valideciğim; gözbebeğim olan zevcem Münevver ve oğlum Nezih’ciğimi evvela Cenâb-ı Hakk’ın, sonra sizin himayenize emanet ediyorum. Onlar hakkında ne mümkün ise lütfen yapınız. Oğlumun tâlim ve terbiyesine siz de refikamla birlikte lütfen gayret ediniz.
Servetimizin olmadığı malûmdur. Mümkün olandan başka bir şey isteyemem, istesem de pek beyhudedir. Refikama hitaben yazdığım kapalı mektubu lütfen kendi eline veriniz. Fakat çok müteessir olacaktır, o teessürü azaltacak şekilde veriniz. Ağlayacak, üzülecek tabii; teselli ediniz.
Sevgili peder ve valideciğim, belki bilmeyerek size karşı birçok kusurda bulunmuşumdur, beni affediniz. Ruhumu şâd ediniz.
Sevgili hemşirem Lütfiye’ciğim, bilirsiniz ki sizi çok severdim. Sizin için ve sa’yimin yettiği nisbette ne yapmak lazımsa yapmak isterdim. Belki size karşı da kusur etmişimdir, beni affediniz. İlahi mukadderat böyle imiş. Hakkınızı helal edin. Ruhumu şâd edin.
Ey akraba ve dostlar ve sevenlerim, cümlenize elveda. Cümleniz hakkınızı helal ediniz. Benim tarafımdan cümlenize hakkım helal olsun. Elveda, cümlenizi Cenâb-ı Hakk’a tevdi ve emanet ediyorum. Ebediyen Allah’a ısmarladım. Oğlunuz Mehmet Tevfik”
Şehitlik bana yeter
Zahit Üsteğmen 8 Ocak 1916’da şehit olduğunda 34 yaşındaydı. Üstünden eşine yazdığı mektupla, kızı Nadide’nin bir küçük tutam saçı çıktı. Zahit Üsteğmen şunları söylüyordu: “Pınarbaşı (Aziziye) İlçesi Kılıç Mahmutbey Köyü’nden Ahmet Efendi kızı eşim Hanife Hanım’a;
Hem kendim hem mesleğim itibariyle tam bir asker, hem de şerefli bir askerim. Asker olmam nedeniyle, gidip gelmemek, gelip bıraktıklarımı bulmamak olabilir. Bu gibi durumların insanlık aleminde meydana gelebileceği inkar olunamaz. Şu vasiyetnameyi yazmak, hemen ölmek demek değildir.
İlahi mukadderat; ben seni, sen beni tanımadığımız halde uzak memleketlerden bizi birbirimize nasip etti. Allah’ın emrine ve peygamberin kavline göre nikahımız kıyıldı. Yaşadığımız sürece geçimimizi sağlamaya çalıştım. Şayet vatanım uğruna şehit olursam, Yüce Allah elbet ruhlarımızı birleştirir.
Böyle bir hal olduğunda mevcut eşyam ve taşınabilir mallarımdan mihri müeccelinizi (payınıza düşen tazminatı) almanız için sizi vekil tayin ediyorum. Eğer yetmezse hakkınızı helal edeceğinize ve beni borçlu yatırmayacağınıza eminim.
Birbirimize verdiğimiz sözlerden dönmemenizi ister ve umarım. Ruhuma bir mevlid okutmak vicdanınıza kalmıştır. Kendim için başka bir şey istemiyorum. Şehitlik bana yeter. Bu vasiyetnamemi aldıktan sonra, yüksek sesle ağlamamanızı dilerim. Allaha emanet olun. Mustafa oğlu Zahit (4. Tabur- 62. Alay- 4. Bölük Komutanı Kerevizdere)”
Haç ile hilalin savaşı
Afrin’de Zeytin Dalı Harekatı’nda şehit olan Ömer Bilal Akpınar, memleketi Karabük’te binlerce kişinin katıldığı cenaze töreniyle uğurlandı. Akpınar’ın aynı saldırıda yaralanıp tedavi altına alınan silah arkadaşına, şehadeti halinde ailesine verilmek üzere bir mektup bıraktığı ortaya çıktı. Astsubay Kıdemli Çavuş Ömer Bilal Akpınar mektubunda ailesine veda ederken bunun hilal ile haçın, hak ile batılın savaşı olduğunu vurguluyordu: “Kardeşim senden ricamdır, bana bir şey olana kadar sende saklı kalsın. Kardeşim bu savaş haç ile hilalin, imanla inkarın, hak ile batılın, küfür ve tevhidin savaşıdır. O yüzden anneme, babama, kardeşime, Nur’a söyleyin üzülmesinler kesinlikle, hayatlarının geri kalanını rahat geçirsinler. Anneme o istediği evi alsınlar. Dua etsin arada bir. Üzülmekle hayatını bitirmesin. Babam da, Beyza da haklarını helal etsin üzülmesinler. Nur’a söyleyin ben ona doyamadım. Ama eğer gidersem hakkını helal etsin. Üzülmesin, öbür tarafta birbirimize kavuşacağız İnşallah. Beraber planladığımız gezilecek yerleri gezsin, benim yasımı tutmakla ömür geçirmesin. Aileme iyi baksın. Beni Safranbolu’ya gömsünler kardeşim. Babamlara söyleyin devletin bağladığı aylığın yüzde 10’unu yine Zehra teyzenin oraya versinler. Hakkınızı helal edin” yazdı.
Akpınar’ın vasiyetinde bahsettiği “Zehra teyze” Yağmur Yardımlaşma Derneği’nin kurucusuydu ve nerede bir yoksul, ihtiyacı olan varsa yardımına koşuyordu. Safranbolu Belediyesi’nin de ‘Hayır Çarşısı’ koordinatörü olan Zehra Söylemez, şehit Akpınar’ın eşinin öğrencisi olduğunu ve düzenli olarak her ay ihtiyacı olanlara verilmek üzere yardım gönderdiğini anlattı. Ömer Bilal Akpınar ölümünden sonra bile bağlanacak olan şehit aylığının yüzde 10’u ile ihtiyacı olanlara yardım etmeye devam etmek istiyordu.
Annemi babamı hacca gönder
Zeytin Dalı Harekatı’nda şehit düşen bir başka yiğit de sözleşmeli er Sergen Pamukçu’ydu. Sözleşmeli er başvurusu kabul edildiğinde evin içinde sevinçten halay çeken Pamukçu, şehit olma arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Şehit olmadan 4 gün önce abisine gönderdiği mesajda, “Ağabey, olur da şehadet nasip olursa diye bildiriyorum. Devletimiz sigorta karşılığında ailemize yüklü miktarda tazminat veriyor. Bu parayla annemi babamı hacca gönder, babamın borcunu kapat, sen de evlen helali hoş olsun” diyordu.
Vatana hizmet için yaşarız da ölürüz de
Musa Özalkan da attığı mesajla arkadaşına emanet etmişti vasiyetini. “Vasiyetimdir. Şehit olursam Kurt-ar Derneği aracılığı ile Telafer’deki Türkmen Bala’lar için anaokul-kreş veya kültür merkezi devletin bana vereceği paradan yaptırılması ve ismimin konması. Reis vasiyetimdir. Aileme iletirsin telefonumdan gelen mesaj kayıtlı dursun, şahit olsun” demişti. Arkadaşı ise “Hele bir dön, Telafer’de tuğla taşıyacağız seninle. Okul tamir edeceğiz” deyince yazdıkları bu gençlerin nasıl bir zihin yapısına sahip olduklarını göstermeye yetip artıyordu: “Vatana bayrağa ve İslam’a hizmet etmek için yaşamamız lazım ama gelirse başa gurur duyarız. Elimden geleni yapacağım. Hepiniz hakkınız helal edin.”
Ailesine söylemedi
Askerleriyle şehit düşen Teğmen Muhammed Cihangir Çubukçu ise Afrin’de vurulan tankın komutanıydı. Memleketi İzmir’de toprağa verilen Çubukçu, Zeytin Dalı Harekatı’na katıldığını ailesine haber vermemişti. Belki de onların aklının k